Fukara ülkenin silâh alımı
Muhtemelen yetkililerce yalanlanacak, ama Amerikan medyasında çıkan haberlere göre Türkiye 5.5 (beş buçuk) milyar dolarlık silâh almaya niyetlenmiş. Hele bu kriz döneminde silâh alan ülke olunca, silâh satan ülke de çok olur ve yakıcı bir rekabet başlar. Nitekim, gazetelerdeki haberlere bakılırsa Rus ve Çin firmalarının Türkiyenin yapacağı 5.5 milyar dolarlık silâh alımına gösterdikleri ilgi (Biz satalım gayreti) NATOda rahatsızlık meydana getirmiş.
Hemen her zaman olduğu gibi konu ile ilgili haberler yine okyanus ötesinden gelmiş. Amerikan haber sitesi defencenews.com, hem de Türk yetkililere dayandırdığı haberinde, Türkiyenin (hem de!) Temmuz başında 5.5 milyar dolarlık bir silâh alımı yapacağını yazmış. Habere göre, uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin de yer aldığı bu silâh ihalesine Rusya ve Çin şirketleri de teklif vermiş ve bu durum Batıyı rahatsız etmiş. (Milliyet, 15 Haziran 2012)
Her zaman olduğu gibi ihtiyat/ tedbir payı bırakıp soralım: 5.5 milyar dolarlık bir silâh alımı olacaksa bu millet bu bilgiyi, bu haberi Amerikan medyasından mı öğrenmeli? Böyle ciddî bir miktarda bir silâh alımı olacaksa, bunun hiç değilse ilgili kişilerce Türkiyede de tartışılması gerekmez mi? Her konuyu tartışıyoruz, ama hepimizi ilgilendiren bu büyüklükte bir silâh alımı konusu hiç gündeme gelmiyor. Burada bir gizleme, bilgi karartma, el altından iş görme ihtimali akla gelmez mi? Pek çok konuda lâf kavgasına tutuşan iktidar ve muhalefet mensupları niçin bu konuda hiçbir açıklama yapmaz? Bu miktarda bir silâh alımı doğru ise hep birlikte destek verilsin, değilse itiraz edilsin! Yoksa, muhalefet partilerine mensup vekiller ve sivil toplum kuruluşları da bu bilgilere Amerikan medyasında yayınlandıktan sonra mı kavuşuyor?
Silâh alımı konusu her zaman sıkıntılı olmuştur. Elbette düşmanın silâhıyla silâhlanmak gerekir, ama bunu yaparken kılı kırk yarmak, bu silâhların gerçekten ihtiyaç olup olmadığı ve eğer alınacaksa en uygun fiyatlarla alınması icap eder. Bilenlerin konuşmadığı yerde ise hâliyle bilmeyenler konuşur. Ki şu anki durumda bilen de, bilmeyen de konuşmuyor, tam bir sessizlik hakim.
Dünya üzerindeki kavgaların ve savaşların büyük ölçüde silâh tüccarı ülkelerce desteklendiği de tarihî bir gerçektir. 11 Eylül 2001de düzenlenen ve Amerikayı hedef alan İkiz Kule Saldırısı ve benzeri büyük oyunlar, neticede dünya silâh tüccarlarının işine yaradı. Benzer saldırılar bizi hedef almasın diye başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere bütün dünya yeniden silâhlanmaya sarıldı. Son günlerde komşularımızda devam eden kavgaların da bu silâh tüccarları ile bir bağı olamaz mı?
Birleşmiş Milletler, kuruluş maksatlarına göre çalışsa ve dünyada barış hakim olsa bundan en büyük zararı kim çeker? Elbette ki şahıs ve devlet olarak silâh ticareti yapanlar. BMnin 5 daimî üyesinin de umumî anlamda silâh tüccarı ülkeler olması her halde tesadüf değildir.
Başta Türkiye olmak üzere bütün İslâm ülkeleri bir şekilde silâhlanma tuzağına düşmemeli. Elbette bu tedbirler, savunmayı zaafa uğratmamalı, ama mutlak surette bir denge kurulmalıdır. Bu günkü şartlarda silâha 5.5 milyar dolar vermek imkânların heba edilmesi anlamına gelebilir. Ülkemizin silâhlanma yarışına sokulmasının, kanlı terörün tırmandırılması ile de ilgisi vardır. 30 yılı aşkın bir süredir terörle mücadele eden Türkiye, bu uğurda milyarlarca dolar harcadı, ama bu harcamalar kanlı terörün kökünün kazınmasına yetmedi. Hayal gibi, ama ülkemizin terörle mücadele etmek durumunda kalmadığını bir düşünün. Bugün hangi noktada olacağımızı düşmanlarımız bile hayal edemezdi. Ya da onlar hayal edebildikleri için terör silâhıyla önümüzü kesmeye çalıştı ve çalışmaya da devam ediyor.
Çok tedbirli, dengeli ve ihtiyatlı adım atmak durumundayız. Daha güçlü olacağız diye iflâsa sürüklenmeyelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.