Çocuklara, aileye büyük tuzak
Ramazan ayının manevî havası etrafı kaplamış olsa da tehlike tamamen geçmiş değildir. Hatta ve hatta, âhir zamanda olmamız dolayısıyla tehlike damarlarımıza kadar girmiş vaziyette. Bu büyük tehlikeye karşı ancak manevî tedbirlerle karşı koyabiliriz.
Tehlikenin kapımıza dayandığını gösteren iki haber var. Birinde, ilkokulda okuyan 6 ve 9 yaşındaki çocuklar arasında yapılmış bir araştırma var... Bu araştırmada, çocuklara iki farklı bebek gösterilmiş. Bu oyuncak bebeklerin birine dekolte, açık-saçık kıyafetler giydirilmiş, diğer oyuncak bebeğe ise nisbeten kapalı kıyafetler giydirilmiş ve sorulmuş: Kendinizi hangi kâğıttan, oyuncak bebeğe benzetiyorsunuz?
Ve maalesef Amerikada yapılan bu araştırmada bebek yaştaki kız çocukları; dekolte, açık-saçık kıyafetler giydirilen oyuncak bebekleri daha fazla tercih etmiş. Aynı araştırmaya katılan çocukların yüzde 72si müstehcen giyimli bebek gibi görünmek istediklerini ve o bebeği daha popüler kabul ettiklerini de ifade etmişler.
Araştırmayı yapan Christy Starr, Çok fazla televizyon izlemenin ve medyanın etkisinin de kız çocuklarında bu seçimi yapmaya yol açtığını belirtmiş. (Milliyet, 20 Temmuz 2012)
Araştırma, bir hadisenin tesbitini yapmış olmakla doğrudur, ancak bu doğru aynı zamanda tehlikenin damarların içine kadar girdiğini de göstermez mi? Hemen her gün; televizyon ve sanal âlem vasıtasıyla binlerce defa açık-saçık ve müstehcen görüntüye maruz kalan çocuklarımız başka neyi tercih edebilir ki! Bu araştırma, TVnin ve sanal âlemin tedavisi zor yaralar açtığını bir defa daha göstermiş olmadı mı? Televizyonsuz hayat olmaz diyenlerin kulakları çınlasın!
Diğer bir haberde ise yine hem çocuklarımızla ilgili hem de dolaylı olarak televizyon ve sanal âlemin zararlarını gösteriyor. Aslında haberin başlığı her şeyi anlatmaya yetiyor: Makyaj yaşı 11e düştü. (Hürriyet, 21 Temmuz 2012)
Habere göre Türkiyede kişi başına düşen makyaj malzemesi tüketimi yıllık 20 euroya ulaşmış. Son 10 yılda 2 katına çıkan bu rakam, yine de Avrupa ülkelerine yetişememiş... Türkiyede makyaj harcamasının yükselmesinde, kadınların iş hayatına katılımının artmasının yanı sıra makyaj yaşının 11e kadar düşmesi de etkili olmuş.
Makyaj yaşı 11e düştü haberi ile farzı misâl Alkollü içki tüketme yaşı 11e düştü arasında ciddî bir fark var mı? Çocuklarımız dört bir koldan tehlikeye sürükleniyorsa, nasıl olur da biz tepkisiz, hareketsiz, itirazsız durabiliriz? Makyaj yaşının 11e düşmesi ya da Alkollü içki tüketme yaşının 11e düşmesi hazmedilecek bir mesele midir? Çocuklarımızı bu yola teşvik eden her türlü sebebe itiraz etmek adına adım atmak için neyi bekleyeceğiz?
Yeri gelmişken tesettürlü hanımlara da iki söz söylemek durumundayız: Gerçek anlamda tesettüre bürünenler müstesna, bazı tesettürlülerin de bu makyaj tuzağına düştüğünü görüyoruz. Önüne bak, görme(zsin)! diyenler haklı olabilir, ama gördüğümüz de oluyor. Güzelliklerini mahrem olmayanlardan (dinen yabancı olanlar) saklaması gereken bazı tesettürlü hanımların (çok özür dilerim) boya badana yaparak kendilerini görünür kılma çabaları, âhir zamanın tuzağı değilse nedir? Bu durumu normal karşılamak ve Tesettüre de girerim, makyajımı da yaparım anlayışı [hatıra geldi: Bu facia, Hacca da giderim, viskimi de içerim kampanyasıyla başlamıştı...] çağın dayattığı en büyük yanlışlardan biridir. Hiç bir şefkat kahramanının bu tuzağa düşmesini arzu etmeyiz. Hele, Ben geldim! demek anlamına gelen topuklu ayakkabılarla takur, tukur, bana bakın diyerek nâmahrem nazarları kendine çağıran anlayışa ne demeli?
Tehlike hepimizi tehdit ediyor. Aklı başında olanların, en yakınından başlayarak çocukları ve aileleri samimiyetle ikaz etmesi lâzım. Uygun lisan ile insanlar ikâz edilirse umulur ki tuzağa düşenler azalır ya da düşmüş olanlar o tuzaktan kurtulur.
Mübarek Ramazan ayının bu tuzaklardan kurtuluşa vesile olmasını Allahtan (cc) niyaz edelim: Allahım bizi, ailemizi ve bütün insanları; deccalin, süfyanın ve bilumum âhir zaman fitnelerinden muhafaza eyle. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.