Akif Emre

Akif Emre

Batı Suriye'yi anlayabilir mi ya da Bosna'yı anlamamış mıydı?

Batı Suriye'yi anlayabilir mi ya da Bosna'yı anlamamış mıydı?

Bosna'nın eski cumhurbaşkanı Haris Sladziç Suriye'de yaşananları değerlendirirken, ister istemez, Bosna ile karşılaştırmış. Gerçekten de pek çok yönden benzeşen durumlar yaşanıyor. Sladziç 'uluslararası camia Bosna'dan hiç ders almamış' (Nihal Bengisu yazısına bu başlığı yerleştirmiş) derken yaptığı durum tespiti de ne yazık ki acı bir gerçeği içeriyor.

Sladziç'le ilk karşılaşmam Dayton Anlaşması hemen sonrasında Saraybosna'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında (1996) olmuştu. Karizmatik bir isimdi... Savaş sırasında Aliya ile arası açılmış, başbakanlıktan istifa etmişti. Başkanlık seçimlerinde de Aliya'ya karşı aday olmuş, kampanya sürecinde batılılar da Sladziç'e desteklerini esirgememişlerdi.

Seçim bürosunun kapısına geldiğimde kapıda gördüğüm manzara beni çok şaşırtmıştı. Kapının sağ tarafına Amerikan başkanı ile, sol tarafına da Suudi Arabistan kralı ile el sıkışırken çekilen fotoğrafları yerleştirilmişti. Hem Batı'ya hem de Doğu'ya mesaj vermek isteyen, daha da öte, bu iki eksenin de desteğini alan lider adayı görüntüsü veriyordu. Batılıların çok 'fundamentalist' buldukları Aliya karşısında Haris Sladziç varlık gösterememiş savaş sonrası Bosna'nın cumhurbaşkanlık seçimini Aliya İzzetbegoviç kazanmıştı.

Haris Sladziç'in karizmatik görünümü, genç ve dinamik havası, üstelik ülkenin tanınmış ailelerinden birine mensubiyeti, Aliya karşısında varlık göstermeye yetmemişti. Bosnalılar savaşın acısını yaşamış olarak bölünmenin ne anlama geldiğini çok yakından tecrübe etmişlerdi.

Savaşı yaşayan, savaş sonrası Bosna'nın politik hayatına damgasını vuran isimlerden biri olan Sladziç'in Suriye değerlendirmesi, kişisel tecrübesi ile birlikte değerlendirildiğinde, 'Batılıların Bosna'dan hiç ders almamışlar' sözü gerçeğin bir yanını açıklayabilir ancak. Batılılar Bosna'ya yönelik siyasetlerinin neyle sonuçlanacağını kestiremedikleri için mi tüm bu katliamlar yaşanmıştı?

Bosna'da yaşananlar gerçekten de Suriye'de yaşanmakta olanlar için önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Ama ben bu uyarının Sladziç'in yaptığı değerlendirme türünden Batılıların ders almamasına bağlanamayacağını düşünüyorum. Nedenine ise, birkaç kez, uyarı niteliğinde değinmiştim ama bu vesile tekrar açımlamakta yarar var.

Bosna tecrübesi üzerinden gidersek, Batılılar Boşnaklara ambargo uygulayarak (Sırplara da uyguladılar ama bu pratikte Boşnaklara karşı geçerli oldu) ve üç yıl bir kenarda seyrederek zaten bu sonucu öngörmüşlerdi; hatta teşvik bile etmişlerdi. Bu teşvik kısmını Sladziç, Clinton'a atfen açıklıyor zaten: 'Avrupalılar için daha çok ambargo daha çok silah satışı' anlamına geliyordu. Ayrıca Boşnakların Müslüman olmaları Avrupalılar için doğrudan Sırp tarafını tutmalarına bir sebep teşkil ediyordu. Dönemin Avrupalı yetkililerinin bu yönde bol miktarda resmi açıklamaları olmuştur.

Bu arada özgürlük, insan hakları gibi 'Avrupa idealleri'nin rafa kaldırılması pahasına Avrupalılar sadece seyrediyordu da Amerika ne yapıyordu? Washington, soğuk savaş sonrası Amerika'dan bağımsız bir güç olma hayali kuran Avrupalıların boylarının ölçüsünü almalarını bekliyordu. Amerika. kendi evlerindeki bir krizi çözemeyen Avrupalıların, Batı uygarlığının anayurdunda tüm iddialarıyla yüz kızartıcı biçimde yüzleşmelerini ve böylece politik ve stratejik üstünlüğünü sürdürmek pahasına seyrediyordu. Politik ve stratejik üstünlük adına ahlaken sefaleti göze almıştı Avrupa'yla beraber Amerika...

Bosna'da yaşanan trajediye, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanan en büyük soykırıma sahne olmasından sonra, Amerika'nın ön almasıyla müdahale edildi. Hem de Boşnakların Hırvat güçlere karşı hamle yaparak zaferi elde etme pozisyonuna geçtikleri ortamda müdahale edildi. Yine dönemin Boşnak Genelkurmay Başkanı Rasim Daliç'ten (tarihe bir not olması bakımından önemli tanıklıktı) dinlediğim üzere; ünlü Amerikalı diplomat Holbrooke Boşnakları, ordularının harekatı durduramadıkları takdirde bombalamakla tehdit etmiş; bu şartlarda Dayton Anlaşması imzalatılmıştı.

Sonuçta yüz binlerin kanı pahasına, göz göre göre soykırım yapılmış ve Batı kamuoyunun 'katliam doyum katsayısı'na ulaşılınca, stratejik hesaplara uygun operasyon gerçekleştirilmişti. Bu haliyle, anlaşmadan çok bir ateşkese benzeyen Dayton, soykırım suçlusu tarafı ödüllendiren, mağduru cezalandıran adaletsiz bir anlaşmaydı. En önemlisi Avrupa'nın ortasında, kendi ayakları üzerinde durabilen bir Müslüman devletin doğuşunu engellemişti.

Tüm bu olup bitenler bilinçli bir stratejiden, devlet oyunundan, bilek güreşinden başka ne olabilirdi. Bosna'nın yetişmiş yeni nesil önderlerinden biri gözüyle bakılan Sladziç de adeta Aliya'ya karşı teşvik edilerek oyların bölünmesi hesaplanmıştı, ama bu oyun tutmadı.

Tüm bu acı tecrübeyi bizzat yaşayan Sladziç'in (Türkiye'nin teziyle de örtüşen) açıklamaları gerçeğin bir kısmına tekabül etse de nedenini açıklamaya kafi gelmiyor. Suriye krizini çözmek için batı kamuoyunun katliam katsayısına ulaşması; dönüşüm sonrasından emin olunması, hepsinden önemlisi küresel güçlerin iç hesaplaşmalarının uzlaşmayla sonlanması gerekecek. Tabi bu arada kan akmaya devam ederken 'uluslararası kamuoyu' denen yapının artık ne pahasına olursa olsun kurtarmasının istendiği kıvam da oluşacak.

Bosna'dan tek ve temel farkı şu ki; bu insanlık dramı Avrupa'nın ortasında değil, İslam dünyasının kalbinde yaşanıyor. Her şeyi anlatmaya yetmiyor mu bu gerçek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi