Üç tarafı deniz, dört tarafı düşman...
Şahsî hayatımızda olduğu gibi ülkelerin hayatında da daha iyinin peşinde koşarken, eldeki iyiyi kaybetmek ihtimali her zaman vardır. Komşumuz Suriyede yaşanan gelişmeler, eldeki iyinin kaybedilme ihtimalini akla getiriyor.
Suriyeden gelen haberler, iç savaşı hatırlatıyor. Şehirler bombalanıyor, binlerce kişi yerini yurdunu terk etmek mecburiyetinde kalıyor ve bir o kadar kişi de ölüyor. En yakın komşusu olarak Türkiyenin bu hadiseler karşısında ilgisiz kalması elbette mümkün değil. Ve nitekim, Suriyeden göç etmek mecburiyetinde kalan 30 bini aşkın kişi için kamplar kurulmuş durumda.
Ancak hadisenin gidişatı, Biz bu filmi izlemiştik intibaı veriyor. Hemen her gün bombalanan şehirler, saldırılar ve göçler... Irak ya da Libyada yaşanan hadiseler gibi. Her zaman hatırlatmaya çalıştığımız bir tesbit var: Zulümle abad olan, kahr ile berbat olur. Suriyede yaşananlar da buna yeni bir delil. Kendi vatandaşına insan muamelesi yapmayan, haksızlıkta ve adaletsizlikte ısrar eden bir yönetim kalıcı olamaz. Bu, baskı ile iktidarı elde tutan bütün idareler için geçerlidir. Kimi 5 yıl, kimi 10 yıl, kimi de 50 yıl sonra kahr ile berbat olmaya mahkûmdur.
Keşke İslâm dünyası, dış müdahalelere ihtiyaç bırakmayacak şekilde sağlam bir yapı kursa ve bu zulümler hiç olmasa. Yıllardan beri faaliyette olan İslâm İşbirliği Teşkilâtı keşke bu konuda daha ciddî gayretler ortaya koysa. Ne var ki bu teşkilâta üye olan zengin ülkelerin kendi yönetimlerinde problem var. Açıklık, şeffaflık, demokrasi, seçim ile işbaşına gelme gibi temel kuralların uygulanmadığı ülkelerin yöneticileri, başka ülkelerin zalim idarecilerine yol gösterebilir mi?
İslâm ülkelerinin yöneticileri, önce kendi milletiyle barışık olmalı. Milletiyle barışık yöneticilerin olduğu ülkelere dış mihraklar kolayca el uzatıp karışıklık çıkarabilir mi? Her zaman olduğu gibi Suriyedeki savaşla birlikte en önce gerçekler can çekişiyor. Gelen haberler orada yaşanan hadiselerin gerçek mahiyetini ne ölçüde ortaya koyabiliyor? Bir planın olduğu anlaşılıyor, ama bu plan ne ölçüde planlayanların hedefledikleri gibi şekillenecek, o belli değil. Herkesin bir hesabı var, ama Kâinatın Sultanının da mutlaka bir hesabı vardır. İnşallah son tahlilde kazanan, masum Suriyeliler olur ve olsun.
Yaşanan hadiseleri değerlendiren uzmanlar, Türkiyeyi idare edenleri de bazı noktalarda ikaz ediyorlar. Meselâ, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Cenap Çakmak, Suriye ve Kürt meselelerinin bambaşka bir noktaya taşındığını söylemiş. Mesud Barzaninin Suriyedeki olayları iyi gözlemlediğini ve buna göre hamleler yaptığını kaydeden Çakmak, gelişmelerin Barzaninin elini güçlendirdiğini hatırlatmış. Çakmak ayrıca, Türkiye, ya muhalifleri destekleme politikasına uygun olarak bu yeni durumu çok şiddetli bir biçimde protestodan kaçınacak ya da Suriye krizindeki duruşuna aykırılık teşkil etme pahasına Barzaninin nüfuz alanını genişletme girişimlerine karşı harekete geçecek. Her iki seçenek de Türkiye için çok zorlu bir sürece işaret ediyor demiş. (Yeni Asya, 31 Temmuz 2012)
Kuzey Irak tabirinden sonra Kuzey Suriye tabiri de kullanılmaya başlandığına göre, akla gelmeyen hadiselerin başa gelmesi mümkün. Her hal ve şartta Müslüman olan komşularımızla kavga değil, işbirliği yapmamız hepimizin ortak menfaati. Kavga ile bir yere gidilmesi mümkün olsaydı şimdiye kadar gitmiş olmamız gerekirdi. Neredeyse bir asır boyunca en yakın komşularımızla hayalen kavga ettik. Okul ders kitaplarında ülkemizden bahsedilirken, neredeyse üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevriliyiz deniliyordu. Hele hele Müslüman komşu ülkeler mutlaka kötülenirdi. O politikanın yanlış olduğu fiilen görüldü. Komşularımızla barışmamız, işbirliği ve ortak kararlara imza atmamızın meyvelerini toplamaya başlamıştık ki yeni bir süreç önümüze çıktı.
Duâ edelim de bu süreçin neticesi hem bizim, hem de Müslüman komşularımız için faydalı, hayırlı ve barışlı olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.