Eğitim Dili ve Resmi Dil Tartışmaları
Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta içinde Kürtçenin 5. sınıftan itibaren seçmeli ders olacağını açıkladı ve bu kararın, “tarihi bir adım” olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: “Yeterli sayıda öğrenci bir araya geldiğinde Kürtçe bir seçmeli ders olarak alınabilecek, öğretilecek ve öğrenilecek. İhtiyaç durumuna göre farklı ana dillere sahip vatandaşlarımız dillerini geliştirebilecek.”
Başbakan, “bu ne kardeşim, sadaka mı veriyorsun?” modundaki anadil, özerklik gibi kimlik duygularına nokta atışı yaparak Kürtleri gazlayan kürtçü ve liberal gazeteci-yazarlar takımına da şu mesajı verdi: “Bugün bazı siyasetçiler ve gazeteciler Kürtçenin seçmeli ders olarak değil, anadil olarak okutulmasını öneriyorlar. Temel eğitimde bu olursa bence yanlış olur. Belki üniversitelerde Kürtçe eğitim veren bölümler, branşlar açılabilir ama temel eğitimde bu ülkeye büyük zarar verir. Ülkede birlik bozulur. İki farklı dilde (hatta diğer talepleri olanlar da ortaya çıkarsa daha fazla) eğitim alan insanlar farklı dünyalarda olurlar ve ülkenin birliği kalmaz. Ülke bölünebilir. Buna da samimi olan hiç bir vatandaş yanaşmaz. Onun için çok dikkatli olunmalıdır. Ülkenin birliğini zedeleyecek kararlar alınmamalıdır.”
Sayın Başbakan bu açıklamaları ile sadece Kürt dili ve kültürünü güvence altına alacak bir düzenleme olarak işaret etse de BDP ve PKK temsilcileri “Anadil en temel haklardan biridir. Kesintisiz olarak kullanılması gereken bir haktır ve bunun önünde kimse engel olmaya kalkmasın, kendisi aşınır. Şimdiye kadar gasp ettiğiniz bir hakkın iadesiyle mükellefsiniz, bunu yapmaya mecbursunuz.” raconunu kesti…
Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Yıldırım "Kürtçenin seçmeli ders olması için yüzde yüz yeterlidir demek mümkün değildir. Ancak ‘Anadilde eğitim kararı çıkana kadar’ değerlendirilmesi gereken çok önemli bir adımdır. " dedi.
Görüldüğü gibi herkes kuş diliyle konuşmuş!
Birisi; renkler solmasın kültürler kaybolmasın havasında bu haklara kapı açtığını, bu işin sonunun iyi bir yere gitmediğini öngörse de, kırk katır ile kırk satırdan birisini beğenmek zorunda bırakıldığını ifade ediyor! Öteki ise; bunlara ölümü gösterip sıtmaya razı ederiz mantığı ile sürekli çıtayı yüksek tutuyor, mecbursunuz vermeye aksi halde bunun bedelini size ödetiriz diyor! Diğeri ise; seçmeli Kürtçe konusunda “yetmez ama şimdilik evet!” diyor.
Anlayacağınız “bulanık suda balık avlamak için suyun özenle bulandırıldığı” bir dönemden geçiyoruz.
Bugün yeryüzünde 7000’e yakın dil konuşulmaktadır. Bir milyonun üzerinde insanın konuştuğu dil sayısı 2200’dür. Bunların yazıları da vardır. Dünyada ancak 300 dil “işlek dil” sınıfına girmektedir. Diğerleri basit kabile dilleridir. Gelelim devlet sayısına, yaklaşık 200 egemen devlet var. Yani her konuşulan dilin bir devleti yok. Her devlette yaklaşık bu orana göre, 16-17 çeşit konuşulan anadil var.
Bugün Kürtçülerin ve terör örgütünün anadilde eğitim baskısı ve resmi dil olarak tanınma talebi bir paravandır. Romantik, masum, gerçekten arzu edilen bir talepte değildir. Birden fazla dilde eğitim talebinin fiiliyata geçmesi toplumun kutuplaşması ve tehlikeli bir şekilde ayrışmasının motoru olacaktır!
“Bir ülkede ‘resmî eğitim dili’ aynı zamanda ‘egemenlik sembolü’dür” görüşünü destekliyorum. Türkiye eğer birden fazla dile eğitimde ana dil olarak “resmî nitelik” kazandırırsa, birden fazla siyasi otorite ve birden fazla egemenlik meydana getirerek egemenliğin parçalanmasını meşrulaştırmış olur.
30 yıllık terör destekli etnikçi serüvenin bugün geldiği yere bakıyorum. Geçmiş ihmallere ve kasıtlara bugünküleri ekleyip devletin aldığı vaziyete ve tavra bakıyorum gidişatı görüyorum: Önce Türkçe'nin yanına ikinci resmî dil olarak Kürtçe getirilecek. Sonra Kürtçe mahkemelerde, Türkçe'nin yanında ikinci resmî dil olacak. Bunları zaten yıllardır talep ediyorlar. Eşkıya dağda ve şehirde cinayet ve tedhişlerini arttırdıkça, bir vatandan iki vatan çıkarmanın ve büyük Kürdistan hayali peşinde koşanların çabaları “yavaş yavaş”, “alıştıra alıştıra”, “katre katre” artacak!
Anadilde eğitim talepleri için sıraya girecek diğer etnisitelerimiz ise taleplerinin karşılanmadığını görünce “elimize silah alıp dağa çıkmadık diye mi” muhatap alınmıyoruz sorusunu en gür sadâ ile soracaklardır!
Bu dil tartışmaları bitsin, nefes aldırmadan yeni meselelerle gündem işgal edilecek. Merkezden yönetilemeyecek kadar kocaman bir güç haline geldik gazıyla ve ‘yerinden yönetim’ kurnazlığı ile “Mahalli İdareler Reformu” hayata geçirilecek. Alenen siyasi kürtçülük yapan belediyelere/mahalli yönetimlere “otoritenin” terk edildiğini gözünüzün önüne getirin ve riski düşünün ... Olağanüstü yetkilerle donatılmış belediyeler “mahalli hükümetler” gibi davranacak. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in ikiz yasaların kabulünden sonra dillendirdiği "bölgenin su ve enerji kaynakları kürt halkınındır” sözünü bir de bu açıdan irdeleyin.
Sonrasında mı? Zaten rahmetli Özal’dan beri federasyonu tartışmıyor muyuz? ABD’nin "Türkiye himayesinde Kürdistan"planı saf safha hayata geçmeye devam edecek.Önce fiili sonra hukuki olacak şekilde federasyona giden yollar engellerden arındırılacak. Sonra Irak ve Suriye’nin başına gelenlerin bizim başımıza geleceği bir süreç içine gireceğiz. Irak Kürdistan’ı, Suriye Kürdistan’ı ve ardından el bebek gül bebek içimizde büyüttüğümüz Türkiye Kürdistan’ı nihayet “Bağımsız Büyük Kürdistan” olarak “Arz-ı Mev’ud topraklarında” neşet edecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.