Zenginlik Suç mudur Ayıp mıdır?
BİR Müslümanın zengin olması suç mudur, ayıp mıdır?
Cevap: Helalinden kazanıp zengin olursa ne suçtur, ne ayıptır... Haram yollarla zengin olursa suçtur, ayıptır, büyük günahtır.
Soru: Zengin bir Müslüman, zekatını verdikten sonra lüks ve israflı bir hayat sürebilir mi?
Cevap: Serveti helal ve tayyib olsa bile süremez, çünkü Kur'an, Sünnet, Şeriat ve İslam ahlakı ve hikmeti israfı kötülemiş, haram kılmıştır.
Bir Müslüman, Karun kadar zengin olsa bile israf yapamaz.
Dünya hayatı bir imtihandır. Zengin Müslüman servetiyle imtihan edilmektedir. Servetini Allah'ın, Resulünün (Salat ve selam olsun ona), Kur'anın, Sünnetin, Şer'iatın ve İslam ahlakının kurallarına ve hükümlerine göre kullanmalı ve idare etmelidir.
Zengin Müslümanın serveti ne gibi hayırlı işlere yarar?
(1) Zekattan başka nafile sadaka verir, böylece Allah ile ticaret yapmış olur... (2) İslam'ın yayılması ve güçlenmesi, toplumun ıslahı için çalışan şahısları ve kurumları destekler (Din sömürücülerini, bid'atçileri, şarlatanları desteklemez)... (3) Açları doyurur, çıplakları giydirir, sıkıntıda olanları feraha kavuşturur... Bu gibi mâlî ibadetleri fakirler yapamaz... (4) İşyerleri, dükkanlar, fabrikalar açarak Müslüman halka istihdam kapıları açar, aş ve geçim temin eder...
Kur'an müsrifler (israf yapanlar) için "Onlar şeytanın kardeşleridir" buyurmaktadır.
İsraf büyük bir beyinsizliktir.
İsraf gurur, kibir, böbürlenme, fakirlere yukarıdan bakıp onları hor görme gibi büyük ve öldürücü günahlara yol açar.
Helal kazancın ve zenginliğin hesabı, haram kazanç ve zenginliğin azabı vardır.
Bendeniz çok hayırlı, çok taqvalı, çok dindar zenginler görmüşümdür. Servetleriyle çeşit çeşit hayırlar yaparlar, çok sayıda insana doğrudan doğruya veya dolaylı olarak iş, aş, istihdam imkanı sağlarlar, lakin kendileri mütevâzı yaşarlardı.
Azan, israf sergileyen, ihtişam ve debdebe içinde yaşayan, Hududullahı çiğneyen zenginler iyi değil, kötü zenginlerdir.
İbadet ile lüks ve israf bir arada olmaz. Lüks namaz, lüks oruç, lüks hac, lüks umre demek gülünçtür, soytarılıktır.
Hacca veya umreye gidiyor, beş yıldızlı otelin açık büfesinde tabağını tepeleme dolduruyor, sonra bu nimetleri yiyemiyor, yarısını bırakıyor ve çöpe atılıyor. Böyle israflar, vicdansızlıklar ibadet eden bir Müslümana yakışmaz.
Sorumsuz zengin, namaz kılmayan şımarık oğluna bir milyon liralık lüks otomobil satın alırsa beyinsizlik etmiş olur.
Zenginliğin üstün ve avantajlı tarafı, malıyla ve parasıyla ibadet edebilmek, mal harcamayı gerektiren sâlih ameller işleyebilmektir.
Birtakım kendini bilmez zenginlerimiz İkea firması sahibi, dünyanın en zengin yüz adamı listesinde yer alan İsveçli zenginden ibret alıp utanmalıdır. Şu anda sağ mıdır bilmiyorum, bundan on beş yıl kadar önce bir gazeteci ona "Beyefendi otomobiliniz pek eski değil mi?" sorusunu yönelttiğinde, tebessüm ederek "Hayır eski sayılmaz, on beş senelik bir Volvo'dur" cevabını vermişti.
