Kan Değil İman Bağı
Sahabeler Müslüman olunca hayatında büyük değişim ve dönüşüm geçirmeye, cahiliyye düşünce ve davranışlarını külliyyen atmaya muvaffak olmuşlardı. Bunu yazmıştık İman ve Değişim yazımızda. Şimdi soralım; ashab-ı kiramı bu duyguda arınmayı ve düşüncede berraklaşmayı, bu davranış biçimindeki enginliği nerden aldı?
Hiç şüphesiz ki Kuran-ı Kerîmden aldı. Onlar Kuran-ı Kerîmin Allah Teâlânın kelamı olduğunu isimleri gibi biliyor, dediklerinin doğruluğuna yaşadıkları gibi iman ediyorlardı. O yüzden Kuran-ı Kerîmin bir sözünü iki etmiyor, anında ona uyuyorlardı. Çağımızın Müslümanı gibi Kuran-ı Kerîme saygım var, ama ben bildiğim gibi yaşarım demiyorlardı.
İşte hakiki imanın tadını almış ashab-ı kiramı Allah Teâlâ şöyle eğitiyordu:
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.
İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır.
İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır. (Mücadele 22)
Şimdi bütün dinlere saygılı ve eşit mesafede olduğunu söyleyen ve kendi duruşuyla sıradan bir laik veya ırkçının duruşu arasında hiçbir fark olmayan bir Müslüman (!) bu ayetleri ne yapacaktır?
Allah çok açık olarak eğer Müslümansa- ona diyor ki, Bırakın ırkınızı, soyunuzu sopunuzu, aşiretinizi, hatta babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz yahut akrabalarınız da olsa, Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk etmeyecek, onları sevmeyecek ve var olan ilişkilerinizi keseceksiniz. Müslümanlar böyle yapar. Allah'a ve Resûlüne düşman olan kafirlerden uzaklaşır.
Evet, şimdi bir ırkçı ne diyecektir Allah Teâlâya bu sözleri söylediği zaman?
Acaba hala benim için ölçü iman bağı değil kan bağıdır, din değil ırktır diyerek ayeti ret mi edecektir, yoksa ırkçılıktan vaz mı geçecektir?
Geçmişte bir akşam bir grup Türk ırkçısı ile oturuyoruz. Aynı lisede öğretmeniz. Benden kendilerine Kuran okumasını öğretmemi istemişlerdi. Derse bir ara verdiğimizde, söz ırklardan açıldı. Bunlar, Cumhuriyetin Eğitiminden geçerek beyni yıkanmış, Türkçü olmuş, ama İslama da sevgisi olan arkadaşlardı. İçlerinden biri işi ilerletti. Arapların Türkleri arkadan vurduğunu, dolayısıyla onları sevmediğini, kardeş kabul edemeyeceğini söyledi.
Biz bu şehir efsanesini İslama Göre Irkçılık ve Kürt Sorunu kitabımızda çok geniş olarak anlattık, ama bastıramadık. Şayet bastırabilirsek orada bu konu genişçe anlatılmıştır. İlgilenen yayınevlerine de duyurulur.
Her neyse, ben Allah Teala Kuranda bütün müminler kardeştir (Hucurat 10.) diyor. Hem böyle bir şey yok. Velev ki olsa bile, dedelerinin yaptığı yanlıştan torunlarının sorumlu olamaz. Bu hukukun suçun şahsiliği ilkesine aykırıdır. Şimdi biz, bir Müslüman Arap da olsa, ayete göre kardeş bilip sevmek mecburiyetindeyiz dedim.
Bunun üzerine o ırkçı bana ne dese beğenirsiniz?
Benim Kurana saygım var. Ama o da dese ben bunu kabul etmem.
Bizi dinleyen diğer arkadaşlar da üzülmüştü. Ben izin alıp giderken kapıya kadar beni yollayan arkadaşlara dedim ki, Ecel belli olmaz. Her an ölebiliriz. Arkadaşınıza yatarken bir kelime-i şehadet çektirseniz iyi olur.
Arkadaşlar iyi niyetliydiler. O da öyleydi kuşkusuz. Sorsan bütün Kürtçüler de iyi niyetlidir. Karşı çıkıp isyan ettikleri Kuran-ı Kerîme saygılı olduklarını söyleyeceklerdir belki de. Arapçılar da öyledir zahir.
Oysa Kuran-ı Kerîm sadece saygı duymamız için indirilmedi. Aynı zamanda iman edip uymamız, buyruklarına itaat etmemiz için indirildi. Kılavuz kitaptır o. Ona öyle bakmak bir iman borcudur.(Bakara 2.)
Ey Türkü, Kürtü, Arabı, Acemi bütün Müslümanlar! Siz Kuran-ı Kerîme nasıl bakıyorsunuz? Sadece saygı duyulan bir kitap mı, yoksa iman borcu olan rehber kitap mı?
Soru sizin doğru bakış açınızda