Müslüman Eskilerden Ders Çıkarmalıdır
İçinde bulunduğumuz mübarek gün ve gecelerin hepimize, Milletimize, memleketimize, bütün Müslümanlara hatta tüm insanlık âlemine hayır, huzur, bereket ve barış getirmesini Yüce Mevladan temenni ediyor, hayırlısıyla onbir ayın sultanı Ramazan-ı Şerife ulaşmayı ve ondan yeterince istifade edebilmeyi arzuluyorum. Özellikle içinde bulunduğumuz sıkıntılı günlerin hayırla tamamlanmasını ve kalbimizden geçenlerin de hakkımızda hayırlı kılınmasını Rabbimizden diliyorum.
Bugün sizinle tarihi bir hadiseyi paylaşarak, oradan çıkarmamız gereken dersleri irdelemek istiyorum. Medinede sıcağın bunalttığı bir günde; Müminlere çok sıkıntı çektiren Devsoğulları kabilesinin azgınlıkları masaya yatırılmış ve hal çaresi aranmaktadır. Ashab-ı kiramdan bazıları resülullah (sav) Efendimize gelerek: Ey Allahın Resülü, bunlara karşı bizim gücümüz yeterli gelmemektedir. Verdikleri zararlarla baş edemiyoruz. Bari beddua etsen de, yola gelseler, biz de kurtulsak dediler.
Bu söylenenler üzerine insanlığın Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (sav), kıbleye yöneldi ve ellerini açtı. Herkes sessizce Resülüllahın (sav) Devslilere nasıl beddua edeceğini beklemeye başlamıştı. Anlaşılan o ki Devsoğullarının çok yakındı artık. Kim bilir belki de, eski kavimlere olduğu gibi büyük bir gürültü ile yerin dibine batacaklardı. Ancak Âlemlere Rahmet O Yüce peygamberin dudaklarından dökülen sözler, herkesi bir anda şaşırtıverdi. Allahım Devsoğullarına hidayet ver. Doğruyu görmelerini sağla! Ve O Rahmet Peygamberi bu duayı tam üç kez tekrar etti.
Devsoğulları
Miminlere inanılmaz sıkıntılar çektiren azgın bir kabile olarak adını yazdırmış tarihe. Öyle ki, güçlü develerine binmiş olan Devsi savaşçıları birer hayalet gibi süzülüyor, inananların arasına bir ellerinde Horasan taraflarından ithal edilmiş, çifte sulu eğri kılınçları, öteki kollarında Rum diyarlarının soğuğa dayanıklı, derisi kalın mandalarının sırt derilerinin preslenip demir kabaralarla güçlendirilmiş kalkanlarıyla önlerine çıkan herkesi kadın, erkek, çocuk demeden, yaşlı, genç ayırımı yapmadan kırıp geçiriyorlardı. Öyle ki son katliamlarını Medinenin yakınlarındaki bir kasabada gerçekleştirmiş ve irili, ufaklı yüz beş cana kıymışlardı. Ancak olay ortaya çıkınca inkâr eden yine onlar olacaktı. Hatta kabilenin resisi ne demişti biliyormusunuz? Bu menfur olayı kınıyorum. Böyle bir katliamı canavarlar bile yapmaz!
Devsoğulları kabilesinin reisi aslında doğru söylüyordu. Böyle bir mezalimi dağ canavarları, sivri dişli, kızıl gözlü aç kurtların yaptıkları bile görülmemişti. Zira onların iktidar benzeri dünyevi hırsları nedeniyle koyun devirdikleri, kısrak parçaladıkları ve sığır gırtlakladıkları görülmüş şey değildi. Onlar ancak acıktıkları zaman ve de ihtiyaç duydukları kadar yaparlardı bu işleri
Ama ya Devsiler? İ;şte bu büyük tehlikeyi gören Müminler aralarında bir heyet oluşturup zamanların Efendisinin kapısını çaldı ve Medet Ya Resülullah dediler. Ama yukarıdaki anekdottan anladığımız kadarıyla O ne yapıyor? Kıbleye dönüp ellerini En Yüce Makama açıp kendisine yakışanı üç defa tekrar ediyor. Unutulmamalıdır ki, her kes kendisine yakışanı yapar.
Kıssa, Devsoğullarının sonuyla ilgili olarak herhangi bir bilgi vermemekte ancak tahminimiz odur ki İnsanlığın Efendisi nin duası geri çevrilecek değil ya, En Yüce Makam tarafından kabul edilmiş ve Devsoğulları zulümatı izale edilmiş olmalı, neticede onlar da kaçınılmaz sona ulaşmış ve İslamın barış dolu iklimine teslim olarak kendileri de Sulhün temsilcileri olmuş olmalılar. Peki ya olmasaydılar? Cevap tek; kısasa kısas! Bedir gibi, Mute gibi, Hayber ve diğerleri gibi
Hepsi bu!
Gelelim bugüne
Bizimde güney cihetimizde hak hukuk bilmez bir Devsoğulları sülalesi yaşıyor. Uzun bir süreden beri ne yaptıkları malumunuzdur. Bu durumda, yukarıdaki kıssanın ışığında, lazım gelenler sırasıyla yapılmalı diye düşünüyoruz. Ya siz? Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.