Ah şu çocuklarımız
36 aylık ile yedi yaş arası çocukların da televizyon seyircisi olarak, tematik çocuk kanallarının karşısında azımsanmayacak bir zaman süresi kaldıkları bilinmektedir. Bilinen bir başka şey de, başta Amerika ve Japonya’dan olmak üzere ithal edilen çizgi filmlerin şiddet, saldırganlık, rekabet hırsı, ölümüne yarış ve kazanmak için her yol mübah gibi olumsuz davranış modelleri önerdiğidir. Bu da bir gerçek…
Bu tür filmlerde, ailesinden kopup uzaklara savrulmuş kahramanların “Enterna - polit kültür”yle haşır neşir bir hayat içerisinde garip yaratıklar içerisinde geçen maceralarının, çocuk dünyasında olumsuz bir model almaya zemin hazırladığı ve aile, akraba ve toplumsal dayanışma gibi bizden olan geleneklerin devamını sağlayacak yaklaşım tarzının oluşmasına yardımcı olmadığı gözlenmektedir. Oysa 36 ay / 7 yaş arası, kişiliğin gelişmesi açısından gerekli olacak ruhsal işletim sisteminin oluştuğu dönem olarak yaşanmaktadır. Bu itibarla çocuklarımızın bu döneminde, sunulacak her türlü data’nın seçiminde kılın kırk değil kırk bin kere yarılması, titizliğin ve özenin gösterilmesi şarttır. O halde bu dönem çocuklarına sunulan çizgi film ve benzeri malzemenin seçimi ve yapımı ile ilgili olarak milli, ailevi, ahlaki hassasiyetlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Dönemimizin çocuklarına verilmesi gereken ilk kavram kutsiyeti ailedir; ardından akraba, komşu ve yakın çevre gelir. Bu düzlem üzerinde yer alan şahıslarla kurulacak ilişki sevgi, saygı, barış bağlamında ve çıkarsız bir dayanışma, kaynaşma ölçüsü içerisinde olmalıdır. Aslında bu yeterli değildir. Bir Kızılderili reisinin “hepimiz kardeşiz!” sözüyle murad ettiği üzere insan, diğer canlı, cansız madde ve eşyanın özünde aynı hamurdan “Yaratanın kulları “ olduğu anlayışı olup bizim inancımızda “ her bir şeye karşı duruş” unu bu anlayış doğrultusunda bina etmiş ve konuşlandırmıştır. İşte, zamanımızın çocuklarına verilecek anlayış bu olmalıdır. “Hepimiz kardeşiz!” Bu, aynı zamanda şu manaya gelmektedir; “Ben ve kullandığım eşyalarım ( kaşık, çatal, masa, oyuncaklarım, giysilerim vb…) aynıyız; nasıl ki, benim bir kimliğim ve kişiliğim varsa onların da durumları aynı benim gibidir. Yani ben, annem, masam, topum, Ahmet ağabeyim, ayakkabı ağabeyim, Yasin dayım, yelek amcam, salıncak amcam, araba teyzem, kedi ablam vb.
Böyle bir anlayış, kişiliğinin temelini atmakta olan çocukta öyle bir merhamet sağlamlığı oluşturacaktır ki, bunun dışarıya yansıması sevgi, saygı, barış olacaktır. Oluşan kimlik ömrünün bütününde değil bir insana dokunma, bir otu koparma, bir dalı kırma durumunda kalması halinde elleri hatta yüreği titreyen bir merhamet timsali olacaktır. İşte, son devir insanının inşasında teknolojik ölçüsüzlük ve yanlış eğitimin insanlığın sıkıntılar yelpazesinde baş sıraya oturttuğu şiddete eğilimli, egoist ve merhamet yoksunu vb. özellikler taşıyan tipoloji toplumları çıkmaz bir yola sokmuştur. Bu yüzden savaş, şiddet, terör, çevre katliamı, ölçüsüz tüketim vb. gibi insanın özüne, hilkat programına uymayan davranışları, birey ve toplum dönük olağan duruş olarak kendisine yakıştırmakta ve yakıştırdığı her davranışı sergilerken en ufak bir vicdan ezikliği duymamaktadır.
Gidişat yanlıştır! Bir an evvel, hiç olmazsa gelecek kuşakları; içine düştüğümüz “gayya cehennemi”ne yuvarlanmaktan kurtarmalıyız. Bu noktada 32 ay – 7 yıl arası en kritik yaş dilimi olup ne verilecekse o zerk edilmelidir çocuk ruhunun bomboş odacıklarına. Bu aynı zamanda örgün ve yaygın eğitim sürecidir ve iç içedir. Bu noktada, artık insan hayatında tekno arkadaş rolü oynamaya başlayan televizyon bir anne kadar önemlidir. Bu itibarla beyaz cam’dan dış dünyaya boca edilen programların seçimi ve yapımında merhametli pedagoji’nin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Yukarıdaki sözü edilen “hepimiz Kardeşiz!” anlayışındaki insanların inşa edilmesi noktasında bebek ve çocukların göz ardı edilmemesi ve işe o erken noktadan başlanması için ne yapılması gerekiyorsa, onları yapmak hepimizin en önemli amacı olmalıdır. Bu amaç doğrultusunda metinler oluşturmak, söz konusu anlayışı planlanmış bir hayat içinde ve ayıklanmış hikâyeler şeklinde sunmak yazarlar ve çizerler için pedagojik bir görevdir aynı zamanda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.