Cemal Nar

Cemal Nar

“Miyavvv!..”

“Miyavvv!..”

Allah beni affetsin!

Kızmayın yahu, sizi de affetsin. Hatta tövbe eden bütün insanları da. Şu dünyanın başına bela olmuş Yahudileri bile affetsin. Yeter ki tövbe etsinler…

Niye mi böyle dedim?

Muzipliğime mani olamadım da ondan. Ama vallahi billahi suç benim değil, “www.Habervaktim.com”un.

Nasıl mı?

Yahu şu haberi okur da muzipliğiniz tutmaz, şaka damarınız kabarmaz mı?

“ 'Büyük Ergenekoncu' yine sahnede!

Bir önceki geniş çaplı Ergenekon operasyonu sonrasında ''Hepimiz Ergenekoncuyuz'' diyerek dikkatleri üzerine çeken ilahiyatçı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, bu kez de ADD'nin protesto gösterisinde başrollerdeydi.”

Ne olmuş?

“İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde aralarında Marmara üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi İlahiyatçı-Sosyolog Prof. Dr. Zekeriya Beyaz'ın da bulunduğu Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyesi bir grup, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan ADD Genel Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un gözaltına alınmasına tepki gösterdi.”

Haberi baştan sona okudum. En güzeli de en sonundaydı. Bakar mısınız?

“Prof. Dr. Beyaz da kendisinin tarafsız ve ilahiyatçı olduğunu anlatarak, ''Ama yurtseverim, Atatürkçüyüm, Müslümanım, Türküm. O nedenle de buradayım. Türk Silahlı Kuvvetlerine 50 yıl hizmet eden, memlekete 50 yıl güvenlik hizmeti veren bir insanın yakalanması benim vicdanımı yaraladı. Bunu kınamak için buradayım'' dedi.”

üstelik bir de fal taşı gibi açılmış gözleriyle çarpıcı bir fotoğraf koymazlar mı?

İşte o anda aklıma Cem Yılmaz’ın reklâmındaki kedisi geldi, kendimi tutamadım ve gayr-ı ihtiyarî “miyavvvvvv!..” dedim. Eğer bu ayıp ise, inanın bir suçlusu da Cem Yılmaz’dır.

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz deyince aklıma magazin programları geliyor. Hele bir defasında yarı kapalı güzel bir kadın sunucunun aşka gelip elleri hocanın göbeğinde, dudakları yanağında “yerim seni, yerim, yerim, yerim benim tontonum” diye saldırması yok mu, hiç unutamam! Beyaz zor kurtuldu kadından…

O zaman şu reklâm yok muydu, yoksa hayretten ağzım açık donakaldığımdan mıydı bilemiyorum, “miyavvvvv…” dememiştim…

Şimdi ne zaman oncağızımı görsem yine “miyavvvv….” dememden korkuyorum. En iyisi Allah Teâlâ onu bana, beni ona hiç göstermesin. Kim görürse görsün yüzünü…

Bu kadar mizahtan sonra şimdi biraz da ciddi olalım da kusurumuzu bağışlatalım bari.

Mizah, hayatımızın bir parçası değil mi?

Şakalar muhabbeti demler, ülfete sebep olur, yorulan zihinleri dinlendirirmiş. Hatta zekâ mahsulü şakalar öğretici bile olurlar.

Sevgili peygamberimiz hem kendisi şaka yapar, hem de kendisine şaka yapılmasına izin verirdi. Peygamberlik vakar ve ağırlığını ashabıyla arasına perde yapmazdı. Ancak şakaya bazı kurallar koyardı; yalan olmayacak, kimseye hakaret, alay ve aşağılama barındırmayacak, kişilik haklarını ihlal etmeyecek. Hatta dil ve el ile yapılan incitici, acıtıcı ve korkutucu şakalar ne kadar çirkindir ki, halkımız da adını çirkin koymuş: “Eşşek şakası…”

İnsanlar genellikle ciddi olarak diyemediklerini şakaya getirerek söylerler. Tepki alırlarsa da, “şaka canım” diyerek geçiştirirler. Bu da hoş bir durum değil…

Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının arkadaşlarıyla şakalaştığı görülmüştür. Ebû Hureyre'den: Ashab, Rasûlullah'a, "Ya Rasûlullah, sen de bizimle şaka yapıyorsun" dediler. Rasûlullah, "Ben sadece doğruyu konuşurum, haktan başka bir şey söylemem" (Tirmizî, Birr, 57) buyurdu.

Bir adam İbn Abbas'a: "Allah Rasûlü şaka yapar mıydı?" diye sordu. "Evet" diye cevap verdi. "Peki Rasûlüllah nasıl şaka yapardı?" deyince "Hz. Peygamber (s.a.s) hanımlarından birisine geniş bir elbise giydirdi . "Bu elbiseyi giy, Allah'a şükret, eteğini de gelin eteği gibi sürü" buyurdu, dedi."

Enes b. Mâlik anlatıyor: Bir adam, Rasûlüllah'ın yanına geldi, ondan binmek için bir deve istedi, Rasûlüllah da, "Biz de seni dişi devenin yavrusuna bindirelim" dedi. Adam, "Ya Rasûlüllah, devenin yavrusuna nasıl bineyim, beni taşıyamaz?" deyince, Rasûlüllah, "Bütün develeri dişi devenin yavrusu değil mi?" buyurdu .

Hz. Enes (r.a) "Rasûlüllah hanımlarıyla beraber olduğu zaman insanların en hoşu ve en şakacısıydı" demiştir.

Peygamberimiz (s.a.s) fazla tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi. Bir gün âişe vâlidemizle Hz. Sevde annemiz Peygamberimizle bir yemekte bulamaç aşını yerken Sevde (r.a) "Bu yemeği sevmiyorum" dedi. âişe (r.a): "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim." dedi Bu konuşma esnasında önce Hz. âişe, Hz. Sevde'nin yüzüne, sonra Hz. Sevde, Hz. âişe'nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar, Hz. Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemiştir.

Dinimizde kocanın eşi ile şakalaşması ve oynaşması, aralarındaki sevgiyi arttıracağı için iyi görülmüş, hatta teşvik edilmiştir (Ebû Davud, Edeb, 84,85,149,7; İbn Mâce, Cihad, 40; Ahmed b. Hanbel, II, 352)

Eskiler şaka için, “yemekte tuz kadar olmalı” derlerdi. İyi bir ölçüdür bu. Fazlası zaman israfıdır ve mürüvvete mugayirdir.

“Mugayir de ne demek?” diyenlere , “lütfen sözlüğe bakınız” diye bir şaka yapalım mı?

Bu neyse de, “Miyavvv…” demekle sızlattığımız yürekler varsa, insanız işte, bizi bağışlasınlar… Bu son zamanlarda yaşadığımız kasvetli günler, herkes gibi bizim de sinirlerimizi yıprattı maalesef.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi