İran Türkiyeyi niçin tehdit eder?
Çok kanlı bir hesaplaşmanın sürdüğü Suriyede garip olaylar oluyor. 48 İranlı erkek nedense kendilerine hacı deniyor!- türbeleri ziyaret etmek üzere buraya geliyor ve muhalifler tarafından kaçırılıyor. İran, bunların ibâdet amacıyla Suriyede olduğunu iddia ediyor.
Bu iddiaların alıcısı yok tabiî. Kıyâmetin koptuğu bir yerde hac ibâdeti bile tehir edilirken, bunlar nedense her şeyi göze alarak kabir ziyaretine koşarak geliyorlar!
İran bu olaydan özellikle de Türkiyeyi sorumlu tuttu. Bu da gergin olan iki ülke ilişkilerinin daha da gerginleşeceğinin habercisiydi. İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabâdî işi Türkiyeyi tehdit etme boyutuna vardırdı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da sert bir cevapla karşılık verdi.
Bu gerginliğin kendini ilk hissettireceği alan PKKnın merkezinde olduğu niyabeten yürütülen savaşın çapının artması olacaktır. Peki İran neden hırçınlaşıyor?
İran Suriyede yanlış tarafa oynadı, katı laik ırkçı Baas rejimini masum halkların kanı pahasına destekledi. Şimdi oynadığı tarafın kaybetmesini gördükçe doğru tarafa oynayan Türkiyeyi kantarını yitirmiş bir dille suçluyor.
İranın Türkiyeyi açıktan hedef almasının en büyük sebebi bu çapta ilk kez kaybediyor olmasıdır. Panik psikolojisiyle hareket ediyor. Arap Baharının İrana ulaşmasından korkuyor. İsrail ve Batının nükleer tesislerine yönelik saldırı yapmasından ürküyor. Zaten bunları önlemek için Suriye halkını feda etmişti.
Hâlbuki İran son 20 yılda bölgedeki büyük savaşlardan hep kârlı çıkmıştı. Suriyeden de kârlı çıkacağını umut ediyordu. Şiî hilalini pekiştirmenin ve böylece bölgenin en büyük oyun kurucu ülkesi olmanın hayallerini kuruyordu.
Değil mi ki İran, Körfez Savaşının adı konmamış gâliplerindendi. Saddam rejiminin dişleri Birinci Körfez Savaşında sökülmüş, ikincisinde de alaşağı edilerek idam edilmişti. Bu sureçte İran hem önemli bir düşmanından kurtulmuş hem de yeni Irakta kendi nüfuzundaki Şiî hiziplerin iktidara gelmesiyle İran, Irak, Suriye ve Lübnan hattını kurmuştu.
Amerikanın Taliban hükümetini düşürmek için Afganistanı işgal etmesine de dolaylı yollardan destek vermişti. Önce rakip gördüğü Sünni bir devletin oluşumu çökertilmiş, arkasından da Talibanın Amerikan güçlerine karşı savaş vermesiyle de Amerikanın bölgede manevra alanı daratılmıştı. Savaşmadan kazanan İran olmuştu.
İranın Filistin politikası ise, tâ başından beri genel hatlarıyla başarılıydı. İsrailin Filistin halkına uyguladığı her türlü baskı ve katliam bu politika sebebiyle İranın bölgede nüfuzunu artırmıştı. Burada İranı kimse suçlayamaz elbette. İran yapılması gerekeni yaptı, haklı olarak da bölge halkları İrana sempati beslediler.
Ama ilk kez İran kaybediyor...
Suriyede kaybetti... Önce Suriye halkını, sonra Müslüman dünya halklarını. Şimdi de Suriye katı laik Baas rejminini kaybediyor.
Suriye Başbakanı Riyad Hicabın Baas rejiminden kaçarak muhaliflerin safına geçmesi, Türkiyedeki Baas rejimi propagandacılarının iddiasını aksine, çok önemli bir gelişmeydi.
4 aydır bu kaçışı planladığını açıkladı Hicab. Rejim içinde üst düzey kadroların arasında kaçmayı planlayan ama kendileri ve aileleri için korktuklarından bunu yapamayanların azımsanamayacak sayıda olduğu biliniyor. Fırsat bulan generallerin, subayların rejimden nasıl kaçtığı herkesin malûmu. Bütün göstergeler bu rejimin ayakta kalamayacağı yönde.
Hâlbuki İran, Suriye rejimi ve halkı arasında âdil bir arabulucu olabilirdi. Türkiye ile beraber hareket etseydi bu ülke yerle bir olmaz, yine kazançlı çıkan İran olurdu. Ama bu şansı maalesef yitirdi, bedeli de ümmete çok ağır oldu.
Sözün özü, bu çapta kaybetmenin travmasıdır İranı hırçınlaştıran.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.