Üniversite, yüksek düşünce ve Yalovada İlahiyat
Üniversite; akıl, zekâ, kalp birlikteliğinde, araştırma ve tartışma (münâzara) sonucunda yüksek düşünce (tefekkür) üreten ortamdır.
* Akıl; bilinen kavramlar arasında ilişki kurup, bilinenlerden bilinmeyenleri çıkarma, ölçme, değerlendirme gücüdür.
* Zekâ ise, uygun zamanlarda, doğru tepkilerin verilmesini sağlar. Akıl kontrolördür, zekâ ise işlemcidir.
Teknik olarak zekâ; beynin bilgi işlem hızı, zihnin öğrenebilme, öğrendiklerinden yararlanabilme yeteneği (G. Fişek-Z. Sükan, Çocuğunuz ve Siz, İst., 1993, s. 14.), çevreye o an için uyum sağlayabilme kabiliyeti, diye tanımlanır.
Ruhumuzun danışmanı, müfettişi olan zekâya, soyut düşünebilme, çevreye ve yeni durumlara uyum sağlayarak karşılaşılan problemleri çözebilme kabiliyeti de denir.
* Şuur; kişinin idrak edebilmesi/algılayabilmesi ve idrak ettiklerini yorumlayarak uygun davranışlarda bulunabilmesi, yani dikkatli uyanıklıktır.
Hayal, hafıza, zekâ, akıl, kalp ve sair duygularımızın birleşmesinden hâsıl olan anlayış neticesinde de şuur/bilinç ortaya çıkar.
Şuurlu olmak, bilinçli olmak veya bilmek demek değildir. Aynı zamanda muhakeme, sentez, tahlil, telif yapabilme kabiliyetidir. Bilgisayar veya hesap makinesi de bilir, ama idrak edemez, şuuruna varamaz, anlayamaz ve sentez yapamaz!
* Düşünme, hadise ve nesne yerine onların sembollerini kullanarak yapılan zihnî bir faaliyet; eşya ve varlıklar arasında bağ kurma; müşahhastan mücerrede (somuttan soyuta) geçme; mantıkî prensiplere uygun akıl yürütmedir.
Düşünme gücü, tefekkür; şuurlu olarak düşünmek, anlamak, araştırmak, fikir üretmek; bir şeyin hakikatini anlamak için onun üzerinde mantıklı, derin, etraflı, detaylı ve dikkatlice düşünmek, üzerinde yoğunlaşmak, zihnî faaliyet göstermektir.
İnsanın değeri, ürettiği fikir/düşünce oranındadır. İlâhî hakikatlere lâyık bir halifeliğe liyakat kazanması, yani varlıkların üstünde bir seçkinliğe sahip olması tefekküre bağlıdır. (Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 124.)
Akıl ve kalbin besleyici gıda ve enerjisi düşüncedir. Güneşin, gece perdesini aralayıp eşyanın mahiyetini göstermesi gibi, ince ve dikkatli tefekkür de cehalet karanlığını dağıtıp gafleti yok eder, evham karanlığını dağıtır. (Nursî, a.g.e., s. 298.)
Özellikle kalp; tefekkür ve zikirle işler, (Nursî, Mektubat, s. 429.) çalışır. Zikir, bilindiği gibi yalnızca kudsî bir kelimeyi tekrarlamak değil, farkına, şuuruna vararak etraflıca düşünmektir.
* Bugünkü anlamda ilk üniversitelere Abbâsîler döneminde Bağdatta rastlanır. İlk üniversite ise, Emevîler tarafından Fasın Fez şehrinde 859 senesinde kurulan Keyruvan Üniversitesidir.
Batıda üniversiteler İslâm medeniyetinin Endülüs Emevî Devleti vâsıtasıyla Avrupaya girmesiyle başlar.
Başka bir yazımızda da, mazisine kök salarak, âtinin bilimine uzanarak, şuurlu ilim adamı yetiştirmeyi esas alan Yalova Üniversitesinin İlahiyat Fakültesi ve hedeflerini ele almaya çalışalım inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.