Bilindik Filmin Yeni Versiyonu Suriyede Vizyonda!
Geçmişte bu ülkeyi yönetenlerin oyuncu olarak katkı sağladığı ve Irak’ta vizyona giren ABD ve İsrail ortak yapımı bilindik filmin ikincisi bu kez de Suriye’de vizyona girdi…
Bu yeni versiyonda;
“İyi hazırlanılmış ve planlanılmış bir savaş” her şeyden daha kârlıdır! diyen “yapımcılar” aynı!
Özgürlük ve demokrasi getiriyoruz. Akan gözyaşlarını ve zulmü dindireceğiz temalı “senaryoda” aynı…
Filmin başrol oyuncularının yanında “yardımcı oyuncularda” bilindik!
Jenerikte isimleri küçük harfle yazılan, bazen hiç yazılmayan ama ‘ah ulan bir rol kapabilsem keşke’ diyen “figüranlarda” aynı…
Burada bir es veriyor ve üç ayrı demeç alıntılayarak devam ediyorum:
"Yegane yol bütün Ortadoğu coğrafyasında, Irak'ta olduğu gibi ya da benzeri İran'da da özerk Kürdistan olacaktır, Türkiye'de de özerk Kürdistan olacaktır, Suriye'ye de özerk Kürdistan olacaktır"
(Osman Baydemir)
"Biz hepimiz Esad'ın böyle bir faşizminin olduğunu biliyoruz. Kürtler uyanık olmalı. Bana göre Kürtlerin birlik olmaları yönündeki kazanım doğru ve önemli bir ilerlemedir. Türkiye oradaki ilerlemeleri kendine karşıymış gibi görmemeli. Türkiye'nin yapması gereken şudur: Türkiye Kürdistanı ve Kürt halkını bir zenginliği olarak görmeli ve Kürtlerin bu kazanımlarına sahip çıkmalı."
(AK Parti Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt)
"Düşmanca bir yaklaşım Türkiye'nin iç barışına da zarar verir. İnanıyorum ki Türkiye'nin talebi Kürtlerin de Suriye muhalefeti içerisinde yer almasıdır. Suriye özgürleştiği zaman Kürtlerin hakları, özerkliği ve statüsü tartışılabilir. Eğer Suriye muhalefeti Kürtlerin varlığını ve haklarını tanımazsa o zaman Kürtlerin kendi başlarına yapacakları hak mücadelesi meşruiyet kazanır”
(AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu)
Ülkeyi yönetenler ve bu millet bu demeçleri umursamadan geçmemeli… Bunlar söyletilen ve kamuoyunu yeni bir konjonktüre hazırlayan sözlerdir.
“Yok canım, saçmalamışlar! Türkiye hükümeti ile ordusu bu hezeyanların gerçekleşmesine ve büyük kürdistanın kurulmasına asla izin vermez” diyorsanız hafızanızı canlandıracak bazı bilgileri paylaşayım:
Hatırlarsınız 1992 deki ilk Irak harekâtında ABD 36. paralelin kuzeyinde ve 30. paralelin güneyinde Irak uçaklarına uçuş yasağı konmuştu. O dönemlerde “bir koyup üç alacağız” naralarını diplomatik argümanmış gibi sunan yöneticilerimiz, “O ne âlâ! Musul ve Kerkük de 36. paralelin kuzeyindeki yasak bölgede... ABD ve müttefiklerine yol verirsek bu krizde aktif rol oynarsak bize de buraları kalır” hayalleri kurmuşlardı.
“ABD acil çözüm veya çabuk müdahale için bu kararı aldı, hem bizim çıkarlarımızla da uyuşuyor” diyenler aktif diplomasi masalları ile bizleri uyuturken, aslında Amerika Bağdat’ı zayıflatmanın ve kuzeydeki ve güneydeki muhalif hareketlerin gelişmesini kolaylaştırıyordu. Kuzeyde Kürtler ve güneyde Şiiler söz konusu “uçuşa yasak bölgeler” ile korumaya alındığında bizimkiler neyin ne olduğunu anlayacak kapasitede değildiler. Baba Bush Özal’ı oval ofiste ağırlarken ve “ulan helal olsun! Bizim Başbakan koskoca Amerikan başkanına akıl veriyor, itibarımız arttı eskiden böyle miydi? Büyük adam valla.” yorumlarına yol veren Özal-Bush fotoğrafları gazetelerin manşetlerini süslüyordu…
ABD’nin Irak’a saldırısının akabinde kukla bir Kürt devleti kurma hedefleri olduğunu ve petrol bölgelerindeki varlığını bu kukla Kürt devleti aracılığı ile pekiştireceği öngörüleri dillendirildiğinde komplo teorileri ile dış politik siyasete yön verilemez diyorlardı!
Otorite boşluğu yaratılan Irak’ta kurulacak Kürt Devleti kurulacak bu devlet tıpkı bölgede ikinci bir İsrail ikinci bir çıban başı olacak deyip feraset gösterenler hafife alınıyordu!
