Recep Tayyip Erdoğan... İnsaf Dinin yarısı!..
İnsanoğlu, Ben merkezli, Hep Bana, Rabbena karakterinde, hep faydalanmak istiyor, iyilikleri çok çabuk unutuyor ve işine gelmeyen gerçekleştiğinde birden dönüyor...
Ayet hükmüyle sabit bu ruh halinin tezahürlerini hep görüyoruz...
Çocuk bile, vefat etmiş dedesini anarken, Benim kulağımı çekerdi! diyor...
O dede, belki bin kez parka götürmüştür, elli bin kez çikolata almıştır ama günün birinde kulak çekmesi kalmıştır akılda.
İnsanoğlu...
İyiliği unutur, kötü gördüğünü beynine kazır!..
Recep Tayyip Erdoğanın yaşadıklarını izlerken, hakkında yazılanları okurken, sağda solda konuşulanları dinlerken bunları düşünüyorum...
İnsaf!..
Recep Tayyip Erdoğanın işbaşına gelmesinden önceki Türkiyeyi ne çabuk da unutuyor bazıları!..
Öyle bir haldi ki o;
Bir hafta ötesini tahmin etmek mümkün değil...
Bütün ülke moral çöküntüsü içinde, askeri vesayet sisteminin sarsılacağına ihtimal veren yok, IMFden olumsuz bir açıklama gelecek korkusu yüreklerde, siyasiler mahkûm, ekonomiden sorumlu devlet bakanları bile yurtdışına çıktıklarında duvarlara dayanıyor ve iç çamaşırlarına kadar didik didik aranıyor...
Namaz kılan hedefte, gümüş yüzük suç aleti, binlerce musalli memur, işçi kapı dışarı, medyada kahir ekseriyet millet düşmanı, yeme- içme fiillerine sol el karıştırmamak bile suç addediliyor...
Yurtdışına çıktığımızda Şüpheli muamelesine uğruyoruz, Türkiyeden gelen gazeteci olarak bir kenara çekilip adeta sorgulanıyoruz...
Başbakanına kadar kabine üyeleri ecnebi karşısında el pençe divan, rezil görüntüler düşüyor ajanslara...
Yatırım yok, yönetenler aciz, Türkiyenin en kolay ulaşılır bölgesi Marmaradaki deprem felâketine üç gün sonra el uzatabiliyor devlet, en saygın müessesemiz Kızılay bile acze düşmüş, dahası yolsuzluklar ayyuka çıkmış...
Bankaların içi boşaltılmış, millet habire hırsızlarla faizcilerin faturasını ödemekle meşgul...
Başbakanlık bölgesine giriş çıkışlar kapalı, eğitime ideoloji hakim olmuş, hastanelerde insanımıza köle muamelesi yapılıyor.
Paran yoksa hastane köşelerinde sürünüyorsun...
Hastalar rehin, cesetler bile rehin!..
Üniversitelerdeki mescitler kapatılmış, rektörler kirli ayakkabılarıyla ezdikleri mescit halılarını dışarı attırıyor.
İkna odaları kurulmuş, zavallı öğrenci bir yandan okul yönetimi, bir yandan üniformalı zorbalar bir yandan da Evlâdım, okulunu bitirinceye kadar açıl, ekmeğini eline al, sonra ne yaparsan yap! diyen velilerin baskısı altında.
Başörtülüye hademeliği bile çok görüyorlar, 80lik nineler sırf başları örtülü oldukları için tedavi hizmetlerinden mahrum bırakılıyor, bağnazlık ölümlere yol açıyor...
Velhasılı...
Rezalet bir durum...
Çökmüş bir devlet...
Ya da bir aydınımızın ifadesiyle devlet değil de adeta dövlet!..
Bugün ise...
Birçok sıkıntı var evet, bürokratik oligarşi yer yer hâlâ direniyor, özgürlüklerin büyük bir bölümü fiilen var ama mevzuat, özellikle de anayasa güvencesine bağlanmış değil...
Ama insaf, on yıl gibi uzun sayılamayacak bu süreçte alınan mesafeye bakın...
Hastaneler, kısmen okullar, büyük ölçüde kışlalar, bürokrasi...
On yıl öncesiyle kabil-i kıyas mı?..
Birileri, çıkarları zedelendiği için...
Birileri gaza geldiği için...
Birileri de laf olsun için, saldırdıkça saldırıyor:
Açılım yanlış, Ekonomi yanlış yönetiliyor, Eğitim berbat, Sağlıkta sınıfta kaldık, militerler hâlâ zinde, dış politikada çuvalladık...
Millet yardımlarla geçiniyor...
İşsizlik patladı, itibarımız sıfır!..
Saldırının bu kadarı Ecevite yapılmıyordu, Mesut Yılmaza, Süleyman Demirele yapılmıyordu...
Herkesin Recep Tayyip Erdoğan şakşakçılığı yaptığı dönemlerde, insaf adına doğrulara, dostâne uyarı adına yanlışlara dikkat çektik...
Bugün, birçok problemin hal yoluna girdiği bir dönemde birileri...
Hem de bir zamanlar Erdoğana toz kondurmayanların da aralarında yer aldığı birileri saldırıyor...
Hayır, insaf dinin yarısı...
Türkiyenin eşiği atlamak üzere olduğu bu hassas dönemde dayanaksız saldırılar ülkeye haksızlık!..
Yerine neyi koyacağını bilmeksizin yıkmaya çalışmak da, tam manasıyla aptallık!..