Ankara Günlüğü Üç
Bilenler bilir, bilmeyenler için söyleyeyim; Ankara demek, Ulus, Altındağ, Kale, Atpazarı, Samanpazarı, Hamamönü ve Cebeci semtinin bir kısmı demektir.
Şehrin geriye kalan kısmı ise Cumhuriyet sonrası yeni Ankaradır.
İsmet İnönünün, Ulustan Kızılaya köylülerin geçmesini yasaklaması ise yeni Ankarada milletin sırtından zengin olan aç gözlülerin, göz zevkleri ile rantlarının bozulmaması içindir.
Ankaranın yerlileri ile köylüleri, bu yeni şehre sadece kapıcı, hamal ve temizlik işçisi olarak geçebilir ama buralardan yer yurt edinemezlerdi.
Mesela bugün bile tapu dairelerinde bir araştırma yapılsa, Kızılaydan Çankayaya kadar olan kısımda, dürüst bir Ankara yerlisi veya köylüsünün, mal mülk sahibi olduğunu göremezsiniz.
Laf yine uzadı, nereden nereye gitti. Geçelim.
Eski Ankara ziyaretimin son noktalarından birisi Hamamönü oldu. Çocukluğumun bir bölümünün geçtiği semtte, o günleri hatırlamak hoşuma gider.
Bu arada küçük oğlumu da Mehmed Akif Ersoyun, İstiklal Marşını yazdığı evine götürecektim.
Hacettepe Üniversitesinin dev beton yığınları arasından zik zak çizerek, Altındağ Belediyesinin yeniden restore ettirdiği Hamamönü mahallesine giriş yaptık.
İlk önce dört beş ailenin birlikte oturduğu ve kocaman bir avlusu olan eski evimizi aradım ama yerini hatırlayamadıysam da sanki sokağımızı hatırlamış gibiydim.
Oğlum ile o sokakta yürüyüş yapıp hatıralarımı paylaştım.
Bazen sokakta oynarken büyük çocukların gelip sataştığını, evde kimse yoksa kaçıp, Mehmed Akifin evine sığındığımı, orada iyi insanların olduğunu ve onların yanında bir şey yapamadıklarını anlattım.
Bazen de ekmek almaya gittiğimde, ekmek üstünden artan beş ya da on kuruşu, elimden almak isteyen çocuklardan nasıl kaçıp kurtulduğumu izah ediyordum ki, oğlumun gözüne gözleme yazısı takıldı.
Ben de baktım, Altındağ Belediyesinin tesisleriymiş. İçeride el ürünlerinden oluşan yiyecek, içecek ve hediyelik eşyalar satılıyordu.
Burası belediyenin yeri güvenilir diye girdik. Bir gözleme sipariş ettik. Haliyle ellerimizi yıkamak gerekti.
İlgili kişiye lavaboyu sorduk, şok bir cevap geldi. Yasak! Gerçekten şok oldum. Lavabo sorduk, Yasak dediler. Kafamda birden darbe çağrışımları oldu.
Lavaboyu sormak mı yasak. Lavabo mu yasak. Anlayınca kadar akla karayı seçtim ve nihayet kendime gelerek neden yasak olduğunu sordum.
Cevap yine aynıydı. Yasak! Yasak diyenlere söyleyeceğim bir şey yoktu artık. Demek ki onlara yasak denilmişti.
Oysa Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, eski Ankarayı harabeden altın bir şehre dönüştürmüştür ve Hamamönü onun eseridir. Bu nasıl yasaktır anlamadım.
Oğluma dedim ki;
- Hadi Mehmet Akifin evini ziyaret edelim. Öyle yaptık ve yine çocukluğumdaki güveni hissettim.
Velhasıl doğduğum şehirden, doyduğum şehre, yasaklı bir gurbet hissiyle döndüm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.