Devlet Müzesindeki soygun... Ya da, Ertuğrul Günayın vasiyeti!
35-40 yıl önceydi... Bir gümrükçü tanıdığım vardı... Sohbet esnasında, gümrük gerçeğini anlatmıştı...
Meselâ, yüklü miktarda kaçak viski elegeçirilmiş, gümrük muhafazanın deposuna konulmuş...
Artık orada mı bekleyecek, piyasaya mı satılacak, orasını bilmiyorum...
Viskiler depoda beklerken, bir gümrükçü, dışarıdan birileri ile bağlantı kuruyor.
Pazarlıkta anlaşıyorlar...
Artık kaç şişe için kaç paraya anlaşmışlarsa, o kadar viski depodan çıkarılacak!..
VİSKİ ŞİŞESİNDE ÇAY!
Ama, nasıl?..
Şişelerin orijinallerinden temin ediliyor ve içlerine, uzun süre dayanabilecek, çay veya benzeri renkteki sıvılardan dolduruluyor ve getirilip, raftaki yerine konuluyor.
Tabiî, orijinal viski de oradan alınıp, anlaşma yapılan kişiye götürülüyor.
Sizin anlayacağınız;
Herhangi bir teftiş durumunda, raftaki çay dolu viski şişesine bakan görevli, onları viski diye kaydediyor!..
Gümrükçü tanıdığıma sormuştum;
Sadece viskide mi yapıyorlar bu numaraları?.. Yoksa, başka numaralar da yapıyorlar mı?
Saatlerde ve çakmaklarda yapıyorlar dedi... Çok değerli saatler ve marka çakmaklar elegeçirildiğinde, bunlar kayıt altına alınırken, markaları yazılmıyormuş... Sadece şu kadar adet veya şu kadar kilo deniliyormuş!..
Uyanık gümrükçüler de, saat veya çakmakların arasından marka olanlarını ayıklayıp, yüksek fiyatlarla satıyorlar, yerlerine de tel maşa saat veya çakma çakmaklardan koyuyorlarmış!..
Anlayacağınız;
Benim gümrükçüm işini bilir!
Hakikiler satışta!..
Sahteler rafta!..
BAKANI ÜZEN MANŞET!
Peki, aradan geçen 35-40 yıldan sonra, bu olayı yeniden niye hatırladım?..
Önceki akşam Medya Derneğinin iftarındaydım... Bahçeşehir Üniversitesinin Boğaz kıyısındaki ferahlatıcı mekânında iftar ederken, gecenin onur konuğu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın yakınmalarını dinledik...
Yakındığı, Milliyetin manşetiydi...
Önceki günkü Milliyetin manşetinde; Devlet Resim ve Heykel Müzesinde büyük bir soygun yapıldığı, 202 tablonun kayıp olduğu belirtiliyor ve deniliyordu ki;
46 resim çalınıp, sahtesi bırakılmış... 27sinin orijinalliği ise şüpheli!.. Konuyla ilgili rapor ise 20 aydır açıklanmıyor!
Gördüğünüz gibi;
35-40 yıl öncesinde Gümrüklerdeki soygunun aynısı, devlet müzesinde de yapılmış...
Taktik aynı!..
Orijinaller dışarı!..
Sahteler içeri!..
Milliyetin haberi devam ediyordu;
Türk resim ve heykel sanatının dünyaca ünlü sanatçılarına ait 5 bine yakın paha biçilmez eserine ev sahipliği yapan ve geçtiğimiz yıllarda birbiri ardına yaşanan hırsızlık olaylarıyla sarsılan Devlet Resim ve Heykel Müzesinde skandallar bitmek bilmiyor. Bünyesinde barındırdığı eserler nedeniyle resim ve heykelin milli hafızası olarak nitelendirilen müzede 2009da Hoca Ali Rızaya ait 13 adet karakalem eskizinin sahteleriyle değiştirildiğinin belirlenmesinin ardından sayım komisyonunun başlattığı çalışma tamamlandı.
Raporda müze envanterine kayıtlı olmasına rağmen 202 eserin kayıp olduğu, 46 eserin sahteleriyle değiştirildiği, 27 eserin orijinalliğinin ağır kuşkulu olduğu belirtildi. Böylece kayıp ve sahte olmak üzere toplam 248 eserin müzeden çalındığı anlaşılırken, ağır kuşkulu olan 27 eserin orjinal olup olmadığı ise yapılacak incelemenin ardından netlik kazanacak.
