Amerika darbelerin anasıdır da, veletleri kim?
Bilirsiniz, patronlar hakkında şöyle bir kuraldan söz edilir;
1- Patron, haklıdır.
2- Patron daima haklıdır.
3- Patronun haksız olduğu durumlarda birinci ve ikinci maddeler geçerlidir.
Akitin dünkü manşetinde yer alan darbelerin anası ABD başlığını okuyunca, patronlarla ilgili bu kural geldi aklıma.
84 yaşındaki Amerikalı ünlü düşünür Noam Chomsky demiş ki;
Batının halkların ezildiğini söylemesini ciddiye almayın...
Çünkü, takiyye yapıyorlar... Ortadoğudaki bütün darbelerin arkasında ABD ve İngiltere vardır.
Ayrıntısına girecek olursak;
Batının Ah, vah, demokrasi yok, burada halklar eziliyor sözlerinin aldatmacadan ibaret olduğunu belirten Chomsky, şöyle devam etmiş sözlerine:
Batı, İslâm demokrasi ile uyum içerisinde olamaz fikrini pazarlıyor. Ardından da askeri darbelerle başa bir diktatör getiriyor. Ortadoğudaki bütün askeri darbeleri yapan faşist cuntaları iktidara getiren ABD ve İngilteredir.
HEP SÖMÜRÜ, HEP SÖMÜRÜ!
Peki, ABD ve İngiltere, niye yaptırıyor bu darbeleri?..
Çünkü, Ortadoğu halkının ekonomik özgürlük peşinde koşmasını istemiyor...
Öyle ya; ekonomik özgürlüğe kavuşmuş bir ülkenin halkı dış dayatmalara da kafa tutar. sömürülmeye de karşı çıkar!..
ABD ve İngiltere, sürekli darbeler yaptırır ki; o ülkeler ekonomik özgürlüğe kavuşmasın ve dahası; petrol ve diğer doğal zenginliklerini kendileriyle paylaşmaya devam etsinler...
Eğer petrol ve doğal zenginlikleri paylaşmaya, yani sömürülmeye yanaşmaz da, tam bağımsız ülke olmaya kalkarsa, al sana darbe!..
Öyle bir darbe yaparlar ki; daha ülke halkının haberi olmadan ABD ve İngilterenin haberi olur ve anında ilân ederler dünyaya;
Bizim çocuklar başardı!
Bizim çocuklar dedikleri, elbette darbecilerdir... Malûm, 12 Eylül darbesinin yapıldığından Türkiye halkının haberi olmadan ABDnin haberi olmuş ve anında dünyaya ilân etmişlerdi;
Bizim oğlanlar başardı!
DARBE İÇİN 4 METOD
Naom Chomsky, herhangi bir ülkede darbeye niyetlenen ABD ve İngilterenin uyguladığı metodları da şöyle açıklıyor:
1- Darbe için ortamı hazırla.
2- Başa, bir diktatör geçir.
3- Diktatör eğer sana uymazsa, halkı tekrar sokağa dök.
4- Birinci maddeye geri dön ve başarıncaya kadar döngüye devam et!
Görüyorsunuz ya;
Bu da; Patron haklıdır... Patron daima haklıdır... Patronun haksız olduğu durumlarda birinci ve ikinci maddeler geçerlidir metoduna benziyor.
ABD ve İngiltere, darbe için ortam hazırlarlar ve bir diktatörü geçirirler, diktatörün kontrolden çıkması halinde de, silbaştan yapıp, tekrar birinci maddeye dönerler!..
12 EYLÜL-28 ŞUBAT
Söyleyin hele;
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinde de aynısını yapmadılar mı?..
Ne diyordu cuntacılar;
Darbeyi daha önce yapacaktık ama şartların olgunlaşmasını bekledik.
Yani?..
Yani; günde 3-5 gencin ölmesi yetmedi kendilerine...
Günde 30-40 insan ölmeliydi ki, insanlar, bu anarşi ortamından yaka silkip, Ordu göreve demeye başlasın!..
Netekim;
Sokaklardan oluk oluk kan akmaya başlayınca, şartlar olgunlaştı ve Evren cuntası, bir gece ansızın geliverdi!..