Ya abartmayın kardeşim “Irak dağıldıktan sonra ABD bölgede diğer unsurlarla birlikte Kürtlere de özerklik vermekle yetinecektir. Bundan ötesi yok” diyenlere karşı Barzani’nin “Federasyon yetmez, Kürtler kendi devletlerine kavuşacaklardır!” laflarını ninni kabilinden dinleyenler ve ABD’nin dünyayı takmadan tek yönlü koyduğu kararları tam destekleyen Türkiye’mizin o zaman ki hükümet ve asker kanadı bugün neredeler?
Evet… Kerkük ve Musul meselemiz bizim kırmızı çizgimizdi. Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulması bizim kırmızı çizgimizdi. Bu çizgilere dokunulduğunda bunları savaş sebebi sayacağımızı söylemiştik.
Neticede ne oldu? Bu kırmızı çizgiler gözümüze baka baka paspas edildi. Irak’ta iki aşiret reisinin birisi Cumhurbaşkanı diğeri Kürdistan bölge başkanı ilan edildi. Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kuruldu.
Telafer’de Türkmenler katledilirken, bir gecede evleri barkları basılarak katliama uğrarlarken binlerce Kürt buralara yerleştirilirken seyirci kalan ve sessiz kalanların vicdanı harekete geçmedi. O zaman insani değerler adına gözyaşı dökmek yerine gerekirse askerimizi gönderebilmeliydik.
İsrail-Lübnan savaşına acıyan ve asker gönderen Türkiye, bugün Suriye konusunda aktif ve hassas bir rol alan Türkiye Telafer’de çoluk çocuk demeden insanlar katledilirken yoktu… Kırmızı çizgiler çiğnenirken yoktu! Belki bunların hepsi hikâyeydi… Bizim Kırmızı çizgimiz dahi yoktu!
Neticede Türk dış politikamızda ve savunma politikamızda sürekli dillendirilen "kırmızı çizgilerimiz" artık her biri mazinin derinliklerinde kalmış hatıralar olarak kaldı!
Hükümetimiz “önemli-önemsiz” ya da “milli çıkar” ekseninde olsun-olmasın dış politikada birçok soruna el atıyor. Ama öncelikleri belirsiz ve netice odaklı olmayan yoğun diplomatik trafikler ve gündemler sergileyerek, görüntüler ve hissi tepkiler üzerinden dış politikada başarılı olduğu izlenimi yaratmaya çalışıyor. Ama neticeye bakıyorsunuz: Hep geri vites!
Dış politikada başarının işareti bilmem kaç bin kilometre ve bilmem kaç ülke ziyaretine endeksli değildir. Hamasi çıkışlar iç siyasette manevra alanını genişletiyor ama balon havası gibi de çabucak sönüyor!..
Hükümet dış politikadaki eylem ve seçeneklerinin önceliğini, içeride iktidar meşruiyetini güçlendirecek ve kendi iktidarının devamlılığını sağlayacak dengelerin kurulması adına oluşturmaktan vazgeçmelidir.
Hükümetin, Genişletilmiş BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika politikaları angajmanıyla, dış politikada atılacağı maceraların Türkiye’yi Ortadoğu merkezli bölgesel çatışmaların içine taşıma riski oldukça yüksektir.
Endişemiz budur.
Hamasetten öte tavır alamadığımız ve attığımız her adımda misli ile mukabele eden ve barıştan uzak kendi çıkarları söz konusu olduğunda kimseyi tanımayan İsrail, şu anda bölgede ustaca satranç oynuyor.
Topraklarımızdan büyük bir bölümünde içinde yer aldığı ve kendi toprakları olarak nitelendirdikleri (arz-ı mev’ud) yerler için salya akıtan İsrail, hala bölgede stratejik müttefikimiz olmaya devam ediyor.
Kuruluşundan beri Kuzey Irakta ki bölgesel kürt devletinin mimari olan ve Barzani ile harika bir partnerlik yapan İsrail; Suriye Kürdistan’ı konusunda da hayli aktif durumda…
20 yıl önce “Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Irak’ın bölünüp parçalanmasını kabul etmeyeceklerini ve Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına asla göz yummayacaklarını…” söyleyen dışişlerimiz bugün yaptığı açıklamada “nerede olursa olsun sınırımızın yakınında ve kim tarafından olursa olsun bir terör yapılanmasına karşıyız ve haritanın değiştirilmesine izin vermeyiz" dedi
İnşallah öyle olur!
Yarın bir gün birileri çıkıp da “911 kilometrelik sınır boyu son derece karmaşık bir kuşak, bir sürü dinsel ve etnik grup var kontrol edemedik. Hem oyun kurucu biz değildik ki! Şu anda içimizdeki ayrılıkçı Kürtler ve terör belası ile uğraşıyor ve bölünmemek için gayret sarf ediyoruz. Kukla mukla fark etmez, Kürtler devlet kurmayı hak ediyorlar. Hem Suriye’nin kuzeyindeki kürt bölgesi şu an önceliğimiz değil. Bizden ve içimizden uzak olsunlar da nerede olursa olsunlar” demez inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.