Yürek pusulamız bozuldu mu?
Yirmi-otuz sene öncesine kadar, bu ülkenin dindar Müslümanları fakirdi...
O kadar ki, İstanbul/ Çarşambadaki tek imam-hatip okulunda okuyan fakir öğrencilere ramazan boyu iftar verecek otuz zengin bulamamıştık, koskoca İstanbulda...
Üstelik takip altındaydık: Devlet her birimize potansiyel suçlu muamelesi yapıyor, az sayıda yazarı izletiyor, zaman zaman gittiği mekânlar basılıp gözaltına alınıyordu.
Fakirdik, ama cesurduk: Adliye koridorlarında cemaatle namaz kılıyor, Mürteciler adliyede toplu namaz kıldı biçiminde manşet olan eylemimizi zafer tebessümleri eşliğinde okuyorduk.
Hayatımızdan, rahatımızdan ve zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Rahata zaten talip değildik. Hapishaneyi Medrese-i Yusufiye sayıyor, hizmet merkezine dönüştürüyorduk. Geriye kala kala hayatımız kalıyordu ki, o da Allahın tasarrufundaydı: Kimseden pervamız, idamdan korkumuz yoktu.
Şimdiki halimize bakıyorum da, kendime şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum:
Para, makam-mevki ve iktidar müminin cesaretini kırar mı?
Öyle gözüküyor. Çünkü ne kadar varlığa sahip olursanız, o kadar kaybetmekten korkarsınız.
Doğal olarak biz de (varlıklı dindarlar) korkuyoruz!
Eskiye oranla hiç kuşkusuz daha muktedir (iktidar sahibi), daha politik, daha paralı, daha lüks yaşıyoruz...
Makam-mevki ve güç-kudret sahibiyiz...
Kavuştuğumuz imkânları elden kaçırmamak için biz de ne mümkünse yapıyoruz: Yerine göre hileci, yerine göre üçkâğıtçı, yerine göre baskıcıyız...
Ayrıca biz de vurgun vuranın mantığına geldik, Biraz da biz yiyelim anlayışına erdik. O gün bugündür bizim de soyguncularımız, vurguncularımız var... Kaldı ki, eskiye oranla duyarsızız, acımasızız, kaba-sabayız, kültürsüzüz, sevgisiziz, saygısızız, meraksızız...
Ve hem çok daha ürkek, çok daha korkağız!
Çünkü artık bizim de kaybedecek çok şeyimiz var.
Paranın ve iktidarın getirdiği imkânlara çabuk alıştık, kaybetme ihtimalinden ölesiye korkuyoruz, bu yüzden de bizi ikaz edenlere müthiş öfkeleniyoruz:
Bizimle uğraşacaklarına dinsizlerle uğraşsınlar diyoruz.
Lâkin biz de din yokmuş gibi yapıyoruz: Her türlü zevki, keyfi, uygunsuzluğu kılıflayıp, tıpkı tek dünyalılar (ahrete inanmayanlar) gibi yaşıyoruz!
Bizim de hayatımız alabildiğine para endeksli, köşe dönücü, iş bitirici...
Yürek pusulamız eskiden sadece kıbleyi gösterirken, çoktan beri parayı, iktidarı ve gücü gösteriyor!
Biz de yüreklere basa basa yürüyüp hedefe (paraya-başarıya-güce-iktidara) ulaşmayı seviyoruz!..
Moda bizim de belirleyicimiz, biz de ötekiler kadar benciliz, Her koyun kendi bacağından asılır diye diye biz de cemaat ruhunu yitirdik.
Eskiden Allahın nizamını savunurduk, şimdi sadece kendi çıkarlarımızı savunuyoruz.
Hayır öyle değil diyen varsa, buyursun, beri gelsin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.