Ne gariptir ki;
11 Eylül akşamına kadar oluk gibi akan kan, 12 Eylül sabahında, bıçakla kesilir gibi kesiliverdi!..
Söyleyin hele;
28 Şubat postmodern darbesinde de aynısı olmadı mı?..
Malûm; Merhum Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refahyol Hükümetini düşürmek isteyen cunta, bir asker bülteni olarak kullandığı gazete ve televizyonlara, sürekli İrtica hortladı!.. Laiklik elden gidiyor!.. Cumhuriyet tehlikede! haberleri yaptırdı.
Yani, şartları olgunlaştırdılar!..
Sonra da; çakma bir diktatör olan Mesut Yılmazı geçirdiler başa!..
Nasıl olduysa oldu;
İrtica!.. Laiklik!.. Cumhuriyet konulu haberler birdenbire kesiliverdi!..
Çünkü, Yılmaz söz vermişti;
Siyasi hayatıma malolsa da 8 Yıl Kesintisiz Eğitime geçeceğim.
Geçti de!..
Ama, İmam Hatiplerin orta kısımlarını kapatarak!..
Mesut Yılmaza bunları yaptıran ve kamuoyunu cambaza bak numaralarıyla oyalayan cuntacılar, aslında perde arkasında başka işler çeviriyorlardı...
Meselâ, İsrail ile askeri anlaşmalar yapıyorlar, Türkiyenin topları, tankları ve uçakları İsraile modernize ettiriliyordu!..
Ehh, İsrail demek ABD demekti...
Kendi varlığını İsrailin varlığına adayan bir ABD için; İsraili memnun etmek demek, ABDyi memnun etmek demekti ki, 28 Şubat darbecilerinin icraatları, tam da beklenildiği gibiydi!..
BİZ, BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK
Peki, ABD, gözüne kestirdiği bir ülkede darbe şartlarını olgunlaştırmak için, hangi yöntemleri kullanır?..
Bunlarla görevli elbette diplomatlar vardır, casuslar vardır ama asıl kullandıkları silah, medyadır!..
Televizyonlardır,
Gazetelerdir!..
Meselâ, şu anda yürütülen Mısırla ilgili bir propagandaya dikkat çeken Noam Chomsky diyor ki;
ABD kamuoyunda sürekli Müslüman Kardeşler sadece Mısıra değil her yere şeriat ihraç etmeye çalışacak, ABD hükümetine bile sızacaklar şeklinde propaganda yapılıyor!
Lütfen dikkat!..
Her zaman; ABDnin derdi bizi niye gerdi? deriz ya; ABDdeki propaganda, anında Türkiyede de yankılanmaya başladı, iyi mi?..
Özgürlük ve Adalet isteyen Tahrir Meydanındaki Mısır halkının değil, laikçilerin sesine kulak veren gazetelerimiz, laikçilerin ağzından şöyle demeye başladılar;
Çarşaflı first lady bizi temsil edemez!
Çarşaflı first lady dedikleri, Mısırın demokratik yollardan seçilen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursînin eşi Naglaa Mahmuddan başkası değil...
Bakın, neler yazmışlar;
Mısırda yıllarca yeraltından faaliyet gösteren yasaklı Müslüman Kardeşlerin üyesiyken cumhurbaşkanlığına yükselerek simgesel bir zafere imza atan Muhammed Mursînin eşi Naglaa Mahmud, değişim sancıları yaşayan ülkede tartışma konusu oldu.
Doktora diplomalı, döpiyesler içindeki şık ve bakımlı eski first ladyler Cihan Sedat ve Suzan Mübarekin tam zıttı bir görüntü çizen Mahmud, Mısırı ikiye böldü.
Basında ve sosyal medyada, ülkenin ilk çarşaflı first ladysi olan Mahmudun Mısırı temsil edemeyeceği yorumları yapıldı. Bazıları da Mahmudun sıradan Mısırlı bir kadın olduğunu söyleyerek buna karşı çıktı.
