İçimizdeki Hâinler
Müslümanlara en büyük zararı açık harbî dış düşmanları mı veriyor, yoksa içimizdeki cahiller, gafiller, hainler mi? Benim kanaatim ikincilerin verdiğidir.
İçimizdeki cahiller ve gafiller iyi niyetli olabilirler ama bilmeden, istemeden zarar veriyor. Hainler öyle değil, onlar bile bile veriyor.
Kimdir bu hainler?
Bazısı vaktiyle radikal mücahitlik taslayan, "Batsın bu kötü düzen!" diye haykıran, sonra ellerine fırsat geçince mücahitlik postunu atıp müteahhit kılığına giren din sömürücüleridir.
Onlar mukaddesatımızı kendi şahsî menfaatleri, nüfuz ve prestijlerine alet ederler.
Vaktiyle bu düzen pisti, kötüydü, kakaydı ama şimdi cici... Niçin? Çünkü haram gelirler, haram rantlar, haram yağlı kemikler var...
Ümmet birliğini ve şuurunu zayıflatan herkes haindir.
Müslümanları aldatan herkes haindir.
Kur'an edebiyatı yapıp da Kur'anın emirlerini yerine getirmeyen, yasaklarını işleyen bütün fâsık-ı mütecâhirler haindir.
Ehil ve layık olmadığı emanetlere talip olup dâvamızı ve din hizmetlerini mıncıklayan herkes haindir.
Adam cahil ve gafil ama zarar ve tahribatını maddî menfaat karşılığında yapmıyor. Bu samimî cahil ve gafildir.
Bir de, hem zarar verip, tahrip edenler ve hem de malı götürenler var. İşte onlar katmerli haindir.
Çok şeyin ticareti yapılabilir ama bazı şeylerin ticareti yapılmaz. Din ticareti, mukaddesat bezirganlığı ticaretlerin en şenii, en alçakçası,
en rezilanesidir.
Karı satmak, affedersiniz p...nklik yapmak da çok rezil ve pespaye bir iştir ama din sömürüsü ondan bin kere, milyon kere daha kötüdür.
Din kutsaldır, ona sadece ve sadece ihlasla hizmet edilir, o asla istihdam edilemez.
Adına hizmet demekle her yapılan iş hizmet olmaz.
İşlek yerdeki camiye sıcak sulu hela yaptıracak, günde binlerce kişiden birer lira alacak ve hizmet olacak. Yok canım!
Din, iman, Şeriat elden gitmiş, bizimki sıcak sulu modern, konforlu ve turistik helayla uğraşıyor. Hizmetmiş... Sevsinler...
Din hizmeti Hz. Peygamberin (Salat ve selam olsun sona), Selef-i Sâlihînin, her asırda gelip geçmiş rabbanî ulemanın, mürşidlerin metoduyla yapılar.
Din hizmeti Allah rızası için ihlasla yapılır.
Zekat parası ve malıyla din hizmeti yapılmaz, çünkü Şeriat zekat parasıyla cami yapılmasına bile izin vermez.
Hizip, fırka, cemaat, tarikat militanlığı ve holiganlığıyla hizmet yapılmaz, hezimet yapılır.
Reformculukla, dinde değişim ve yenilik rüzgarları estirmekle hizmet olmaz.
Bizim Hazretü'l-Hazerat'ımız pek büyüktür, pek muhteremdir, pek hazrettir edebiyatıyla hizmet mizmet olmaz.
Ruhbanları erbab haline getirip putlaştırmakla hizmet olmaz.
Sözde hizmete bir ceketle başlayıp kısa zamanda Karun gibi zengin olanlar...
Re'y ve heva ile Kur'an tercümesi, meali, tefsiri yazanlar...
Müslümanları birleştirmek yerine param parça edenler...
İman, İslam, Kur'an, mukaddesat; para, mal, zenginlik, senlik benlik, nefsaniyet, hubb-i riyaset, euro dolar, müzeyyen kâşâneler, lüks yazlıklar, mükellef otomobiller, Nemrudî sofralar... Yiyin efendiler yiyin!..
Sabah namazlarında camiler boş... Duaların müstecab olduğu o vakitlerde bizim hizmet erbabı nerelerdedir?
Ah gafiller, cahiller, hainler!.. Kirâmen kâtibîn melekleri her şeyi yazıyor, kaydediyor. Onların bilemediğini AIlâmü'l-guyûb olan Rab Teala biliyor. Kalplerdeki en gizli niyetleri, düşünceleri bile...
Ah, biz nasıl hesap vereceğiz?
* (İkinci yazı)
Rabıtaya Şirk ve Küfürdür Diyen Aşırılar
Rabıta konusunda birbirine zıt fetvalar, görüşler var. Bazıları rabıtanın şirk ve küfür olduğunu, yapanın müşrik ve kafir olacağını, kanının heder, malının helal olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyor.
Rabıta sadece Nakşilikte değil, diğer tarikatlarda da vardır.
Rabıta nedir?.. Bir veliye, alim sâlih ve taqvalı bir zata, kamil bir mürşide bağlanarak, onu düşünerek, onun gibi iyi bir Müslüman olmak, onun vasıtasıyla Resulullah Efendimize manen ulaşmak demektir ki, bunda hiçbir sakınca yoktur.
Bir Müslümanın Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) düşünmesi, ona biatli ve itaatli olması, onunla arasında kopmayan bir bağ bulunması, bütün işlerinde "Efendimiz ne der, nasıl yapmamı ister, bana ne tavsiye eder" demesi gerekmez mi?
Rabıta dolayısıyla milyonlarca Müslümanı şirk ve küfürle suçlayanlar ne kadar fanatik ve dar görüşlü insanlardır.
Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıble olan bir Müslümana müşrik ve kafir derken vicdanları hiç sızlamıyor mu?
Mü'mini tekfir edenin kafir olacağı kuralını bilmiyorlar mı?
Kimdir bunlar?
Mezhepsizler... İbn Teymiye'nin peşinden giden Selefîler... Vehhabîler...
Vehhabîlere kalırsa dünyadaki Müslümanların yüzde 90'ı müşrik ve kafirdir.
Onlar mevlid okumayı, Delail-i Hayrat kitabı okumayı, tesbihi, kabir yapmayı, mevtaların mezarlarına taş dikmeyi ve daha nice şeyi de bid'at sayarlar.
Ellerinden gelse Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) türbesini de yıkıp düzlemek isterler. Allah fırsat vermesin.
Onlar tasavvuf ve tarikat evliyasına evliyauşşeytan derler.
Şeyh-i Ekber hazretlerine Şeyh-i Ekfer derler.
Kimseye zorla filan şeyhe rabıta yapacaksın diyen yok. Yapanlara kafir ve müşrik demek ayıptır, günahtır, bühtandır.
Rabıta konusunda olumsuz fetva verenler gırtlaklarına kadar bid'atlere batmıştır.
İslamda kader yoktur diyen bid'atçi kişinin rabıtaya şirk ve küfür demesine şaşılmaz.
Ehl-i Sünnet Müslümanları böyle kimselerin saçma sapan ictihadlarına ve fetvalarına kulak asmamalıdır.
Evliyaullahı, kamil mürşidleri, rabbanî muttaqi ulemayı, gerçek şeyhleri sevmek, onlarla rabıtalı olmak ne güzel şeydir.
Onlar ilimleri, irşadları, öğütleri ile insanları Resulullah Efendimize mânen ulaştırır. Resulullah Efendimize ulaşan kimse zamandan ve mekandan münezzeh olan Allahü Teala ve Tekaddes hazretlerine manen ulaşmış olur.
Farmason Afganîyi imam kabul edenlerin Ehl-i Sünnet tasavvufundaki rabıtayı karşı olmalarına pek şaşmamak gerekir.
Onlar da Afganîye rabıta yapıyorlar.
İhtilaflı bir konuda doğru karar verebilmek için lehte ve aleyhte olanları dinlemek gerekir.
Rabıta aleyhinde olanların bütün itiraz ve iddiaları çürütülmüştür.
Bir tarikata mensup olsun veya olmasın, bütün Müslümanların gerçek ulemaya, gerçek fukahaya, kamil mürşidlere, gerçek din imamlarına (ulularına) ve onlar vasıtasıyla Resul-i Kibriya Efendimiz hazretlerine rabıtalı olması gerekir.
Peygambere rabıtalı olan, ona biat ve itaat eden mü'min kişi Alemlerin Rabbine manen ulaşmış olur.
Uyanık olduğumuz bütün zamanlarda hep Resulullah Efendimizi düşünmeli, ona sormalı ve danışmalıyız.
Tatile gidiyoruz. Üç yıldızlı mı, beş mi, yedi yıldızlı otelde mi kalalım, sormalıyız. Bizim şahsî ilmimiz, kültürümüz, firasetimiz yetişmez; Efendimizin bu devirdeki varisleri, vekilleri, halifeleri olan icazetli gerçek ulemaya, icazetli gerçek fukahaya, kamil mürşidlere, gerçek şeyhlere sormalıyız.
Hem ilmimiz yetersiz, hem irfanımız... Kendi heva ve hevesimize tabi olursak, şeytanı şeyh ediniriz de haberimiz olmaz.
İmanımızı yitirmek felaketine ve bedbahtlığına düşmek istemiyorsak; reformcu, aykırı, bid'atçi, dall ve mudil, gulüvve sapmış, mü'mine kafir ve müşrik diyen bozuk kimselerden uzak duralım.