Ceza evi, eza evi
Kabul etmemiz gerekir ki, var olan problemleri çözmek ve halletmek yerine; erteleyip öteledikçe o dertler hiç ummadığımız şekilde yeniden karşımıza çıkıyor. Erteleyip ötelediğimiz, görmezden geldiğimiz problemlerden biri de cezaevleri meselesidir. Bildik bileli bu mesele konuşulur, kalıcı çareler bulunması istenir, Türkiyeyi idare edenler de Haklısınız, bu meseleyi halletmek gerekir der, ama bu beyanlar sadece sözde kalır.
Nitekim, problemleri erteleme ve öteleme politikası neticesinde Şanlıurfa Cezaevinde çıkan yangın sonrası 13 kişi daha öldü. Tecrubeli büyüklerimiz, Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur demiş. Yangın çıkıp da 13 kişi öldükten 5 kişi de yaralandıktan sonra konuşan yetkililer, İhmal varsa gereği yapılacak. Hadise ört-bas edilmeyecek anlamında beyanlarda bulundular. Muhtemelen böyle yapılacak, ama 13 kişi öldükten sonra ihmali olanlar ceza almış olsa ne fayda. Asıl yapılması gereken, öncesiden tedbir almak değil mi?
Cezaevleri konusunda yapılması gerekenler bellidir. Bunu Türkiyeyi idare edenler de bilir, ama ne hikmetse yapma imkânı bulunmaz. Meselâ, cezaevlerinde kalan tutuklu ya da mahkumların sayıca çok olduğu, kapasitenin aşıldığı herkesin bildiği bir konu. Bu yoğunluğu azaltmak için zaman zaman aflar çıkmakta, ama cezaevleri kısa sürede yeniden dolmaktadır. Geçmişte çıkan Rahşah affı bu aflardan biriydi. Bu af sonrası çok sayıda kişi cezaevinden çıktı, ama sistem düzelmediği ve cezaevleri de gerçek anlamda ıslah evi olamadığı için boşalan yerler yeniden doldu. O halde geçici tedbirler yerine kalıcı tedbirlere yönelmek lazım. Sistemi değiştirmeden çıkarılacak aflarla cezaevlerini boşaltmak çare değil ve olmadığı da görüldü.
Yetkililerin açıklamalarına bakılırsa son zamanlarda çıkarılan denetimli serbestlik uygulaması ile de çok sayıda kişi cezaevlerinden çıkmış. Neticede cezaevlerinde kalanların sayısı toplamda normale inmiş, ama bölgesel denge sağlanamamış. Mesela İstanbuldaki cezaevlerinde boş yer varken, Şanlıurfadaki cezaevinde fazlalık varmış. Bu durum bile sistemdeki arızayı gösterir.
Keşke herkes hak ve hukukuna riayet etse, insanlar zulme maruz kalmasa ve zulmetmese; cezaevleri de boş kalsa... İdeal olan bu durum mümkün olmadığına göre, o halde cezaevleri insanların yaşayabileceği şartlarda olmalı. Mahkûmların da hakları vardır. İnsanî şartlar sağlanmadıktan sonra cezaevlerinin ıslah etmesi mümkün değildir.
Türkiyeyi idare edenler de, etmeyenler de şunu bilmeliyiz ki; cezaevlerini gerçek anlamda bir ıslahhane yapmadıktan sonra ne cezaevlerindeki isyanlar ne de ölümler biter. Çare bellidir: Cezaevleri gerçek anlamda bir ıslahhane haline gelmelidir. Tabii ki şu soru akla gelebilir: Okulları ıslahhane haline getiremeyen bir ülkede, cezaevleri ıslahhane haline gelir mi?
Kolay değil, ama imkânsız da değil. Gerçekten ve samimane istenirse hem okullar, hem de cezaevleri ıslahhane haline gelebilir. Bir ülkede iyi bir eğitim sistemi kurulabilirse ve gerçek anlamda bir adalet hükmederse, en başta cezaevlerine düşen insanların sayısı azalır. Kazaen cezaevlerine düşenlere de insan muamelesi yapılır ve onlara iman dersi verilebilirse kavga da çıkmaz, isyan da. Bu zor ama kalıcı yolu tercih etmek yerine kolay ama neticesiz yolları denemek kime ne kazandırır?
Mahkûmların ıslahı ile ilgili Risale-i Nurdaki çareleri hatırlayalım: ... bin mütedeyyin ve Cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on namazsız ve itikatsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram-helâl bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu çok tecrübelerle görülmüş. (Şuâlar, s. 177) İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslâhhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler. (Şuâlar, s. 185)
İnadı bırakıp kalıcı çarelere sarılalım, vesselam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.