Öyle anlaşılıyor ki;
ABD düğmeye basmış, Mısırın laikçileri harekete geçmiş, hıyarım var diyenin peşinden tuzluğu kapıp da koşan Türkiye medyası ise buradan destek veriyor.
Biz, bu filmi görmüştük...
Hele hatırlayın;
Aynı zihniyetin gazeteleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün eşi Hayrünnisa Gülün Çankaya Köşküne gelmesi ihtimali üzerine, yine aynı başlıkları kullanmışlardı;
Türkiye, Köşkte türbanlı bir first ladyye hazır mı?.. Demokrasinin türbanla imtihanı!
Ne garip değil mi;
2007de, sırf itibarsızlaştırmak için Hayrünnisa Gül için atılan bu başlıklar, şimdi de Naglaa Mahmud için atılıyor.
İyi de, sormazlar mı adama;
Mısırın derdi,
Sizi niye gerdi?
Şöyle derlerse şaşırmayın;
ABD böyle istiyor!
YERLİ İŞBİRLİKÇİLER OLMASA!
Peki, Naglaa Mahmudun itibarının düşürülmesini niye istiyor Amerika?..
İstiyor, çünkü; Hüsnü Mübarek denilen adam, İsrailin dümen suyundaydı...
Ama, Müslüman Kardeşler, bu geleneği bozdu... Muhammed Mursînin Cumhurbaşkanı olması da, bardağı taşıran son damla oldu!..
Sizin anlayacağınız;
İsrail, Mısırı kaybetti.
Ehh, İsrail bir kalesini daha kaybeder de, ABD, buna seyirci kalabilir mi?..
İşte, medyayı kullanarak şartları olgunlaştırmaya ve belden aşağı vurmaya başladılar!..
Peki, Mısırda bir darbe yaptırmayı başarabilirler mi?..
Mısır ordusuna bakarsak, böyle bir ihtimal pek de uzak değil... Ama Mısır halkının Musrîye sahip çıkacağına umuyorum.
Tıpkı, Türkiye halkının Abdullah Gül ve eşi Hayrünissa Güle sahip çıktığı gibi...
ABD, yerli işbirlikçiler bulamazsa, asla başarılı olamaz ve sürekli patinaj yapar!..
Öyle ya;
Yerli işbirlikçi yoksa, ABD ve İngiltere de olsa, hiçbir ülke, başka bir ülkede darbe yapamaz!..
Evet, Noam Chomsky haklıdır.
Gerçekten de; Darbelerin anası Amerikadır ama, bunu veled-i zinalarına borçludur!..
Sözde ulusalcı, özde despot!
Sizler de bu çelişkinin herhalde farkındasınızdır...
Çoğunluğu, bir zamanlar eski tüfek solcu olan şimdinin ulusalcıları, Suriyenin savaş uçağımızı düşürmesiyle, Başbakan Erdoğanın izlediği politikayı yerden yere vurmaya başladılar.
İyi, hoş da, daha 10 yıl öncesinde Türkiyenin Suriyedeki Nusayri diktasına, ya da Tunustaki laikçi diktaya benzemesini isteyen, bunlar değil miydi?..
Emin Pazarcının yazdığı gibi, bunlar eskiden de böyleydi!..
Hem Bağımsız Türkiye nutukları atarlar, hem de Sovyetler Birliğinin dizinin dibinden ayrılmazlardı.
Kıbleleri Moskovaydı... Bağımsızlıktan anladıkları, Sovyet Bloğu ile birlikte hareket edip, sadece Amerikan Emperyalizmine karşı olmaktı. Yurtseverliklerinde de önce Moskova ya da Pekin, daha sonra Ankara gelirdi.
İçlerinde Arnavutluk gibi gariban bir ülkenin dümen suyuna girip, oraya gıpta ile bakanların sayısı da az değildi..
Bugün, Türkiyeyi ve Tayyip Erdoğanı yerden yere vurup, Esedin avukatlığına soyunmaları da onu gösteriyor ki, Rusya aşkları yeniden depreşmiş!..
Bakmayın siz, ulusalcı geçindiklerine...
Bunlar; Sözde ulusalcı, özde despottur.
Saatlerini Rusya ve Çine göre ayarlarlar!..