Akif Emre

Akif Emre

Kutsala hakaret 'nefret suçu' mudur?

Kutsala hakaret 'nefret suçu' mudur?

Her kültür kendi kavramlarını üretir. Her kavram ait olduğu medeniyetin değer yargılarını taşır. Hiçbir kavram bu anlamda nötr değildir. Her kavram doğduğu iklimin, tarihsel sürecin, toplumsal ilişkilerin ürünüdür. Ve kavramlarla düşünme yeteneğine sahip yegane yaratık olarak insan bilincini, düşünüş, kavrayış biçimini bu yolla şekillendirir.

Gerek küresel ölçekte medya pazarının tüketime sunduğu değerler, kavramlar, telkin ettiği davranış, ahlak ilkeleri gerekse Türkiye'nin yaşadığı süreç her şeyden önce kavramların içini boşalttığı gibi paradigmatik olarak uzlaşması imkansız değer yargılarını da birbirine monte etti.

Söz gelimi siyasal baskılar sonucunda başörtüsü yasağı ile karşılaşan kitleler bu haksız engeli aşmak adına ödünç alınmış kavramlara, gerekçelere başvurdular. Muhtevası itibariyle dini değerleriyle yan yana durması mümkün olamayan 'tercihler'le 'insan hakları' çerçevesine buluşmayı tercih edenler oldu. Belki pratik gerekçelerle başlayan dayanışma zamanla değer yargılarının, ilkelerin, hatta referans kaynaklarının dönüşümünü getirdiği de bir gerçek. Metodolojik olarak sosyal bilimci çözümlemelerin Müslüman okumuş-yazmışlar nezdinde karşı karşıya bulunduğumuz sorunları açıklamada temel referans olmaya başlaması ne kadar hayati bir konudur?

Kulağa hoş gelen 'İnsan hakları' gibi söylemlerini felsefi arkaplanı sorgulamadan içselleştirilmesinin Müslümanca yaşama iddiasındaki kitlelerin kendi değerleri açısından neleri kapsayıp neleri dışta bıraktığı düşünülmeden içselleştirildi.. Oysa 'insan' tanımı gibi 'hak' tanımı da pek ala farklı anlamlar içerebilirdi. Kaldı ki 'evrensel değer' olarak takdim edilen ve yeri geldiğinde pek ala siyasal bir araç olarak da kullanılan 'insan hakları' tanımının nötr, herkesi kuşatan bir tanımı ve içeriğinin olduğu söylenemez.

Benzer durum 'nefret suçları' konusunda da yaşanmaktadır. Kutsala, dine yapılan saldırıları engellemek adına nefret suçu kapsamına alınması yahut bu tanıma sığınılarak dine saldırıların cezalandırılması yaklaşımının dini düşünce ile ne kadar örtüştüğü sorusu bile sorul/a/mamaktadır.

Bu konuda son gelişme olarak, gazetelere yansıyan yasa tasarısı haberi aceleye getirmeden ciddiyetle ve etraflıca konuşmayı gerektirmektedir. Adalet Bakanı'nın yaptığı açıklamaya göre; 'Artık Türkiye'de kişilerin dilinden, dininden, renginden, mezhebinden, kanaatinden, cinsiyetinden, cinsel tercihinden dolayı önyargılarla şiddetle karşılaşması veya hakarete uğrayacak şekilde bir saldırıya maruz kalması bir şekilde ceza müeyyidesi ile bir yaptırıma bağlanacak.'

Belli ki ABD'de yapılan 'hakaret filmi'nden sonra yaşananların da etkisiyle, uzun süredir belli çevrelerin siyasi, medyatik çabaları sonucunda bir tür 'nefret suçu' yasalaştırılma aşamasına gelmiş bulunuyor. Yasalaştırılmaya çalışılan taslak, kutsal sayılan değerlerle yani dinle dinin suç saydığı, lanetlediği fiilin aynı katagoride değerlendiriliyor olması baştan beri söylediklerimizin son örneği.

Kutsala karşı saldırıları önlemek adına ilkesel olarak dinin karşı olduğu fiiliyat düzeyine indirgeyen bir yaklaşımın mahiyeti, sonuçları üzerinde hem hukuki, ahlaki ve toplumsal sonuçlarlı bakımından düşünülmüş müdür? Dine karşı hakareti, saldırıyı önlemek için bizzat o dinin lanetlediği tutum ve tercihlerle aynı çerçeveye sıkıştırılmasının neleri meşrulaştıracaktır? İnsanların dini değer ve kutsallarını bu çerçevede korumanın, bizzat dine karşı bir eyleme dönüşme tehlikesi yok mudur? Kuranın 'hayasızlık-çirkinlik' olarak tanımladığı fiiliyatla İslamın korunması ve ya aynı paranteze alınabilir mi? Bu taslak yasalaştığı takdirde camide bir vaiz dinin gereklerini anlatırken bu hayasızlıktan söz edebilecek mi?

Bu bağlamda temel soru, dini inanç ve ibadetleri yerine getirme özgürlüğü modern paradigmanın tanımladığı anlamda bir 'insan hakları' konusu mudur? Dine karşı hakaret, saldırlar batılı bir toplumun tanımladığı türden bir 'nefret suçları' kapsamına mı girmektedir? Felsefi arkaplanı, batı toplumunda geçtiği tarihsel süreç ve kazandığı anlamlar göz önüne alınmadan, İslam söz konusu olduğunda, din kolay kolay bu kavramların parantezine alınamaz.

Batı da bile, tüm toplumsal kesimlerce toplumun yerleşik değerleri, siyasal yapısı, kültürü, değerleri göz önüne alınarak tüm boyutlarıyla kıyasıya tartışıldıktan sonra yasal düzenlemelere gidildiğini hatırlatmak zorundayız.

Şimdilik toplumsal yapı, gelenek, ahlak anlayışı, özgürlük, ayrımcılık gibi çok boyutlu bir konuda sessizliğe karşı giriş yazısıydı. Umulur ki muhafazakar-demokrat bir iktidar bağlayıcı adımlar atmadan yeniden düşünür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi