100 İranlı ajan
Dün neredeyse tüm gazetelerde vardı, İran 100 ajanını Türkiyeye sızdırmış. Elçilik görevlisi ya da gazeteci kimliğiyle dolaşan İranlı ajanlar MİTin takibine alınmış.
Bizde karşı-casusluk (counter-espionage) oldukça zayıftır. Özellikle askeri darbeler ve Ankaradaki çekişmeler bu konudaki yeteneklerimizi, hatta bilincimizi ciddi anlamda erozyona uğratmıştır. Öyle ki karşı casusluk faaliyetinde bulunmaları beklenen bazı kurumlar içindeki kimi gruplar dahi bazı dönemlerde sırtlarını başka devletlere dayamayı yararlı bulabilmişlerdir. Dolayısıyla eğer 100 İranlı ajan takipte deniyorsa, bilin ki o rakam en az 1.000dir ve pek çok ajan, hücre vs. Türkiyenin dört bir tarafında faaliyet göstermektedir.
Peki, İranlılar Türkiye topraklarında neler yapabilir? İlk akla gelen PKK ile iletişim kurmaları, bazı istihbarat bilgilerini onlarla paylaşmaları, hatta maddi yardımda bulunmalarıdır. Akla daha az geleni ise Türkiyedeki Şii ve Alevi toplumu teyakkuza geçirip, Türkiyede Sünni-Alevi kavgasını ateşlemeleridir. Özellikle İran sınırına yakın bölgeler bu konuda çok hassas. Suriyedeki gelişmeler nedeniyle Hatay ve çevresindeki Nusayriler ile genel olarak Doğu Anadoludaki Aleviler de duygusal günler yaşıyorlar.
Alevi-Sünni çatışmasında İranın ne çıkarı var demeyin, Alevileri İran dış politikasının uç kolu olarak kullanmak çok eski bir İran geleneği. Biliyorsunuz Osmanlı döneminde de iki devlet arasındaki çatışmalar hep aynı nedenden çıkmıştır. İran, ki o dönemde hükümdarları hep Türktür, Osmanlıyı zayıflatmak için mezhep kavgalarından her daim medet ummuştur.
Türkiyeyi istikrarsızlaştırmada üçüncü araç ise aşırı dinci örgütlerdir. Bunların illa İrancı olması da gerekmez. İranın çıkarları doğrultusunda El Kaide benzeri yapıları dahi desteklediği, zaman zaman Türkiyedeki fail-i meçhul cinayetlerin ipuçlarının İran sınırına kadar gidip, sınırda kaybolduğu bilinen bir gerçektir.
PKK ve İran
Türkiyede Kürtçü bölücülüğe destek İran için yeni bir durum değil. Kandil Dağındaki bazı sığınakları bile zamanında İran inşa etmişti. Irakın işgalini takiben İsrail ve ABD İrana karşı PKKyı kullandı. Ona silah verdi, İran içinde pek çok karakol bu silahlarla vuruldu. Ancak kavga durumu en az 1,5-2 yıl önce sona erdirildi. PKKnın PJAK kolu ile İran arasındaki anlaşmayı Tahran yönetimi kendi mi başardı, yoksa buna İsrail ve ABD mi izin verdi, orada ciddi bir soru işareti var.
PKK ile anlaşmaya vardıktan sonra İran örgüte doğrudan destek vermeye başladı. Önce sınırlarını örgütün serbest kullanımına açtı. Böylece PKK Hakkâri, Şemdinli bölgesinde hem Irak, hem de İran sınırlarını istediği gibi kullanmaya başladı. Dahası İran tarafındaki bazı karakollar PKK militanlarının denetimine bırakıldı. Bunlar kadar kıymetli bir destek ise silahlı eğitim alanında geldi. Son dönemde İranın askeri eğitim verdiği militan sayısının 400den fazla olduğu tahmin ediliyor. Bölgedeki hareketliliğe bakarsak bu rakam hiç de abartılı değil. Doğrudan silah yardımının ise İran topraklarından çok Irak üzerinden yapıldığını tahmin etmek mümkün.
İran PKK derdinden kurtulduktan ve ABD de Iraktan çekildikten sonra bölgede Türkiyeye karşı açık bir manevra üstünlüğü yakaladı. Arap Baharı ile birlikte Türkiye ile İran arasındaki farklar uçuruma dönüştü. Bu ortamda İran Suriye, Irak ve Lübnandaki uzantılarını mezhepçilik üzerinden birleştirdi. Böylece İrandan Akdeniz kıyılarına uzanan Şiici bir blok oluşmaya başladı. Bloğun en önemli kozu ise onlar namına savaşmaya hazır PKK.
İran bu oyunlarında başarılı olabilir mi derseniz, bence olamaz. Çünkü İslam dünyası mezhepçilik hastalığına yeniden düşmez. İkinci olarak İranın tek gücü yıkmak ve bölmek üzerine. Türkiye gibi fikri ve maddi bir cazibe merkezi değil. Ancak şurası kesin, İran bu oyunu oynamaya devam eder ise bölgemiz en az bir asır daha kaybedecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.