Köklü Üniversiteler ve Tröstler mi, Değişim mi?
Bazı üniversiteler, eskisi kadar olmasa da bol gürültülü son seçimlerini yaptılar. Haziran ayının ikinci haftası yapılan seçimlerle sonraki 4 yılın rektörleri belirlenme safhasında. YÖK kararını verdi; şimdi top Sayın Cumhurbaşkanında.
Açıkça söylenmese de maalesef, üniversiteler yıllardır bir “kavga alanı” olmuştur. Bu son derece tabii bir şeydir. Çünkü Türk üniversiteleri bilimsel bilgi üretmek yerine, “sistem muhafızlığı”na soyunmuşlar ve tarihleri boyunca, hep halkın değerleriyle kavga ede gelmişlerdir. Şimdi, üniversitelerin değişerek normalleşme zamanıdır.
Eski üniversiteler, artık birer üniversite olmaktan çıkmış; tröstleşmişlerdir. Değişim geçiren Türkiye’de bu tröstleri yıkmak zordur. “Köklü üniversite” denilen bu üniversitelerde de değişimi okuyan öğretim üyeleri vardır. Fakat bunların sayısı, ne yazık ki, eski statükocu öğretim elemanları kadar fazla değildir. Bu tür üniversitelerde, niceliğe değil, “değişimi okuma” zihniyetini yansıtan niteliğe bakılmalıdır.
Bu yapıda, (mavi boncukçuluk, kökleşmiş menfaat ilişkileri, atamalı seçmenler, üniversite tröstleri) sayılar her zaman doğruyu yansıtmaz. Bu yüzden bu tür üniversitelerde, sayılar değil, değişim talebinin nitel yansıması önemlidir. Çünkü toplumsal değişimler, kalabalıklarla değil, değişime gönül vermiş insanlarla yapılır. Ankara (iktidar, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı) bu okumayı yapmaz da, “Efendim, istikrar!... Oy sayısı!...” diye düşünürse, kendi zihniyetiyle çelişmiş olur.
Geçenlerde de yazmıştık… 1992’de bu seçim sistemi yasalaşırken, 6 aday belirleme esasını güdüyordu. YÖK’e 6 aday ismi bildirmekten öte bir işe yaramayacaktı yapılan seçim. YÖK, 6 adayın aldığı oyları sıfırlayacak ve bu 6 adaydan üçünü Cumhurbaşkanlığına sunacaktı. Cumhurbaşkanı da, YÖK’ün sıralamasını sıfırlayıp, 3 adaydan birini rektör olarak atayacaktı. Ama ne yazık ki, her şeyi ancak indirgeyerek anlayan bir toplum olduğumuz için, üniversitelerde yapılan sözde seçimlerde alınan oyları kutsadık ve kadrolaşan veya mavi boncuk dağıtanların oyları, Ankara’nın da görüşünü bulandırdı.
21. yüzyıl üniversiteleri, oy sayısı yerine “değişimi okuma” ve “değişime adapte olma” zihniyetinin ön plana çıktığı üniversiteler olmalıdır.
“Köklü üniversitelerin yapısına müdahaleci olmamak” mantığını, geçtiğimiz yıllarda da gördük; şimdi de görüyoruz… Bu, değişim zihniyetinin önündeki en büyük engeldir. Bizler, “köklülük”e bakacak olsaydık, 90 yıldır kökleşen partizan cumhuriyetçilere teslim olur, etliye sütlüye karışmadan rahat hayatımızı yaşardık. “Türkiye’de bir şeyler değişsin.” diye yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz, oy veriyoruz. Ankara, bunu okuyamaz ve değişim isteyenleri sadece sayı olarak görmeye kalkarsa, yanlış yapar ve kitlelerin desteğini kaybeder.
“Köklü üniversiteler”de kök salan ve en ufak bir konjonktürel değişimde hemen mevzi değiştirebilecek olanlardan yana kullanılacak bir tercih, değişime ümit bağlayanları küstürecek ve bunun siyasal yansıması da olacaktır.
***
YÖK, 15 Haziran günü yapılan rektör adayı belirleme seçimlerini değerlendirdi. Bazı üniversitelerde, alınan oylara göre bir sıralama yapılmadığı ortadadır. Mesela Fırat Üniversitesinde ilk sırada yer alan aday, 3. sıraya, Akdeniz Üniversitesinde ilk sırada yer alan aday 2. sıraya kaydırılabilmiştir. 2009’da İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne atanan Yunus Söylet de 2. sırada olmasına rağmen atanmıştı. Demek ki bazı durumlarda, YÖK’e gönderilen 6 ismin, üniversitelerinde aldıkları oylar sıfırlanmıştır. Kanunun ruhuna göre de doğru olan budur.
“Menfaatlerini, statükocuların emelleriyle tevhid eden iktidar mensupları” varsa, durum, daha da vahim demektir. İktidar, sahilleri kaybetmesinin sebeplerinden biri olarak, buradaki üniversitelerin değişime direnmeleri olduğunu veya yeni dünyayı okuyamamaları olduğunu görmedikçe, sahili kaybetmeye mahkûmdur.
Bugüne kadar menfaatlerini ve emellerini partizan cumhuriyetçilerle tevhid etmiş üniversiteler, Türkiye’deki problemlerde çıban başı olmuşlardır. Son 10 yıldır, bu durumun değişeceğini ümit ediyor ve bunun için de çalışıyorduk ama yıllardır kökleşmiş kadrolarıyla değişime direnenlerin oyları daha çok olduğundan ve bunun da Ankara’yı yönlendirmesinden dolayı, gittikçe ümitsizliğe düşüyoruz.
***
10 Şubat 2008 günü Boyut Haber’de yazdığım “Merkez-Taşra Çatışması ve Üniversiteler” başlıklı yazımda, “Üniversitelere Özgürlük” bildirisine ve bir de bu bildiriye karşı düzenlenen imza kampanyasına imza atan öğretim üyesi sayılarını karşılaştıran bir değerlendirme yapmıştım. Bu karşılaştırmadan “tek fikirli üniversiteler” ve “çok fikirli üniversiteler” kavramı çıkmıştı ve “tek fikirli üniversiteler”in “köklü üniversite” denen üniversiteler olduğu görülmüştü. Yani, “çok fikirli üniversiteler”de, nisbeten dengeli bir dağılım olurken, “tek fikirli üniversiteler”de, özgürlük bildirisine imza atanların sayısı oldukça düşük; öbür taraftan, bu bildiriye karşı olanların sayısı bir hayli fazlaydı. “Köklü” denilen “Tek fikirli üniversiteler” deki dağılım şöyleydi:
Özgürlüklere Evet Özgürlüklere Hayır
İstanbul Üniv. 72 220
Ankara Üniv. 51 173
Hacettepe Üniv. 17 196
Ege Üniv. 16 311
ODTÜ 12 77
İTÜ 10 141
Bu tabloya bakarsak, teslimiyet bayrağını çekmemek için hiçbir sebep yok. “Köklü üniversiteler”e kök salanlar, malı çoktaaan götürmüşler. Tabloya göre, biz ölmüşüz de üzerimize toprak atan yokmuş meğer. Makasın en fazla açıldığı Ege Üniversitesine dikkat eder misiniz lütfen? 16 özgürlükçü imza, 311 özgürlük muhalifi imza. Bu durumda, Ege Üniversitesi “kökleşmiş”lere mi teslim edilecek, değişimci özgürlükçülere mi? Sayıya bakarsak “kökleşmişler”e teslim edilecek demektir. Böyle bir tavır, düpedüz teslimiyetçilik demektir. Biz bu yola teslim olmak için değil, değişimi her kurumun damarlarına kadar işletmek için çıkmıştık hani?...
***
Şimdi, YÖK sıralamasında, değiştirilen Fırat ve Akdeniz Üniversitelerindeki durumla, meselâ Ege Üniversitesindeki “listeye dokunmama”yı karşılaştırabilirsiniz. Ege Üniversitesindeki değişim talebini desteklemeyenler, İzmir’deki değişimin peşinde koşmasınlar. Nasıl olsa, İzmir genelinde statükocuların oyu fazla.
Eveeet…
Üniversitelerde “kökleşmiş tröstler”e teslim olunup teslimiyetçi bir politika mı izlenecek; yoksa köklü ve radikal bir değişim mi hedeflenecek?
Sayın Cumhurbaşkanımız, rektörlük topuna girerken, bu pozisyonu da göz önünde bulundurursa, değişimin önünü açarak büyük bir sempati toplar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.