Yolda kefen modası var
Biliyorsunuz, Âlişan Efendimizden önce kadın alınıp satılan, horlanıp aşağılanan, hiçbir hakkı olmayan, hatta bir kısmı ihtiyaç fazlası sayılıp diri diri gömülen bir varlıkken, risaletten sonra erkeklerle eşitlenmiş, kadın, imanî ve Kuranî boyutta yüceltilmiştir...
Böylece kadın üzerinden gerçekleşen bozulma, yine kadın üzerinden düzeltilmiştir...
Yani Efendimizin vahye dayalı olarak gerçekleştirdiği Yürek İnkılâbının özü kadındır.
Şimdi para hatırına bu yoldan sapıp, kadını tekrar alınıp satılan, en azından kiralanarak podyuma atılan bir varlığa mı dönüştürüyoruz?
Biz bu yüzden ehl-i dünyaya kızmıyor muyduk?..
Kadının her anlamda istismarına karşı değil miydik?
Ayrıca tesettür değişmeyen kuralların ürünü, moda ise sürekli değişimin adıdır...
Tesettür dünya ötesi bir idrakin tercihi iken moda tümüyle dünyacı bir tercihtir.
Ne bileyim, bana hâlâ tesettür modası sözü, kefen modası kadar saçma sapan geliyor!..
O kadar itici, acıtıcı ve incitici buluyorum...
Zaten sıra da yavaş yavaş oraya geldi gibi gözüküyor. Daha önce de yazmıştım: Bu gidişle bazı dindar tüccarların, salt çok para kazanma kaygısıyla modayı kefene de bulaştırmalarından korkulur!..
Gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz? Meşhur mankenlerimiz modacının tercihinden çıkma rengârenk kumaşlarından kefenler giymiş olarak podyuma çıkıyor. Boy boy tabutlardan oluşan bir dekorda yürüyerek yılın kefen modasını tanıtıyorlar!
Tanınmış modacı eserlerini anlatıyor: Bayanlar baylar, yakasız, dikişsiz ve cepsiz kefenlerimiz cesedinizi hem daha zayıf gösterecek, hem de çözülüp çürümenizi geciktireceğinden cildiniz daha az hırpalanacaktır!
Neyse: Yaz modası, kış modası, bahar modası, bayan modası diye diye yola çıktık, tesettür modasına kadar geldik...
Bu yol kefen modasına kadar gider! Arkasından gelsin defileler, gelsin satışlar, gelsin paralar...
Hiç merak etmeyin: Biz bu kafayla, tesettür defilesine alıştığımız gibi kefen defilesine de alışırız!
Son zamanlarda, her şeye kolayca uyum ve kafa sallıyoruz nasılsa!..
Yalnız bir sorun var: Defilede izlediğimiz son moda kıyafetler içinde ölen birini sorgulamaya gelen sual melekleri acaba sorgulamaya nasıl başlarlar?
Çoğu vatandaşlarımız gibi, modayı ömür boyu ıskalamış garibanlara sordukları Rabbin kim?.. Nebin kim?.. (inşaallah doğru hatırlıyorum) diye mi soracaklar, yoksa mevtanın moda anlayışına uygun yeni sorular mı bulacaklar?
Mesela, Rabbin kim? yerine, modacın kim? gibi...
Hangi dindensin? sorusu yerine, Hangi marka giyiyorsun gibi...
Bazılarımız ancak böyle sorgulanırsak, yırtarız!
Moda doğru ve kalıcı olanın değil, geçici heveslerin adıdır. Modanın modası o kadar çabuk geçiyor ki, maceracı karakteriyle tanıdığımız yazar Oscar Wilde bile bu hız karşısında dayanamamış, Moda denilen şey o kadar çirkindir ki, onu her altı ayda bir değiştirirler deyivermişti.
Bu kadar hızlı bir değişkenliği, İslam gibi bir ebediyetle yan yana yazmak bile abesle iştigal olsa gerektir. Ayrıca her din ihtiyaçtan doğar. Modanın karakterinde ise ihtiyaç değil, keyif ve aşırı tüketim hırsı yatmaktadır.
Eskiden (fukaralık günlerimizde) dindar Müslümanların, temel ihtiyaçlarla sınırlı, son derece sade, gösterişsiz bir hayat tarzları vardı. Ellerindekini paylaşır, dünya ötesi emellerin hizmetinde harcarlardı. Şimdi ise tam tersi bir hayat yaşıyoruz...
Anlaşılan para, cüzdanda durduğu gibi durmuyor. Şundan belli ki, paralandıkça hayat tarzımız değişti. Bizi dünyacı=seküler yaptı. Artık zengin dindarların da modaları, mankenleri, defileleri, balayıları, beş (şimdi yedi yıldızlısı yapılıyor) yıldızlı otelleri, lüks tatil köyleri ve tesettür mayoları var.
Eskiden, takvamızla değerlenirdik; artık markamızla değerleniyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.