Büyük resim ve Doğu Akdeniz rekabeti...
Şu resmi gördün mü? diye sordu, Suriyeli insani yardım kuruluşu başkanı; gösterdiği, kurşunlanmış bir cenin resmiydi. Boğazlanmış çocuklar, parçalanmış masum Suriyeliler! Gördüm ama bakamadım! dedim.
Bunlara rağmen niçin kamuoyu ve İslam âlemi bu kadar tepkisiz ve çaresiz? diye sordu; söylenecek söz çoktu ama verecek cevap bulamadım! Bu satırlar yazılırken Hakkârideki hain saldırı sonucu sekiz eve ateş düşmüştü; küresel/derin odaklar, bölgesel/karanlık satranç ustaları yine kanlı bir hamle yapmışlar, zaten can çekişen terör değirmenine can suyu taşımakla meşgullerdi. Bunlar olup biterken ve gündemi hallaç pamuğu gibi savururken burnumuzun dibindeki Suriyede ise bir buçuk yıldır her gün genç yaşlı, çoluk çocuk insanlar devlet terörüyle öldürülüyor, onlarca eve ateş düşüyor! Sağ kalanlar işkencelere, açlığa, yokluğa mahkûm ediliyor! Teröre kurban verdiğimiz şehitlerimize sağduyulu ve kararlı tepkiler geliştirirken Suriyeli kardeşlerimiz için de aynı kararlılıkta bir tavır sergilememiz gerekiyor. Farkı yok ki Anteple Halepin, Şam ile Konyanın! Küresel satranç ustaları yerel unsurları ve zaaflarını hatta taassuplarını çok iyi kullanarak bölgeyi, özellikle Doğu Akdeniz merkezli coğrafyayı kontrol etmek adına kıyasıya mücadele ediyorlar.
Hazar Denizi-Kızıl Deniz ve Irak-Akdeniz güzergâhı gibi iki önemli enerji koridorunun geçiş bölgesi olan Suriye, 192 kmlik kıyı şeridiyle hiçbir küresel/bölgesel gücün bigâne kalamayacağı ve kontrolündeki payından vazgeçemeyeceği önemde bir bölge. 1977 tarihli, Z.Brzezinskinin mimarı olduğu Yeşil Kuşak Projesi ve ardından 2000 tarihli BOP Projesi hep bu bölgeyi kontrol ve Rusyayı engellemeye yönelik ABD hamleleriydi. Avrupa Birliği (AB)nin öncülük ettiği ve son dönemde Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, İsrail üçgeninde köpürtülen münhasır ekonomik bölge hamleleri de yine Doğu Akdenizin doğal kaynaklarını kontrol etmeye yönelik hamlelerdi. AB-ABD destekli Nabucoya alternatif Rusya patentli Güney Akım Projelerinin hayat bulması, kadim Rus emellerinin Suriyenin Tartus Limanına demir atması bir buçuk yıldır bölgeyi kan ve gözyaşına duçar eden önemli sebeplerden sadece bir tanesi. Afrikanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Libyada rejimin düşürülmesi, ülkenin yağmalanması ve devrimin tamamlanması için NATOyu apar-topar devreye koyan Batı, aynı taşı Suriyede oynayamıyor! Çünkü burada gelişigüzel örülmüş duvarlara müdahale umulmadık neticeler doğurabilir! Onun için Suriye merkezli bölgede ve Doğu Akdenizde aktörler aynı anda pek çok taşla oynuyorlar. Güç söz konusu olunca standartlar gerçekten değişiyor. 1942de intiharından birkaç ay evvel bitirdiği Satranç romanında, Avrupa kültürünün faşizm tehlikesi altında yok oluşuna dikkat çeken Stefan Zweig, satranç zehirlenmesinden bahseder. Doğu Akdeniz ve Ortadoğuda da zaman zaman satranç zehirlenmesi gerçekleşmektedir. Daha çok hamleyi tahmin edebilmek ve karşı hamleleri hesaba katabilmek üzere çalışan beyinler kendilerini ikili düşünmeye zorluyorlar. Zamanla bu durum, karar vericilerin cinnetlerine ve insanlığa kara lekeler bırakacak vahşetleri sergilemelerine sebep oluyor.
Doğu Akdeniz ve Ortadoğunun kontrolü için küresel güçler kıyasıya çarpışırken, bölgesel (f)aktörlerin zaaf ve taassuplarını bile kullanabildiklerini yukarıda kaydetmiştik. Son dönemde Irak ve Suriyede Şii-Sünni gerilimini tırmandıran odaklar şu anki vahşetin de müsebbipleridirler. Zaman zaman kendi firavunlarına kurbanlar sunarlar, bazen de küresel iktidar odaklarının taşeronları olurlar bu kesimler. Mehdi-i Muntazırın zuhuruna vesile olmak için adı Ömer olan çocukları boğazlayan kafayla, düzenlediği Haçlı Seferi ile yüz binleri katleden Armegedoncu Evangalist zihnin kodları arasında son tahlilde fark yoktur!
Bölgenin hassasiyetlerini bilerek adımlarını ihtiyatla atan Türkiyenin başta Suriye ve Irak konusunda, gelecekte bu bölgede söz sahibi olabilmek için sahada karşılığı olan aktörlerle temas kuracak gerçekçi dış politika araçları geliştirme mecburiyeti vardır. Bu araçları geliştirirken de Kürt ve terör meselesi gibi prangalardan kurtulması elbette şarttır. Bu iki şartın birbirine bağlı olduğunun farkında olan odaklardır son hadisenin müsebbipleri. Onun için bölgeyi okurken, büyük resmi gözden hiç ırak tutmamak gerek.
Not: Geçen hafta da sözünü ettiğim Dursun Yıldız ve Prof. Dr. Doğan Yaşar imzalı Doğu Akdenizde Küresel Satranç (Truva yay.) kitabı, yazıda istifade ettiğim ve konuya ilgi duyanlar için yeni ve önemli bir çalışma.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.