Rektörlük Seçimleri Ne Zamana Kadar?
Geçen hafta pek çok üniversitede rektörlük seçimleri simulasyonu yapıldı. Yani, herkese “Rektörünüzü seçiyorsunuz” yanılsaması yaşatıldı. Gene can-ciğer arkadaş olanlar, hoca-öğrenci ilişkisi içinde olanlar, kırk yıllık kadîm dostlar, “dâvâ” arkadaşları, birbirlerine düşürüldüler. Öğretim üyeleri biraz daha parçalandı; herkesin düşman sayısı arttı. Buna da “Demokrasinin gereği” kılıfını uydurduk hep birlikte.
Laf!…
Kaç kere yazdık…
Üniversitelerdeki rektörlük seçiminin demokrasi ile uzaktan yakından alâkası yoktur. Oy kullanan öğretim üyelerinin atanması, rektörlerin iki dudağı arasındadır. Yani rektörler, öğretim üyesi atamaz, seçmen ataması yaparlar. Demokrasi, atanmış seçmenlerle yapılan seçimin neresindedir a dostlar?... Seçim dediğin “doğal seçmen”le olur; taşıma seçmenle değil… Taşıma seçmenle yapılırsa, onun adı da demokrasi olmaz…
Bu biiir!...
İkincisi…
Kanun diyor ki, öğretim üyeleri oy kullanarak, YÖK’e 6 isim gönderir. YÖK de bu 6 isimden 3’ünü Cumhurbaşkanlığına sunar. Cumhurbaşkanı da bu 3 kişiden birini rektör olarak atar. Dikkat edilirse, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı aşamasında, oy sayısı diye bir mesele yoktur.
Çünkü kanunun ruhu, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı aşamasında “oyları sıfırlama” esasına dayanır. 1992 yılında bu madde hazırlanırken, bu husus tartışılmış ve böyle olacağı şeklinde görüş ortaklığı temin edilerek meclisten geçmişti. Yani, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı aşamasında, oylar sıfırlanmış olacak; öğretim üyeleri sadece üst aşamalara isim bildirme konusunda oy kullanmış olacaklardı…
Pekiiii… 20 yıldır böyle mi oluyor?...
Böyle olmadığını hepimiz yaşadık ve gördük…
Her rektör seçiminden sonra, bir harala gürele… Yok en çok oy alan atanmadıydı… Yok, YÖK antidemokratik davrandıydı… Yok Cumhurbaşkanı nasıl böyle yaparmış?...
Seçimler, kanunun ruhundan uzaklaşıp “oy” seviyesine indirgenince, bütün indirgemelerde olduğu gibi, bu ruh dejenere oldu ve üniversiteler, “mavi boncukçuluk” oyununa itildi. En fazla mavi boncuğu kim dağıtırsa, en fazla oy ona!... Projelermiş, üniversite zihniyetiyle -hiç olmazsa- âşinalıkmış, üniversite vizyonuymuş… Bunlara aldıran yok…
Ne kadar mavi boncuk, o kadar oy!... Mavi boncukların da vizyonla falan ilgili olduğunu zannetmeyin haaa!... Varsa yoksa, mevki-makam kapmaca… “Şu kadar oy getirirsen rektör yardımcılığı… Şu kadar oy getirirsen dekanlık… Şu kadar oy getirirsen bölüm başkanlığı… Oy vermezsen?… Oy vermezsen, sürün!...
Böyle mi olmalı yani “ülkenin beyni” olan üniversitelerin durumu?...
*
Gerek “atanmış seçmenler”le seçim yapılması ve gerekse her seçimin “düşman çoğaltarak” üniversitelere sinerji ve güç kaybettirmesi sebebiyle, üniversitelerde rektörlük seçimleri kaldırılmalıdır. Her kurulun (Yönetim kurulları ve Senato) elemesiz seçim sonuçlarıyla belirlendiği; atama yetkisinin rektörden alınıp seçilmiş kurullara devredildiği bir sistem kurulmadıkça, Rektörler, Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanmalıdır.
“Eeee… O zaman üniversiteler siyasileşmez mi?” diye anlamsız bir soru sormayın… Üniversiteler ne zaman siyasileşmedi ki?... Daha düne kadar rektörlerin, 28 Şubatçıların il başkanı gibi çalıştıklarını ne çabuk unuttunuz?...
Hem, millî eğitimin her şeyi siyasete bağlı oluyor da, üniversitelerinki niye olmasın?... Partilerin üniversite politikaları da görücüye çıksın ve beğenmediğimize oy vermeyelim; oy verip de vaadini yerine getirmeyenleri de alaşağı edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.