Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ramazan ve hastalıklarımız

Ramazan ve hastalıklarımız

Şükür, yine kavuştuk.
Her Ramazan bir kurtuluş fırsatı.


Bakalım, bu sefer kurtulabilecek miyiz?..


•


Ramazan’a bir dolu hastalıkla giriyoruz...


Tövbe edelim.


•


Özellikle şu son yıllarda, “günahın mübahlaştırılmasına” yönelik çabalar dikkat çekiyor.


Misal mi?


“Dindar” kesim, on, on beş yıl öncesine kadar “faiz” konusunda sanki çok daha hassastı.


Faiz günahına bulaşmanın en hafif halinin bile insanı ne korkunç bir duruma sokacağına ilişkin hadisler sıralanırdı.


Camilerde “hocalar”, sık sık faiz meselesine girer ve kan donduran uyarılarda bulunurlardı.


Şimdilerde bu türden “vaaz”lara pek rastlamıyoruz... Dahası, uzun yıllar öncesinden tanıdığımız pek çok cami hocasının ev, arsa veya otomobil için ve tabii ki “uygun faizlerle” (!) banka kredisi çektiklerini görüyoruz.


Hoca, devlet memuru olduğundan yani garanti maaş sahibi olduğundan “kredi” çekmekte zorlanmıyor. Yapılan işlem, Ayet’e, Sünnet’e, Hadis’e aykırı değil mi?..


Şüphesiz aykırı.


Peki, niçin yapılıyor?..


Denmekte ki;


Mecburiyetten.


Faizle kredi çekme mecburiyeti!..


Ya da İslam’la kapitalizmi bağdaştırma çabası!..


•


Gevşemeye bir başka misal:


Zamanında, cihadı kimseye bırakmayanlardan çokları şimdilerde mesela Ankara’nın Çukurambar taraflarında akla ziyan “hesap”lar ödeyerek iş görüşmekte.


İş mevzuu zamanla “aşk” mevzuuna dönüşmekte.


İş ve aşk bir arada giderken, çevre iyice daralmakta.


Yoksul kitlelerin desteği ile ve tabii “cihat yaparak” buralara gelmiş olanlardan bazıları, içinden geldikleri kitleden öyle uzak düşmüş durumda ki...


Sohbetlerin ana mevzularından biri de o:


“Bizim toplum köylülükten kurtulmadıkça bir yere varamayız azizim!..”


•


‘Dindar kompleksi’ ayrı bir dert, büyük mücadeleler sonucunda belli makam ve mevkileri ele geçiren “Dindarlara” bakıyorum, hâl⠓eziklik” hissediyorlar. Gazeteci böyle, siyaset adamı böyle, bürokrat böyle.


Bir makam “Dindar”ın eline geçtiğinde sanki ağırlığını, önemini kaybediyor.


Dindar, Mümin’e karşı şedit.


Ne hak etmişler biliyorum, yıllardır vekaletle görev yürüten.


Ne hak etmemişler biliyorum; sırf dindar olmadığı için bu dönemde de el üstünde tutulan!..


Oralarda işler böyledir:


Elin oğlu adamını tutar, “Dindar” adamını ezer!..


•


Sözlerimize de pek sadık sayılmayız. “Sana olan borcumu kısmet olursa Perşembe günü ödeyeceğim” cümlesindeki “Kısmet Olursa” ibaresi, genellikle “Kısmet Olmadı işte!” demek için kullanılıyor.


“Bir aksilik olmazsa” demişse “aksilik olacak” demektir!..


•


İş ahlâkımız da kontrole muhtaç, bir işin nasıl yapılacağı üzerine değil de, yapılmaması için hangi mazeretler üreteceğimiz üzerinde kafa yoruyoruz.


Neticeye ulaşmak için istifade etmemiz gereken sebeplere değil de, mazeretlere, bahanelere sığınıyoruz.


İş ilişkileri laçka; dostluk, abilik, cemaat kardeşliği, iş arkadaşlığı, ortaklık ilişkileri birbirlerine karışıyor ve ortaya sorumlulukları yerine getirmeme sonucunu doğuran çarpıklıklar çıkıyor.


Doktora gitmeyecek kadar iyi olanların, hastalık bahanesiyle işe gitmemeleri bir örnek.


“Abi Allah’ın izniyle ben bugün evde kalıp şu hastalığı atlatayım diyorum!..”


Ne muhabbet!..


•


Ücret ödemeler de sıkıntılı...


Biz bu bakımdan kısmetliyiz ama genel durum öyle değil; birçok müessesede “maaşlar” aksıyor, “emekçinin teri kuruyor” ama emek karşılığı ödemeler erteleniyor.


İşçilerinin maaşlarını geciktiren patronların lüks içinde yaşadıklarını ve yatırım üstüne yatırım yaptıklarını görmek de bünyeyi müteessir ediyor.


•


Meşhur hikayedir; Erkek köşeyi döndüm mü, önce evi, sonra arabayı ve sonra da “hanımı” değiştirirmiş...


Burada da hastalıklı bir hal var.


Zamanın mücahitlerinden pek çoğu “zengin” oldu ve zengin oluşun üzerinden henüz birkaç yıl geçmişken hanımı boşadı ya da boşamadan olmadık birlikteliklere imza attı.


Şu sanatçılar, bu mankenler...


Rusya’dan, Bosna’dan türlü hikayeler...


Hayatları boyunca göz ucuyla baktıklarının “bir nefes kadar” yakında olduğunu görünce, dağılıyor birileri... Dar durumda sığınılan “evdeki kadın” bollukta göz ardı. İşin garibi, toplum da dışlamıyor bu “zayıf karakterli” tipleri... Hoş mu görüyor ne!..


•


Ey Şehr-i Ramazan... İyi ki geldin.


İyi ki yine yetiştin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi