Yahu siz kimsiniz?
İsyan edesim geliyor. Yahu siz kimsiniz diyerek
Kendilerine zımnen bir pâye vermişler, eski alışkanlıklarından kurtulamıyorlar. Jakoben tavırları, masa başı insan mühendislikleri, tepeden bakmalar, Devlet-Millet düşmanlarıyla dostlukları, kendi değerlerini yaşamaya çalışan insanlara tahammülsüzlükleri, vs
Son bir-kaç gündür yazdıklarına sabretmek sabır taşını çatlatır cinsten.
İşte bunların yazıp çizdiklerinden bazı satırlar:
Barışçıl gösteri yapmak isteyen insanların önüne, gaz bombaları, tazyikli su sıkan hortumlar, coplar, zırhlı ekipler ve panzerlerle dikilirsen, 85 kişiyi içeri atacak kadar pervasızlaşırsan, milletvekili falan dinlemeyip hoyratlaşırsan, öyle sanılır. Oysa, Suriye'de Başşar'ın devleti, Hama'da, Humus'ta, İdlib'deki halktan ne kadar güçlüyse, Diyarbakır'daki devlet de, Diyarbakır ve bölge halkından o kadar daha güçlüdür.
İptal edilen mitingi Bir siyasi partinin barışçıl gösterisinin yasaklanması şeklinde değerlendirebiliyor.
Bir tane kavganın gürültünün, yakmanın, yıkmanın, yaralamanın olmadığı BDPnin organize ettiği miting, toplantı gösterilemezken bu adamlar hâlâ bunları yazabiliyorlar.
Cumartesi günkü Diyarbakır'ın bundan birkaç ay önceki Suriye şehirleri, Hama'dan, Humus'tan bir farkı var mıydı? diye sorabiliyor.
Yüzlerce insanın katledildiği şehirlerle Diyarbakırı kıyas ederek, Belki Ramazan ayı, iktidar sahiplerine Müslümanlıklarını hatırlatır...la bitirebiliyor yazısını.
Bu da anlı-şanlı Cengiz ÇANDAR.
BDP, Diyarbakır'daki olaylar için halkı kutladı.
Ne dedi yetkilileri:
"Biz özerkliği savunmaya devam edeceğiz. Her platformda bunu dile getireceğiz, demokratik özerkliğin gerçekleşmesi için siyasal mücadelemizi kararlı bir biçimde sürdüreceğiz. Sayın Öcalan'ın özgürlüğü her platformda dile getiriliyor. Getirilmeye devam edecek. Biz demokratik çözüm ve barış için Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Bizlerle dayanışma içerisinde olan demokrasi güçlerine, değerli aydınlara ve yazarlara teşekkürlerimizi sunuyoruz."
Bu teşekkürü de hak ettiler.
Kan, kin, gözyaşı, ölümden başka teklifleri var mı?
14 Temmuz'da PKK/DTK/DPI ve BDP militanlarının Diyarbakır'daki provokasyon girişimlerine, yakıp yıktıkları Devlet mallarına, saldırdıkları vazifesini ifadan başka suçu (!) olmayan polisimizi yaralamasına hiç temas etmemeleri nasıl izah edilebilir?
Soruyorum bu güruhun bir tek orijinal teklifi, düşüncesi, fikri var mı?
Senelerdir federasyon adı altında Devleti bölmek, çok kültürlülük adı altında etnik ayrıştırma, özgürlük adı altında terörist başının serbest kalması, Kürtlerin hakkının aranması adına PKK, KCK ve onun beynelmilel güçlerin desteklediği DPI Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkma faaliyetlerine katılma. Ermenilerin hakkı, Hrant Dink cinayeti, vs.
Bir yazı gösteremezsiniz bu ülkenin menfaatleri doğrultusunda yazılmış.
Bir düşünce gösteremezsiniz yerli.
Bir fikir göremezsiniz kendi değerlerimizle örtüşen.
Talepleri gerçekte Kürt halkının değil PKK'nın talepleridir.
Bu malum ve meşhur yazarların yazılarına bir göz atın BDP Bildirisi yahut Aponun talimatı zannedersiniz.
Başka hiçbir meseleleri yok.
Adam utanmadan sıkılmadan Başbakanın son konuşmasında işaret ettiği yatırım, üretim, istihdam politikaları, hizmet üzerinden Kürtlerin sisteme katılmasını kör inanç, hatta analiz inadı olarak değerlendirebiliyor.
AK Parti'nin mevcut stratejisiyle, bu sorunun hiç bir şekilde çözülmeyeceğini de bilmemiz gerekir... diyerek de peşin hükmünü ortaya koyuyor.
Bu da muhafazakâr Gazete yöneticileri ve yazarlarının toz kondurmadıkları Ermeni ve PKKnın dışında derdi olmayan adam Ali BAYRAMOĞLU.
Diyarbakır ve İstanbuldan son iki örnek, özgürlükler açısından içler acısıdır.
Evet öyle, içler acısı. Diyarbakırda BDPye karşı uygulanan devlet şiddeti bu ülkede barış ve demokrasi özlemlerine büyük bir darbedir. İstanbul örneğine gelince...
Burada da hayat tarzına kaba bir müdahale söz konusu, Ak Partili Eyüp Belediyesi tarafından. Bilgi Üniversitesinin Santral Kampusunda, 11 yıldır yapılan bir müzik festivaline son anda uygulanan bira yasağı öyle geçiştirilecek bir yasakçılık örneği değildir.
Hayat tarzına çirkin bir müdahaledir, insanların özgürlük alanını kısıtlamaktır. Bu bir bira-alkol savaşı değil, özgürlük savaşıdır artık.
Bu da Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım kitabındaki itiraflarıyla dikkat çeken, Devrimci Hasan CEMAL.
Bu gece Bodrum /Turgutreis D-Marinde Fazıl Say çalıyor... Önce Çaykovskinin Piyano Konçertosu... Ardından... 2. senfoni Mezopotamyasını çalacak. Güneydoğunun notalarla anlatımı bu; Ovada 2 çocuk... Dicle... Ölüm Kültürü Üzerine... Melodram... Ay... Güneş... Kurşun... Fırat... Savaş Üzerine... Mezopotamya Türküsü.
Bu da yıllarca Tercüman gibi bir gazetede yazı işleri müdürlüğü yapmış Güneri CİVAOĞLU
Adamların dünyaları bu.
Kendisi içki içmediği için başkalarının da içmemesi gerektiğini düşünüp yasaklar koyan bir bağnaz otorite diye yazıyor saygın(!) yazar!
Devam ediyor: Güneşlenmek yasaklanmalı mı? Eğer yaz güneşinin altında fazla durursanız, bu da hem cilt kanserine hem de beyin kanamasına sebep olmaz mı? Acaba çözüm öğle saatlerinde plajları kapatmak ve güneşlenmeyi yasaklamak mıdır? Veya masalarında tuz ve şeker bulunduran lokantaları kapatmak mı gerekir. Evlere baskın yapıp, tuz ve şeker tüketenleri Sağlığınızı koruyoruz gerekçesiyle gözaltına almak mı gelir sonunda?
Şu verdiği örneğe, şu çarpıtmaya, şu basitliğe, şu âdiliğe ne dersiniz?
Yasaklardan bıkmadık mı? diye sorabiliyor utanmadan. Bu da 40 yıllık tuzu kuru beyaz Türk familyasından gazeteci-yazar Mehmet BARLAS.
Yeşilay gibi bir kuruma kafayı takmış, bir başka adam.
Bakın Yeşilayın tüzüğündeki rahatsız olduğu ve yazısına aldığı maddeye: "Tüzük: Madde 3:
Derneğin amacı, yurdumuzda ahlâkî ve kültürel bir kalkınma atmosferi içinde içki, uyuşturucu ve sigara bağımlılığı gibi toplum ve gençliğin beden ve ruh sağlığını tahrip eden bağımlılıklar yanında, kumar, fuhuş, internet ve ekran bağımlılığı gibi gençliğe ve topluma zarar veren bütün zararlı alışkanlıklarla mücadele etmek, millî kültürüne bağlı nesiller yetiştirmek amacı ile kurulmuştur.
Bu ne geniş bir ilgi alanları yelpazesidir bu böyle! Ne ararsınız var içinde: İçki, uyuşturucu, sigara ile yetinilmeyip, kumar, fuhuş, internet ve ekran bağımlılığı da savaşılacak alanlar arasına girmiştir... Oldu olacak Yeşilay da kendi bünyesi içinde yasalarca yasak olan kumar, fuhuşla mücadele amaçlı bir tim oluştursun...
Bu da muhafazakâr Yeni Şafakın kaşarlanmış Kürşat BUMİNi.
PKKnın DPI üzerinden İstanbulda toplantı yapacağının Galatasaray Üniversitesi Rektöründen öğrenildiği, ismi o listede bulunduğu halde (Ankara Temsilciliği'nin santrali mi dinleniyor, yoksa benim kişisel cep telefonum mu? Ayrıca gazetedeki maillerim mi izleniyor?) diyerek basit gazetecilik namusundan uzak adam kendi düştüğü çukurda debelenirken, Habervaktime utanmadan hakaret edebiliyor.
Entelektüel yardakçılığı, PKK ve KCK övücülüğünü tercih eden, dinleniyorum diye yaygara kopartarak, kendisini önemli biriymiş gibi göstermeyi seçen de bu gazetenin muhafazakâr yazarı ve Ankara temsilcisi Abdülkadir SELVİ.
Nasıl da birleşiyorlar şerli işlerde. Allahın razı olmadığı amellerde. Hem de Ramazan arefesinde. Son örnekleri de Diyarbakırda BDPnin çıkardığı olaylar ve Eyüp Sultandaki bira festivalinin iptali.
Yaşadığı toplumun değer yargılarına saygıları olmayan adam bunlar.
Dindarlık gerekmiyor, insan olmak, yediği ekmeğin, içtiği suyun, borçlu olduğu nimetleri verenin hatırına saygı göstermeyi bırakın saygısızlık etmemeyi gerektiriyor.
Hangi hayat tarzınıza müdahale edildi. Çatlayıncaya kadar, patlayıncaya kadar yiyip içtiniz, sokakları, meydanları meyhaneye çevirdiniz.
Abdestli, namazlı Belediye Başkanlarımız hangi yasağı koydu?
Doymazsınız, tatmin olmazsınız. Öyle bir nefis var ki sizde; içtikçe susayan, yedikçe acıkan, verdikçe daha fazlasını isteyen azmanlarsınız.
Biz sizlerle baş edemeyiz. Sadece inansanız da inanmasanız da sırf realite için Kurana bir göz atmanızı tavsiye ederiz.
Çünkü sizler peygamberimizin Utanmazsan dilediğini yap! hitabına muhatapsınız.
Kuran-ı Kerimi mealiyle-tefsiriyle bir inceleyin. Azman insanlığın âkibetini, helak olan toplumların helak sebebini, Godom-Somoreyi, Ad, Semud, Lud kavimlerinin yaşadığı tuğyanı, Peygamberlerin vazifelendirildiği kavimlerle olan mücadelesinin hangi boyutlarda nasıl gerçekleştiğini, sonuçlarını, sizin çok bildiğiniz sebep-sonuç ilişkisini, leküm diyniküm hitabını, Mekke-Medine dönemlerini, Hudeybiye antlaşmasını, Medine Sözleşmesini tetkik edin.
Belki izan, insaf kırıntısı kalmıştır olmayan vicdanınızın bir yerlerinde.
(Ama bunu yapmanız için para yok, sadece entel olmanızdaki eksikliği telafi adına hatırlatıyorum.)
Ne olur bir gün de bu Milletin, bu Ümmetin, bu insanlığın değerlerine sahip çıksanız.
Mukaddeslerine saygı gösterseniz.
İnancını yaşamaya çalışan insanların da hayat tarzı olduğunu hatırınıza getirseniz.
Onların hassasiyetlerini, inandığı değerleri-kutsalları adına gösterdiği refleksleri de kaale alsanız olmaz mı?
O fildişi kulede yaşayışınız hep din düşmanlığını, hep Müslümanları aşağılamayı, onlara hayat hakkı tanımamayı mı size emrediyor.
Arzu ettiğiniz sınırsız, hudutsuz hayvani bir hayat.
Helalı-haramı, günahı-sevabı, meşrusu-gayrı meşrusu olmayan bir hayat.
Sizleri kendi dünyanızın dışına çıkmaya davet ediyor, uzak kaldığınız hayatı hiç olmazsa bir Yahya KEMAL, bir Ahmet HAŞİM hasretine çağırıyorum.
Bir kandilde Eyüp Sultana uğramanızı, bir yetim sofrasında bir-iki lokmayla (tutmasanız bile) iftar açmanızı, o insanların dünyasına girip kalplerinizdeki buzulların erimesini arzu ediyorum.
Çok mu şey istiyorum sizden? Unutmayınız ki Marksın, Darvinin, Freudun izini sürmek iflas etti artık.
Allah, şeytan taşlamaktan salevatı şerif getirmeye fırsat bulamaz halden bizleri kurtarsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.