Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Mağdur araştırma görevliliği adayları

Mağdur araştırma görevliliği adayları

Türkiye’de bazı şeyler gittikçe düzeleceğine, tam tersi, gittikçe bozuluyor. Üniversitelerdeki Araştırma Görevliliği alma sistemi de bunlardan biri.

Eskiden, kadro ilan edilir, adaylar başvurur, bir jüri sınavı yapar ve başaran adaylar kadroya atanırdı. (Merak etmeyin. Akademisyenler çoğunlukla kendi aralarında sorun yaşadıklarından, pek kayırma falan da olmazdı.)
YÖK 4-5 senedir Araştırma Görevlisi alma yöntemini değiştirdi. Yeni yöntemin ilk yılı, öyle bir form doldurtuyorlardı ki, Araştırma Görevlisi değil, sanki gelin veya damat alınacak. Bilginin dışında 35-40 tane soru... Yok sosyal etkileşimi nasılmış, yok ekip çalışmasına uygun muymuş, yok nasıl bir psikolojik yapıya sahipmiş... Bu usulle yapılan bir sınavdan sonra, o zamanki rektöre, “bari adaylarla 1 hafta falan kampa alın ki, bu sorulara cevap verebilelim” demiştim.
Yeni sistemde, başvuranların sıralaması meselesi var.
Artık, kadro ilan edildiğinde başvuran adayların diploma notları, ALES ve yabancı dil puanları, belirlenen oranlarda toplanıyor ve elde edilen puanın başarıya etkisi yüzde yetmiş. İlanı veren üniversite, alınacak Araştırma Görevlisi sayısının 4 misli adayı sıralamaya sokuyor ve bunları bilim imtihanına çağırıyor. Bu sınavda başarılı olan da kadroya atanıyor.
“İyi ya... Ne güzel!...” diyeceksiniz.
Kazın ayağı öyle değil...
Meselâ, ben bilim sınavına girmeye hak kazananların hiç birinin gelmediğini ve o kadroya eleman alınmadığını biliyorum.
Veyaaaa!..
İşte bu “veyaaa” önemli...
Yüksek Lisans Doktora yapan öğrencilerimiz var. Bunlar Araştırma Görevlisi olmak istiyorlar ve ilanları takip ediyorlar... Başvurularını da yapıyorlar... Problem o anda başlıyor. Şâyet, alınması istenmeyen bir aday varsa, o adaya daha başvuru esnasında kök söktürülüyor. İlan şartını yerine getirdiği halde “Şartlarınız uymuyor” diyeni mi ararsınız?... İlanda belirtmediği halde, “İlle de ıslak imza âbi!...” diyenleri mi; ilandaki anabilim dalına uygun olunmadığı iddiasını mı; ilgili bölümü bitirdiği halde “Müktesebatınız uygun değil efendim” diyenleri mi?... (Ezbere konuşmuyorum... Bilip yaşadığım vak’alar var.) Daha sınav yapılmadan, adayın “müktesebat”ını nasıl anlıyorsun birader?... Yoksa bizim bilmediğimiz bir metod mu var?... Bari öğretin de biz de uygulayalım.
Hadi aday başvuruda çıkarılan bütün engelleri aştı... Bu defa da bilim sınavı komedisi var... Diploma notu yüksek ve hatta derecesi birinin, ALES ve yabancı dil puanları yüksek olanların, bilim sınavında 10 (Evet... Yanlış okumadınız... “on”) puan ile takdir (!) edilenleri biliyorum. 4 senelik tahsil hayatı boyunca başarı göstermiş; objektif bir şekilde yapılan ALES ve yabancı dil sınavlarından, bileğinin hakkıyla yüksek puanlar almış bir öğrenci, bilim sınavı esnasında, nasıl olup da 10 puan alıyor anlamıyorum!... Bu genç o anda birden bütün bildiklerini unutuyor mu veya o anda aptallaşı mı veriyor?... Yoksa, ölçme-değerlendirmede mi bir sorun oluyor?... Bence ikincisi...
Bu sistemin düzeltilmesi lazım...
Yapılacak olan iş kolay...
Ya Araştırma Görevliliği bilim sınavını da merkezî sistem yapacaksınız veya hiç bilim sınavı yapmadan diploma notu, ALES ve yabacı dil notu ile Araştırma Görevlisi alacaksınız... Hazır bu işe el atmışken, yüksek lisans ve doktoraya giriş sınavlarını da merkezîleştiriverin de, millet rahatlasın. Yoksa, bu hamur çoook su götürür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi