Yalanlamalar mı doğru... Doğrulamalar mı yalan?
Masa tenisini bilirsiniz... Bir pinpon topu, iki oyuncunun raketleri arasında bir o tarafa gider, bir bu tarafa...
Oyunu seyredenlerin gözleri de, tıpkı, raketlerin vurduğu pinpon topu gibi bir sağa gider, bir sola!..
Ne yalan söyleyeyim;
Yazılara ve onlara gelen yalanlamaları veya doğrulamaları takip etmekten, ben de, iki raket arasında gidip-gelen pinpon topuna döndüm...
Birileri bizimle oynuyor!..
Biz bakıyoruz!..
O kadar hızlı oynuyorlar ki, şahsen ben; kafamı bir sağa, bir sola çevirmekten emme-basma tulumbaya döndüm!..
Kim olanları yazıyor,
Kim olmasını istediği şeyleri yazıp, niyet beyanında bulunuyor, anlamak mümkün değil...
Zaten, anlayıncaya kadar da,
Ya Atı alan Üsküdarı geçmiş oluyor, ya da Üsküdarda sabah oluyor!
Bazıları, öyle hayali senaryolar yazıyor ki, son derece inandırıcı geliyor insana... Ama, yazan adama bakıyorum, bir tek; Allah bir, Hz. Muhammed de Onun elçisi sözüne inanılır... Onun dışında ne dese şüphe duyulur...
Dolayısıyla, her yazdığının altında çapanoğlu ve menfaat aramak gerekir.
YILDIRIMDAN SAVAŞ İLÂNI!
Bu genellemeden sonra, gelelim doğru mu yalan mı olduğundan kuşku duyduğum yazılara...
Efendim, Hürriyetten Ertuğrul Özkök, 4 Temmuz günkü yazısında, Şike Dâvâsından ceza alan ama tahliye edilen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırımla yaptığı sabah kahvaltısında konuştuklarını yazdı.
Ertuğrul Özkökün, sürmanşetten haber olarak verilen yazısına göre, Aziz Yıldırım, Fethullah Gülen Hocaefendiye savaş açmıştı...
Buyrun, Özkökün yazdıkları:
Özellikle Fethullah Gülene çok öfkeli.
Görüşlerini hiçbir sansüre tabi tutmadan, isim vererek, açıkça söylüyor.
Onlar hakkında cemaat kavramının kullanılmasına içerliyor. O yüzden bizzat Gülenin adını vererek tarif ediyor.
İçerde bu konuda epey de çalışmış.
Yakınları, bu konuda konuşmamasını tavsiye ediyorlar. Herkes susmuş, kenara çekilmiş, bir tek biz mi mücadele edeceğiz diyorlar.
Onun görüşü ise şöyle:
Tek başıma kalsam da mücadele edeceğim. Bu yargılamalar artık Türkiyenin meselesidir.
Aziz Yıldırım böyle konuşunca, Ertuğrul Özkök de bunu yazınca, çarşı karıştı tabiî!..
Birçok gazete, Özkökü kaynak göstererek, Aziz Yıldırımın Fethullah Hocaya savaş açtığını, manşet ve sürmanşetine taşıdı!..
Medya için;
Aranan kan bulunmuştu.
İşte, Fenerbahçe ve Cemaat karşı karşıya gelmişti...
Bu kavga, iyi reyting yapardı, pardon iyi tiraj getirirdi!..
Öyle ya;
Kaostan iyi ekmek çıkardı.
HOCADAN RESTE REST!
Senaryolar yazılmaya ve kılıçlar çekilmeye başlanmıştı ki; fısıltı gazetesinden bir haber geldi:
Hoca cevap verecek... Hem de okkalı ve anlamlı bir cevap!
Sanıyorum, Hocaefendinin cevap vereceği Aziz Yıldırımın da kulağına gitmiş olmalı ki; Aziz Yıldırım, Ertuğrul Özkökü harcama pahasına, Fenerbahçenin internet sitesinde şöyle bir yalanlama yaptı:
Son birkaç gündür, dostlarımın ve sevenlerimin gösterdiği yoğun ilgi ve teveccüh nedeniyle herkese ayrı ayrı şükranlarımı sunmak isterim.