Müzedeki kayıp ve sahte eserlerin çokluğu nedeniyle bakanlık yetkilileri büyük bir şok yaşadı. Müzede 2009da Hoca Ali Rızaya ait 13 eserin çalınması nedeniyle oluşan tepkiyi göz önünde bulunduran bakanlık, daha yoğun tepki geleceği endişesiyle, raporu kamuoyuna yansıtmadığı ve sızdırılmaması için yoğun çaba sarf etti.
Peki, bu olayın ortaya çıkması, Ertuğrul Günayı neden üzdü, niye gücendirdi?..
Gücenmiş, çünkü;
Bu olayı ortaya çıkaran ve o raporu hazırlatan zaten benim... Hiç olmazsa, Kültür Bakanlığının başlattığı çalışma sonucu, bu soygunun ortaya çıkarıldığını yazamazlar mıydı?
Sayın bakan, sitemde haklı...
Gerçekten de;
Devlet Resim ve Heykel Müzesindeki soygunu ortaya çıkartıp, araştırma yaptıran, rapor hazırlatan kendisi!..
Yani, Milliyetin haberine kaynak olan bilgilerin tamamı, Kültür Bakanlığının raporundan alınma!..
Niye kaynak belirtmediler acaba?.. Haber şehvetinden mi, yoksa Günaya da çakmak için mi?..
Bana kalırsa;
202 tablo kayıp olmasına kayıptır ama, Milliyetin yaptığı da ayıptır!..
Bakanın çabalarını yok saymamalılar ve Bakanın hakkını yememeliydiler.
Sezarın hakkı Sezara!..
Günayın hakkı, Günaya!..
HIRSIZ DİKTATÖRLER!
İyi de, olayın aslı ne?..
Günboyu yaptığı temaslarda, katıldığı etkinliklerde ve son olarak da Medya Derneğinin iftarında olayın aslını anlatan Günay; Ankara Resim Heykel Müzesinin 1980 yılının Nisan ayında açıldığını ve 6 ay sonra 12 Eylül darbesinin gerçekleştiğini söylüyor... Günaya göre; o dönemdeki resim, heykel, güzel sanatlar ve hatta bütünüyle bakanlık oldukça özensiz davranmış...
O dönemde bazı eserlerin gerçek olmadan envantere alındığını, bazılarının ise taklitleriyle değiştirildiğini belirten Günay, bana göre son derece önemli ithamlarda bulunuyor ve diyor ki;
Çalınan eserler, sanıyorum dönemin diktatörlerine ve onların yakınlarına armağan edilmiş!.. Bu konuda, kamuoyunda ve bende oldukça yaygın bilgiler var ama bunları kanıtlayamam!
Nasıl, bomba gibi bir iddia değil mi?..
Bence, 12 Eylül diktatörlerinin sadece eylem ve söylemleri değil, evleri de araştırılmalı ve o eserlere el konulmalıdır!.. Tabiî, satmadılarsa!..
RAPOR NİYE AÇIKLANMADI?
Sorduk Günaya;
Tamam, Milliyetin haberi, sizin araştırmalarınıza dayanıyor... Peki, raporu 20 aydır açıklamadığınız iddiasına ne diyorsunuz?
Sayın Bakan açık yüreklilikle cevap verdi ve bunun sebebini şöyle açıkladı:
Haberde iddia edildiği gibi, aslında 202 değil 300e yakın eserde sıkıntımız var. Bir kısmı kayıp, bir kısmı taklit, bir kısmı fotokopi, bir kısmı müzeye girmemesi gerekirken girmiş eserlerde sorunlar var.
Ama 5 bine yakın eserimiz var. 5 bine yakın eser içinde bazılarında problem var...
Ayrıca; müzeden kaybolan 100den fazla eser bize geri döndü!.. Bu çalışmalarımız sonucunda çeşitli kurumlardan teslim aldık.
Geçmiş dönemdeki sorumluluklarla ilgili de soruşturmamız sürüyor. O yüzden soruşturma sonuçlarının sonuçlarını bütün neticelerini almadan kamuoyuyla paylaşmamız doğru değil.
Demek oluyor ki;
Soruşturma sürüyor!
Rapor da, o yüzden bekletiliyor.
Peki, Milliyet; bu haberi yapmakla ülkeye iyilik mi etti, kötülük mü?..
Haklarında soruşturma yürütülen geçmiş dönemdeki sorumlular, Milliyetin haberinden sonra tedbir almazlar mı?..
Orasını Milliyetçiler düşünsün!..
FELLİNİ FİLMLERİ GİBİ!
