90lı Yıllara Dönüş Sendromu
Terörle mücadelede tekrar 90lı yılların güvenlik politikalarına mı dönülüyor? tartışması geçtiğimiz hafta çok konuşuldu. Şu anda da her yönüyle tartışılarak gündemde yer almaya devam ediyor.
Ne oldu da 90lı yılların güvenlik politikalarına mı dönülüyor? heyulası belirli mahfiller tarafından kamuoyuna pompalanmaya başlandı?
90lı yıllardaki terörle mücadele konsepti sadece hukuk dışına sapmış bazı ayrık otlarının neden olduğu bir süreç miydi? Yoksa terörle mücadelede başarılar elde edilmiş bir süreç miydi?
Son günlerde bu tartışmalar neden ayyuka çıktı?
Hatırlarsanız, 2009-2011 yılları arasında terörle mücadele müsamaha ve müzakereler kapsamında şekilleniyordu. Bölücübaşı ile görüşülüyor, açılım-saçılım projeleri tam gaz devam ediyor ve eşkıyanın sadece buradaki değil yurt dışındaki elebaşları ile de masa başı müzakereleri yapılıyordu
Taviz aldıkça biti kanlanan ve dünyanın sadece kendi etraflarında dönüğünü sanan terör örgütü, buna rağmen cinayetlerinde hız kesmedi. Başbakana suikast tertibi, Silvan ve Çukurca saldırıları, özellikle Suriye krizi ile birlikte daha da artan terör saldırıları ve şehit sayısı bardağı taşıran son damla oldu. Anlaşıldı ki PKK denilen cinayet şebekesi homojen bir yapı değil ve başka istihbarat ve çıkar merkezlerinin her türlü müdahalesine açık... Ayrıca elindeki bu müdahale avantajları ve silahlı bir güce sahip örgütün elinden bu imkânları alınmadıkça her türlü mülayim masa başı çözüm arayışları fos çıkmaya mahkûm olduğu da anlaşıldı.
En son Beytüşşebap ilçesinde çıkan çatışmada 10 güvenlik görevlisinin şehit olması ve eşkıyanın Suriyede yüklenmek istediği misyon sabırları iyice zorladı. Sayın Başbakan yıllardır öneri olarak sunduğumuz ve olması gereken çizgiye geldi. Birkaç gün önce katıldığı bir TV programında ülkemizde bir Kürt sorunu olmadığını, PKK ve terör sorunu olduğunu ifade etti. Etnik fitnenin tuzağına düşerek mesafe alınamayacağını idrak etmiş bir kararlılıkla, terörün başının ezilmeden huzur ve barış gelmeyeceğini vurguladı. 90lı yıllara geri dönülüyor çığırtkanlarının sık sık hedef tahtasına oturttuğu, söylediklerinden çok yaptıklarını önemsediğim ve başarılı bulduğum İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile terörle (PKK-KCK) mücadele konseptini arka planda yöneten Yalçın Akdoğan ve ekibi olumlu ve hayırlı işlere imza attılar.
Neticede en son YAŞ toplantısı sonrası profesyonel ordu çalışmalarına hız verildi
Yanaşık düzen eğitim almış askeri unsurla bu işin olmayacağı gerçeği acı tecrübelerle ortaya çıkmıştı. 28 Şubat sürecinde minimize edilen ve elinden tüm ağır silahları ve birçok yetkileri alınan Polis Özel Harekât birimi yeniden ihya edildi. Bu güne dek nerede bunlar? dediğimiz Özel Kuvvetler sahaya inmeye başladı. İstihbarat, takip, tespit ve elebaşlarını imha görevi yapacak, inisiyatif alabilecek, çok iyi yetiştirilmiş asker ve emniyet personelinden müteşekkil olacak, tamamen yasal ve hukuk güvencesinde olacak birimler ihdas edilmeye başlandı.
En önemlisi, daha önceki yıllarda güvenlik sorununu tek başına tekeline alan, bu konuda politikalar belirleyen, adeta TSKnın noteri haline gelmiş sivil ve seçilmiş iradeyi dışlayan yapı yeniden düzenlendi.
Tüm bu gelişmeler olurken, PKK, Kürt halkının meşru savunma örgütüdür imajını topluma enjekte etmeye çalışan, PKK öldürdükçe görmedim-duymadım moduna geçen, ama Mehmetçik eşkıyanın başını ezmeye başlayınca ortalığı ayağa kaldıran bazı yazar-çizer takımı resmen kudurdu. Bu yeni güvenlik anlayışını, 90lı yılların güvenlikçi anlayışı hortladı abartısıyla kamuoyuna takdim etmeye çalıştılar. Neymiş efendim, terörle mücadele konsepti nezaket ve demokrasi sınırlarını aşmış bir mücadele haline gelmiş... Dişe diş kana kan stratejisi endişe verici imiş..!
Hatta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, özel harekât polislerinin terörle mücadelede daha aktif yer alacak olmasını "1990'lı yıllara döndük" sözleriyle yorumladı
Tamam, 90lı yılların gerçekten vicdanları sızlatacak ve özür borçlu olduğu ciddi hataları oldu. Lakin o yıllar yolsuzlukların, hortumculuğun, mafyacılığın, faili meçhullerin zirve yaptığı yıllardı
İşkencenin bir olağan sorgu yöntemi olarak hayatımızda var olduğu, askerin kudretinin sorgulanamadığı o yıllarda; kokuşmuşluktan nasibini alanların içerisinde, o dönemin güvenlik konseptini hazırlayanların ve uygulayanların bazılarının olması elde edilen başarılara gölge etmeye yetmiştir.
Ama bugüne 90lı yılların gözlüğü ile de bakmak yanlış sonuçlara götürür.
90-99daki safhada PKK terör örgütü askeri alanda büyük zararlara uğratıldığı bir gerçektir. Bugün çokça eleştirilen Özel Harekât Timlerinin o yıllar arasında TSK ile birlikte ya da müstakil olarak icra ettiği görevlerinde başarılı bir şekilde terörü gündemden düşürdüler.
Bölücübaşı bile İmralıda ki dava sürecinde 1993'ten sonra TSK'nın yaptığı operasyonları kastederek 1993-1994 yıllarında Türkiye'nin gücü beni silip süpürdü demişti. 90lı yılların mücadelesi; PKK'yı besleyen o yılların Suriye'sini bile hizaya getirmiş, birkaç cılız farklı ses dışında tüm dünyaya PKK terörist bir örgüttür dedirtmişti. 1992,1993 ve 1994 yani terörün zirve yaptığı o yıllarda, Mehmetçik gözünü kırpmadan savaşıp dağlarda kahramanca destanlar yazmıştır. 90'lı yıllarda karakol bastığında en az 150-200 militanını kaybetmeyi göze alan teröristlerin o yıllarda sayıları 15binlerdeydi
Bugün bu sayının 5bin-6bin civarına düşmesinde o dönemlerdeki mücadelenin payı büyüktür
Bugün bir kesimin art niyetle ve önyargılı tespitlerle, günah keçisi ve psikolojik savaş malzemesi haline getirmeye çalıştığı 90lı yılların güvenlikçi anlayışına haksızlık yapmamak lazım
Hülasa;
Terörle mücadele konseptinin kararlılık ve başarı ibresi, bu mücadeleyi yöneten devletten yana döndüğünde, kırmızı görmüş boğa gibi saldırgan bir üsluba bürünenlerin (sol, liberal, liboş ve gizlenmiş odaklar tarafından fonlanan bazı Truva atları) sunduğu gibi, tamamen tu kaka yıllar değil 90lı yıllar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.