Dizi dizi dert
Türkiye, yaptığı icraatlarla İslâm dünyasına model olma ya da kötü örnek olma arasında gidip geliyor. Eksiklikleri olmakla birlikte demokrasi ile idare edildiği için model olabilecekken, bazı ciddî yanlışlarda ısrar ederek kötü örnek olma ihtimali de var.
İslâm dünyası ile aramızın iyi olması, hem bizim hem de onların menfaatine. Ancak, ittihad-ı İslâmı istemeyenler de var. Onlar da her fırsatta aramızın bozulması için ellerinden gelen gayreti sarfediyor. Nitekim, Ne Şamın şekeri... diye başlayan yanlış sözler bunun delili. Ayrıca, en büyük İslâm kongresi olan hacdan dönen bazı hacılarımızın, haccın güzelliklerini anlatmak ve başkalarının da oraya gitmesini teşvik etmek yerine, hep kötü misalleri anlatması, çerden, çöpten bahsetmesi tuzağa düşüldüğünün işareti sayılmaz mı?
Halkın ekseriyetinin Müslüman olduğu bu ülkelerde, geçmişte ecdadımızın adil davranması dolayısıyla lehimize bir hava her zaman olmuştur. Fakat, Lawrence gibi çalışan ve bu dostluğu düşmanlığa çevirmek isteyen kişiler o ülkelerde de vardır. Ülkemizdeki bazı vatanseverler, Onlar bizi arkadan vurdu diye Müslüman komşularımızı toptan mahkûm ederken, kurulan tuzağa düşen bazı İslâm ülkelerinin vatandaşları da Dedeleriniz bizi sömürdü diyebiliyor. Aslında bütün bunların uluslar arası ifsat şebekelerinin bir tuzağı olduğunu görmek lâzım.
Hatırlanacak olursa son yıllarda Türk dizileriyle Arap ülkelerine çıkarma yapmış durumdayız. Ekseriyeti müstehcen olan ve Türkiyedeki sosyal hayatı doğru yansıtmayan bu diziler, o ülkelerde gündem oldu. Tabiî ki bu gündem olma müsbet mânâda değil, olumsuz yöndeydi. Hatta, Arap ülkelerinde birisine hakaret etmek isteyenin, Dün seni Türk dizisinde görmüşler demeye başladığı da yapılan yorumlar arasındaydı. Ürdünde de dizi tartışması alevlenmiş. Gerçi haberde bu dizilerin yerli mi yoksa Türkiyeden satın alınan diziler mi olduğu açıklanmamış, ama fark etmez. Ürdün Müslüman Kardeşler Teşkilâtı Başkanı Muhammed Bedinin, Ramazan ayı boyunca birçok televizyon dizisine takvaya zarar vermesi gerekçesiyle tepki göstermesi dikkate değer.
Muhammed Bedi, yayımladığı mesajda Ramazan ayını takva ayı olarak değerlendirmiş ve dizileri, insanı takvadan uzaklaştıran sebepler arasında saymış. Bedi, şöyle demiş: Sadece Ramazan ayı için 70 dizinin yayımlanması makul olabilir mi? Oruçlu bir kişi bu dizileri takip etmek için bunca vakti nereden bulacak? Bütün bunlar insanın vaktini çalmak ve takva sahibi olmasını engellemek için kasıtlı birer plandır. (AA, 26 Temmuz 2012)
Ürdünde durum buysa, acaba diğer İslâm ülkelerinde nasıldır? 70 ayrı diziyi takip eden biri, aklını kaybetmez mi? Ülkemizdeki dizi sayısından haberdar mıyız ve bu dizilerin kaçı Ramazan ayının manevî iklimine uygundur? Ürdündeki duruma itiraz edip halkı ikaz eden bir Bedi çıkmış. Peki, aynı şekilde Türkiyedeki diziler eliyle değerlerin lincine kim itiraz edecek?
Ramazan, eğlence ve israf ayı olmadığı gibi dizi izleme ayı da değildir. O halde diziler eliyle milletin aklını ve kalbini çelmek isteyenlere birilerinin uygun lisan ile itiraz edip, milleti uyandırması lâzım. Hal ve gidişe bakılırsa bunu ciddî mânâda yapan etkili ve yetkili bir isim görülmüyor. Elbette zaman zaman RTÜK ve benzeri kuruluşlar insanların TVlerden yana şikâyetlerini dile getiriyor ve TVler biraz dikkat etsin diyor, ama bu sözler bir netice vermiyor. Televizyonlar bildiğiniz gibi, insanların aklını ve fikrini çelmeye, onları maneviyattan uzaklaştırmaya devam ediyor.
Keşke mümkün olsa da bu diziler insanları ahiret hayatını düşünmeye, ona hazırlık yapmaya dâvet eder hale gelse. Keşke, bu mübarek oruç ayını iyi değerlendirmek gerektiği yolunda yayınlar yapılsa. Keşke, oyuncular film icabı da olsa Ramazanın geldiğini hatırlasa, hatırlatsa ve millete güzel örnek olsa... Onlar bunu yapmıyorsa, bir ikaz edici çıkıp bunu hatırlatsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.