Buna karşı, bu ziyaretler sırasında dost sohbeti şeklinde geçen diyalogların, iradem ve bilgim dışında haber adı altında yazılı ve görsel medyaya taşındığını üzülerek görmekteyim.
Bilinmesini isterim ki, bu ziyaretler sırasında karşılıklı yapılan konuşmalarda hiçbir kişi, kurum veya oluşum adı kullanılmadığı gibi, yine hiçbir kişi, kurum veya oluşum hakkında övgü ya da yergi niteliğinde ifadeler kullanılmamıştır.
YALANLAMA DOĞRU MU?
Şimdi, gel de merak etme;
Aziz Yıldırımın bu yalanlaması mı doğrudur, yoksa Ertuğrul Özkökün yazdıkları mı?..
Aziz Yıldırımın yalanlaması üzerine Ertuğrul Özkök, önceki günkü yazısında dedi ki;
Polis ve yargıdaki bütün olumsuz şeylerin faturası Fethullah Gülen cemaatine kesiliyor.
Onların da bu dönemi, bu olumsuz imajı düzeltmek için kullanmalarında yarar var.
Neticede kazanan herkes olacaktır.
Aziz Yıldırımın yalanladığı yazım, böyle bir şeye hizmet ederse, yalanlanmaktan dolayı çok mutlu olacağım.
Böyle bir mesleki mazoşizme bünyem de, ruhum da çoktan hazır.
Ben, Ertuğrulu az-çok tanırım.
Aziz Yıldırımın, kendisine yaptığı yalanlamasını yayınlıyor ama, aslında yazdıklarının doğruluğunda ısrarlı!..
Şahsen ben;
Aziz Yıldırımın yalanlamasının değil, Ertuğrul Özkökün yazdıklarının doğru olduğuna inanıyorum.
Öyle anlaşılıyor ki;
Aziz Yıldırım öfke ile kalkmış ama zararla oturmak yerine hassas dengeleri gözetmiş ve şimdilik geri adım atmıştır!
Ama, savaş olacaktır!..
Haa, kim kârlı çıkar, kim zararlı çıkar, onu da zaman gösterecek... Bekleyelim ve de görelim!..
SÜRMANŞETTİN SABAHATTİN!
Malûm, patlamalardan korkmayan bir milletiz... O kadar cesuruz ki; tüpgazdaki gaz kaçağını bile kibrit veya çakmakla kontrol ederiz...
Patlamalardan ve bombalardan korkmayan yurdum insanı böyle olur da, yurdum gazetecileri bomba haber yapmaktan geri kalır mı?..
İşte Türkiye gazetesinden Yeniçağa, oradan da Aydınlıka transfer olan Sürmanşettin Sabahattin namlı Sabahattin Önkibarın, önceki gün sürmanşetten patlattığı balon, pardon bomba;
Apo Zanaya telefonla talimat verdi!
Sürmanşettin Sabahattinin Ankaranın İncek köyünde buluştuğu çok önemli isim demiş ki;
Öcalanın İmralı dışında misafir edildiği ve ABDlilerle buluşturulduğu doğrudur!
Eee, daha sonra?..
MİT, Öcalanla hedeflenen yeni süreç bağlamında hem İmralıda hem de Bursadaki misafirhanesinde günlerce konuştu; lakin Öcalan ısrarla Amerikalılar bu işin neresinde? sorusunu sormuş, MİT, merkezinde karşılığını verince Öcalan, Beni buna inandırın diye ısrar etmiş. Bunun üzerine MİTten bir Başkan Yardımcısı, ABDli bir diplomat ve bir CIA ajanı Öcalan ile yat gezisine çıkmışlar.
Daha daha sonra?..
Öcalan, Leyla Zanaya telefonla talimat verdi. Böyle bir görüşme olmasa ve Leyla Zana, Öcalandan talimat almasa 6 ay önce Silah, Kürtlerin sigortasıdır diyen Zana, şimdi tam tersini söyler ve Kandil ile BDPyi karşısına alabilir mi? Nitekim bu durum yani Zananın, Öcalanın emri ile hareket ettiği Kandil ve BDP tarafından anlaşılınca onlar da Leyla Hanımı hedefe oturtmaktan vazgeçtiler!
APO İLE GÖRÜŞME TALEBİ
Bu senaryoya inanmak üzereydim ki, Sabahattinin kumar tutkusu geliverdi aklıma... Acaba, yine kumar mı oynuyor?.. Ne oynuyor bilmiyorum ama, büyük oynadığı kesin!..
Derken; zaman zaman PKK ve BDPnin sözcüsü gibi yayınlar yapan Taraftan Kurtuluş Tayizin yazısı çekti dikkatimi...
İkisi de aynı gün yazan Sabahattin Önkibara göre; Apo, Zanaya telefonla talimat verdi ve Erdoğan-Zana görüşmesi bundan sonra gerçekleşti!
Kurtuluş Tayize göre ise;
Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından, Zananın köşesine çekileceğini hiç sanmıyorum.
Bundan sonra barış için daha aktif bir çaba içinde olacağa benziyor.
Başbakan ile yaptığı toplantının ardından Leyla Zananın yakın çevresinde İmralıya gitmek istediği ve bunun için daha önce yaptığı girişimlere cevap beklediği konuşuluyor.
Aslında Zana geçen sene Temmuz ayında, Silvan hadisesinden sonra Adalet Bakanlığına başvurarak İmralıda Abdullah Öcalan ile görüşme istediğini iletmiş... Ancak Adalet Bakanlığı şu ana kadar Zanaya yanıt vermiş değil... Altı ay kadar önce de yine BDPli kadınlardan oluşan bir heyetle birlikte İmralıya gitmek için tekrar bakanlığa başvuruda bulunmuş... Bu girişime de bakanlıktan cevap verilmemiş.
Adalet Bakanlığının, neredeyse bir yıldır avukatları ve ailesiyle görüştürülmeyen, sağlığı ve durumu hakkında kamuoyunda şüphe uyanan ve tartışmalar yaşanan Öcalanla görüşme için Zanaya yeşil ışık yakması, silahların susması için olumlu bir başlangıç adımı olabilir.
Öcalan-Zana görüşmesi barış için yeni bir sürecin kapısını da aralayabilir.
ACABA HANGİSİ DOĞRU?
Gelin de, çıkın işin içinden...
Sürmanşettin Sabahattine göre;
Apo, Leyla Zanayı telefonla aradı ve talimat verdi.
Kurtuluş Tayize göre ise;
Leyla Zana, Apo ile görüşebilmek için Adalet Bakanlığından izin bekliyor!
Acaba, hangisi doğru?..
Görüştüğü mü, yoksa görüşmek için izin beklediği mi?.. Zana, eğer Apo ile görüştü ve üstelik talimat aldı ise, yeniden görüşebilmek için bu kadar niye ısrar ediyor ki?..
Uzun lâfın kısası;
Sabahattin Önkibara pek de inanmıyorum... Habercilik şehveti ile yazıp, gündeme gelmek istiyor ama, zarlar her zaman düşeş gelmez!..
Ve son söz:
Hiç kimse, bizimle oynamasın!..
Zira;
Bizim kafamız pinpon topu değil!..
İllegal Konsey kınamış!
İranda, hangi cumhurbaşkanıydı hatırlamıyorum, biraz ılımlı bulunduğu için; seçildiğinin açıklandığı gün, ABD tarafından mesaj yayınlanmış, tebrik edilip, başarılar dilenmişti...
ABDnin bu tebriği üzerine, İranın yeni Cumhurbaşkanı bir açıklama yapmış ve demiş ki; Büyük Şeytan bizi kutladığına göre; demek oluyor ki, yanlış yoldayız!
İllegal Basın Konseyinin bize gönderdiği kınama yazısını görünce, İrandaki bu örnek geldi aklıma...
Efendim, muhabirimiz Furkan Altınokun, 25 Mayıs tarihli Üniversitede bir PKK yandaşı başlıklı haberinde Doç. Dr. Ersan Arsanı hedef göstermişiz!..
Bizden savunma istemişler, biz iplemeyince de oy çokluğu ile kınama vermişler!..
Hep söyledik, yine söyleyelim: Basın Konseyini illegal buluyor ve tanımıyoruz...
Tanımadığımız bir kuruluşa da savunma vermeyiz!..
Ve son söz: Basın Konseyi bizi ve muhabirimizi kınadığına göre; demek oluyor ki, doğru yoldayız!..