Eşyalarından vazgeçemeyen kadın
Osmanlı'da ordunun yemeklerini yapan aşçı, hijyen kurallarına riayet etmezmiş. Önce yağlı yemekleri pişirir sonra da kapları yıkamadan hoşafı koyar ve orduya sunarmış. Emekliliği yaklaştığında, aşçı ile üstü arasında bir anlaşmazlık çıkmış ve aşçı işten ayrılmış. Yeni gelen aşçı ise hijyen kurallarını dikkate alır ve bu konudaki hassasiyetiyle bilinirmiş. Ama askerler kazan kaldırmış ve "biz eski aşçımızı istiyoruz, çünkü yeni gelen aşçı hoşafa yağ koymuyor" diye çıkışmışlar.
Tıpkı bunun gibi, eski eşyalarından bir türlü vazgeçemeyen kadın çocuklarının aldığı eşyalara el dahi sürmüyor. Oğullar kızlar, annelerinin işini kolaylaştırmak için pratik eşyalar alıyorlar ama anne alıştığından bir türlü vazgeçemiyor. Evdeki her şey eski... Kırk yıllık tabaklar, elli yıllık kilimler, yataklar, giysiler, terlikler, takılar evi eski bir müzeye çeviriyor. Kadın en son oğlunun getirdiği çamaşır makinesini kapının girişine koymuş ve çamaşırlarını hâlâ elinde yıkıyor. Eve alınan halılar ise hiç açılmamış. "oğlum gel de al bu halıları, ben kullanmam " diye tutturuyor. Desenleri kaybolmuş ve tüyleri aşınmış eski halıları her gelen bir eleştirse de o bir türlü bu eşyalardan vazgeçemiyor. Evdeki her şey elli yıl öncesini çağrıştırıyor. Sabunlar lavabodaki yerini almış, evin girişinde eski kumaşlardan yapılmış bir seccade var. Banyodaki takunyalar kadının büyükbabasından kalmış... Oğullar kızlar, anneye gelirken alış veriş yapıyor ve etinden tutun da tatlısına kadar her şeyi alıyorlar. Ama yaşlı kadın bildiği alıştığı tanıdığı şeylerden asla vazgeçemiyor ve alınanları yemiyor.
İnsanlar kadıncığınızın cimriliğinden, beceriksizliğinden söz ediyor ve onu anlamak yerine eleştirmeyi tercih ediyorlar. Oysa kadın vaktinde zor günler geçirmiş, o yoksul günlerinde kendine bir yaşam standardı belirlemiş, bu hal üzere de yaşamış. Ama yoksulluğuna rağmen çok mutlu bir aile ortamı varmış. Kocası öleli epey zaman olmuş. Ama o, zamanın değiştiğini, marketlerin reyonlarında istenilen her şeyin bulunabileceğini ve artık eski günlerin geride kaldığını henüz kabullenmiş değil. Çünkü yeniyi kabullenmek ona ölen kocasını, geçen yılları ve yaşlılığını hatırlatıyor. İnandığı bildiği ve alıştığından kopmak ona acı veriyor. Elli yıl öncesinde yaşıyor ve değişime kendini kapatıyor. Torunlar çocuklar onun bu durumunu alay konusu yapsalar da o, konservesini reçelini kendisi yapıyor, eski eşyalarına sımsıkı sarılıyor, evden hiçbir eşyanın çıkmasına izin vermiyor. Bedenen bu günün insanı olsa da duygularıyla elli atmış yıl öncesini yaşıyor. Kendini yenidünyaya ait hissetmiyor. En sık yakındığı şey ise anlaşılamamak. "Beni kimse anlamıyor" diyor. Eğer anlaşıldığını hissetse, belki de kendini daha iyi hissedecek ama olmuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.