Sedat Laçiner

Sedat Laçiner

Gerçek Gündem

Gerçek Gündem

Ortalık yine toz duman… Göz gözü görmüyor… Bu karmaşa içinde ise yine önemli sorunlarımız gürültüye gidiyor… Bizler birbirimizin gözünü oymakla meşgulken dünya kaçıyor, biz ise gerçek gündemimiz ile yine ilgilenemiyoruz…

Gerçek gündemimiz nedir derseniz, öncelikle adalet ve hukukun üstünlüğü, bununla ilgili olarak düşünceyi ifade özgürlüğü… Birileri birilerini yok etmeye çalışıyor, yok edilmek istenenler ve yok etmek isteyenler birkaç yılda bir değişiyor, ama değişmeyen tek gerçek adaletin her seferinde daha fazla yara alması, insanların mahkemelere güvenemez hale gelmesi… Hiç kimse kusura bakmasın, yüce Türk adaletine artık ben de güvenemiyorum… Üstelik bu durum yeni de değil… Yeni olan her geçen gün adaleti zedelemenin ve taraflı hale getirmenin yeni yollarını icat etmemiz…

Gerçek gündemin bir diğer can yakıcı ve halen devam eden sorunu ise devletin diğer görevlerinde tarafgirlik… Devlette kadrolar oluşturulurken liyakata yeterince önem verilmiyor. Akrabacılık ve ideolojik kamplaşma halen devam ediyor. Ne yazık ki onlarca yıldır süren sorunu KPSS gibi sınavlar da bitiremedi. Sonuç, liyakatten yoksun bir devlet mekanizması, her alanda verimsizlik ve yerinde sayma… Hal böyle olunca iktisat iktisadın, siyaset siyasetin, yargı hukukun kuralları ile işleyemiyor.

Gerçek gündemde eğitim ve ekonomi de var elbette. En son yayınlanan işsizlik rakamları % 10’un üzerindeydi. Önümüzdeki günlerde işsizliğin azalmasını bekleyen uzman yok gibi. Çünkü 2015’e ilişkin olarak iktisatçıların büyüme tahminleri bu yılı bile aratacak türden… Bunlara ek olarak Türkiye’ye akın eden 2 milyona yakın Suriyeli göçmen, her geçen gün iş piyasalarına artan sayılarla giriş yapıyor. Bugün bir Suriyeli işçinin 300-400 lira aylıkla çalıştığını biliyoruz. Bu da her 2 Suriyeli işçinin 1 Türk işçiyi işinden ettiğini gösteriyor. Başka bir tabirle, önümüzdeki birkaç yıl içinde işsizlikte azalma bir yana, yerinde sayma bile başarı sayılır…

ÜRETEMEME SORUNU

Türkiye’nin bir sorunu işsizlikse, en az onun kadar önemli bir diğer sorunu da işçisizlik… İnsanlar iş bulamamaktan şikâyet ederken, iş yerleri de işçi bulamamaktan şikâyetçi. Özellikle kalifiye, çalışkan ve uyumlu işçi veya usta bulabilmek mucize gibi bir şey…Bunun nedeni ise Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre bir eğitim-öğretim planlamasının yapılamaması. İlaveten niteliksiz eğitim de bir başka sorun… Her yere okullar açıyoruz, yüzbinlerce öğretmeni eğitim için görevlendiriyoruz, ancak bu yatırımların mühim bir kısmı insanımızın ihtiyaç duyduğu eğitimi ve öğretimi veremiyor. En kötüsü yarım-eğitim alan gençler hiç eğitim almamış bireylerden dahi daha tehlikeli hale gelebiliyorlar… Sonuçta, ülkemizde eğitim nitelik sorunları ve planlama eksikliği nedeniyle, birçok kişi için iş piyasalarına işsiz olarak girmeyi geciktiren bir bekleme salonuna dönüşmüş durumda…

Nitelik sorununu bir yana bıraktığımızda bile eğitimde rakamları kabaca diğer ülkelerle kıyaslasak dahi manzara hiç iyi görünmüyor. Gelişmiş dünyada üniversite mezunlarının toplam nüfusa oranı % 40 ile % 50 arasında değişiyorken, bizde bu oran Açık Öğretim ve 2 yıllık meslek yüksekokulları mezunlarını kattığınızda dahi % 13 civarında kalıyor. Bu hızla yolumuza devam eder isek örneğin Güney Kore’yi eğitimde 50 yılda dahi yakalayamayacağımız anlaşılıyor.