Sayın Ertuğrul Günay, müzedeki soygunla ilgili bu açıklamaları yaptıktan sonra, masamıza döndü ve sohbetimiz esnasında; bir ilginç olay daha anlattı... Hatta, buna ilginç olay değil de, Ertuğrul Günayın vasiyeti diyelim...
Galiba, ilk olarak masadaki arkadaşlara anlattı... Bu vasiyeti, daha önce hiçbir yerde yazılmamış!..
Vasiyetten önce, niye böyle bir vasiyete ihtiyaç duyduğunu aktaralım...
Efendim, 15-20 yıl önce, Sayın Günay, bir şehit cenazesine katılmış... Şehidimizin cenazesi, elbette devlet töreni ile kaldırılıyor ama, bir yanda ağıtlar, bir yanda tekbirler, bir yanda alkışlar yükseliyor... Bir yandan da, Belediye Bandosu, Chopinden marş çalıyor, iyi mi?!?..
Sayın Günay, anlayacağınız dedi; Tam Fellini filmlerini andıran bir manzara!..
İtalyan film yönetmeni Fellininin filmlerinde de öyledir ya; meselâ, bir yerde, bir papaz vaaz vermektedir... Ama, papazın vaaz verdiği sahnede, konuyla hiç ilgisi olmayan bir kadın, meselâ, tavuklara yem vermekte, hemen yanında da bir helikopter havada alev alarak patlamakta ve yere düşmektedir!..
Yani, aynı sahnede, birbirleriyle hiç ilgisi olmayan sahneler yer almaktadır!..
Bakan Bey; şahit olduğu şehit cenazesini, işte bunun için Fellini filmlerine benzetiyor;
Bir yanda feryat eden ana-baba ve yakınlar... Bir yanda arşa yükselen tekbir sesleri ve bir yanda da Belediye Bandosu Chopinden marş çalıyor!.. Ağıtların, feryatların, tekbirlerin arasında Belediye Bandosunun ve hele hele Chopin Marşının ne işi var?
Evet, evet; Fellinilik bir manzara!..
BENİ, TEKBİRLERLE UĞURLAYIN!
İşte o gün karar verdim diyor Günay ve vasiyetini şöyle açıklıyor;
Vasiyetimdir... Bir gün, Emr-i Hak vaki olduğunda, elbette benim naaşımı da Devlet Töreni ile defnedecekler... Ama, cenaze töreninde Bando da istemiyorum, alkış da... Beni, Tekbirlerle uğurlasınlar!
Allahü ekber, Allahü ekber
Lâ ilahe illallahü vallahü ekber,
Allahü ekber, velillahil hamd.
Bakan Ertuğrul Günay, bu vasiyetini açıklarken, Bahçeşehir Üniversitesinin müzik korosu, Tekbiri seslendiriyordu...
İstedim ki;
Bu vasiyet, kayıtlara geçsin!..
Apo, Bekaada ne yaptı?
Şemdinliyi basmak ve orada ölümüne kalmak isteyen PKK; öyle anlaşılıyor ki, aylar önce plân yapmış... Şemdinliyi 27şer kişilik üç grupla basacaklar ve kurtarılmış bölge ilân edeceklerdi... Bu amaca ulaşmak için, aralarında sivillerin de bulunduğu 3 bin Kürt vatandaşını öldürmeyi göze almışlardı!..
Ama, 2 PKKlının itirafları bütün plânları suya düşürdü ve örgüt Şemdinlide çok çok ağır kayıplar vererek geri çekildi... Ama 15 Ağustosta yeni saldırılar düzenleyecekler.
Uzmanların verdiği bu bilgilerden, benim aklıma en çok takılan şu oldu: PKK Şemdinliyi kurtarılmış bölge yapacak ama 3 bin Kürt ölecek!
İyi de, bu örgüt Kürt hakları için savaştığını söylemiyor muydu?.. Demek ki, yalanmış!..
Derken, aklıma geliverdi... PKKnın lideri Apo, yıllarca Suriyede kalmadı mı?.. Bekaa Vadisi onlara tahsis edilmedi mi?.. Peki, Türkiyede bir çok haklara sahip olan Kürtler, Suriyede hiçbir hakka sahip değilken, Apo niye Esede karşı savaşmadı?..
Öyle ya; Suriyedeki Kürtlerin nüfus cüzdanları yoktu... Seçme-seçilme hakları yoktu!.. Bir yerden bir yere giderken, polisten izin almak zorundaydılar... Peki, Bekaada yıllarca saltanat süren Apo, ne yaptı Kürtler için?.. Hiçbir şey!..
Hiç şüpheniz olmasın ki; PKK da, Kürtleri sadece öldürür!..