Veren el verileni küçümserse
Şeyh Sadi, Bostan adlı eserinde; "Birisine iyilik ettiğin zaman; -Ben efendiyim, beyim; o bana muhtaçtır!' diye büyüklenme! Zaman, o muhtaç kimseyi vurmuş deme! Zira vuran kılıç henüz kınına girmemiştir; mümkündür ki o kılıç bir gün seni de biçer" der.
Yoksullar, genellikle kenar mahallelerde yaşarlar ve toplumun genel algısı maddiyat üzerine biçimlendiğinden kendilerini ezik hissederler. Bunda yardım edenin yardım ettiği kişi ile ilgili yaklaşımının da etkisi var tabi... Çünkü genellikle yardım götüren kesimlerin yoksullarla ilgili düşünceleri sadece ekmek üzerine kuruludur. Yani bu insanları, karınlarını doyurmanın dışında bir şey düşünemez sanırlar ve duygularını hesaba katmazlar. O yüzden verirken bakışlarıyla onları ezerler ve yoksulları duygularını yitirmiş birer robot gibi görürler.
İslam'a göre yoksul ve muhtaçların elinden tutmak ve ihtiyaçlarını gidermek Müslüman'ın sorumluluğudur. Fakat Müslüman bu sorumluluğunu yerine getirirken yoksulun kendisine muhtaç olduğunu değil kendisinin yoksula muhtaç olduğunu düşünmelidir. Yaptığı yardımları da kendisine yaptığını unutmamalı, servetinin bir imtihan vesilesi olduğunu bilmelidir.
Yardımlaşmanın aynı zamanda manevi bir alış veriş olduğunu düşünecek olursak, alıcı olanla verici olan arasındaki bağın ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Bu bağın güçlenmesi için, veren kişi verdiğine tepeden bakarak küçümsememeli, aksine "sen benim kardeşimsin, senin yanındayım" duygusunu hissettirmelidir. Ne yazık ki bizim toplumumuzda yılın belli günlerinde yardımlar yapılır ve yardım yapan kişi, karşısındakini sadece alıcı, muhtaç biri olarak gördüğünden, bu kimselerle insani ilişkiler kuramaz, verilecek şeyleri verir ve gider.
"Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, işte onların Allah katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" (Bakara, 262).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.