Nüfusumuzun % 52’si ilkokul veya ortaokul mezunu veya hiç okula gitmemiş kişilerden oluşuyor… Bilgisayar ve internet çağındayız ama hayatı boyunca hiç internete girmemiş Türklerin nüfusa oranı % 51’i buluyor…

İnanın şu verdiğimiz rakamları herhangi bir Avrupa Birliği üyesi ülke ile kıyaslamak dahi olası değildir. Pek çok eğitim ve kültürel verimiz ancak Ortadoğu ile kıyaslanabilecek durumda. Bu da doğal olarak insangücünün yetiştirilememesine yol açıyor. İnsanınızı yetiştiremeyince işyerleri işçisizlikten kıvranıyor, insanlarınız ise işsizlikten...

Türkiye’nin bugünkü en önemli sorunu üretememek. 29 milyon kişi çalışıyor, geri kalan 50 milyon bunların eline bakıyor. Bu sorun sadece bizim değil, İslam dünyasının genel bir sorunu. 80 milyon nüfusa sahip olan Almanya’nın üretimi tüm İslam dünyasınınkinden fazla ise orada oturup düşünmek gerekiyor…

GELİŞİYOR MUYUZ?

Etrafımıza baktığımızda binalar yükseliyor, yollar yapılıyor, araba sayısı artıyor vs. Ama gerçekten büyüyor ve gelişiyor muyuz? Bu sorunun cevabını gerçek anlamda öğrenmek için kendimizi geçmişle değil, daha çok dünya ile kıyaslamamız gerekiyor... Çünkü biz büyürken dünya uyumuyor. Örneğin Güney Kore uyumuyor ve bizler kendi iç kavgalarımız ile boğuşurken Güney Kore üniversite mezunları sayısını % 20’den sadece 10 yıl içinde % 42’ye çıkarıyor… Bizler kavga ederken Koreliler cep telefonlarını, televizyonlarını ve arabalarını bizlere satmayı başarıyorlar…

Sonuç olarak, geleceğe ne kadar yatırım yapıyoruz? Yargıyı, eğitim sistemini, özgürlükleri, ekonomiyi, kültürel gelişmişliği ileri götürmek için ne kadar çaba harcıyoruz? Eğer yeni nesillere yatırım yapmıyorsanız, eğer fikri bir üretiminiz yoksa boşa çalışıyorsunuz demektir.Elin malını montajlayarak, kuru üzüm ve fındık satarak, ucuz işgücü ve düşük kar marjlarıyla dünyanın hamallığını üstlenerek, bir yere varılamaz. Mehter marşı yürüyüşü ile sadece kendimizi kandırabiliriz…

Şimdi sizlere sormak istiyorum, etrafımızda yükselen toz ve duman geleceğe ilişkin sizlere ne söylüyor? Yukarıda bahsettiğimiz gerçek gündem ile şu karmaşa arasında en ufak bir bağlantı var mı?

Tüm bunlardan daha fenası ise artık sorunları dahi dile getirmenin mümkün olmayışı. Hangi konuya girseniz sizden taraf olmanız bekleniyor. Kutuplaşmanın etkisiyle sorunlarımız teknik boyutlarından çıkarılıp siyasi kavgaların konusu haline getiriliyor... Ortada kalan ve insaflı olmaya çalışılan insanalr yaftalanıyor, etiketleniyor... İşte bu durum yukarıda saydığımız tehlikeleri dahi fersah fersah geçiyor... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sedat Laçiner Arşivi