Evet helalinden kazanıp zengin olmak suç ve ayıp değildir ama Müslüman zengin Kur'an, Sünnet, Şeriat ve İslam ahlakı ölçülerine uymak; israftan, aşırı lüksten, gösterişten, gurur ve kibirden kaçınmakla mükelleftir.
İkea'nın sahibi Hıristiyan İsveçli, ahlak bakımından birtakım şımarık ve müsrif Müslüman zenginlerden daha ahlaklı olsa gerek.
Allahın sınırları vardır. Zengin Müslümanlar bu sınırları sakın aşmasınlar, çiğnemesinler. Kendileri için iyi olmaz.
Dünya zenginler için keyif çatma, lüks ve israf içinde eğlenme yeri, yalancı bir cennet değil, varlık imtihanını kazanma dershanesidir.
Zenginlerimiz, "Müslümana her şeyin en iyisi layıktır" sözüne aldanmasınlar. Her şeyin en iyisini yiyelim, en iyi evlerde oturalım, en iyi otomobillerle gezelim, en iyi elbiseleri giyelim derken başta israf olmak üzere büyük günahlara batabilir, isyan yollarına sapabiliriz.
Allah, Resulünü bize en güzel örnek ve model olarak göndermiştir. Biz onun kadar faziletli, onun kadar dindar, onun kadar taqvalı olamayız ama var gücümüzle, olanca gayretimizle ona benzemeye, onun yolundan gitmeye, onun hayatını, ahlakını, davranışlarını, Sünnetini benimsemeye çalışmalıyız. Ancak böyle yaparsak iyi Müslüman olabilir ve Allahın rızasını kazanıp O'nun lütuf ve keremiyle ebedî saadete nâil olabiliriz.
* (İkinci yazı)
Diyanet İslamcılık Konusunda Halkı Uyarmalıdır
HER İslamcı mü'min ve Müslim olmak zorundadır ama her mü'min ve müslimin İslamcı olması gerekmez.
İnançlarında bid'atler olan İslamcı az veya çok sapıktır.
Namaz kılmayan İslamcı fâsık ve fâcirdir.
Kur'anı re'y ve heva ile tefsir eden İslamcılar küfre düşebilir.
Bir tek İslamcılık yoktur, birçok İslamcılık vardır. İslamcılık(lar) mezhep olmadığına göre dall fırka(lar)dır.
Allah gerçek bir Janus'tur diye yazan kişiyi büyük İslam mütefekkiri ve önderi olarak kabul eden İslamcı dinden çıkar.
Sünneti, mütevâtir ve sahih hadîsleri inkar eden İslamcı da dinden çıkar.
Zaruriyat-ı diniye konusundaki icmaı inkar eden İslamcı dinden çıkar.
Diyanet İşleri Başkanlığı, başta İslamcılar olmak üzere halkı, uyarıcı ve gerekçeli fetvalarla İslamcılık cereyanı konusunda bilgilendirmeli, uyarmalı, aydınlatmalıdır.
Bilenler bilmeyenleri uyarmazsa, sapıtanların vebali büyük ölçüde bilenler üzerine olur.
Diyanet, Fazlurrahmancılık fırkasını incelemeli, Ehl-i Sünnete aykırı taraflarını halka bildirmelidir.
Diyanet'in vazifesi camilere kadın doldurmak değildir.
Camileri kadınlarla doldurmak dinde büyük ve yıkıcı bir bid'at çıkartmak demektir.
Feminizm sapık bir ideolojidir ve İslamla bağdaşmaz ve uyuşmaz.
Camilere önce tabureler, sonra sandalyeler koydular, daha sonra yekpare sıralar. Böylece ibadet mekanlarımızı kiliselere ve havralara benzetmek istediler. Diyanet'in bu korkunç ve hain bid'atle mücadele etmesini ve camilerdeki tabure, sandalye ve sıraları kırdırıp atmasını bekliyoruz.
Diyanet Fetva Heyetini, camilerdeki tabure, sandalye ve sıralar aleyhindeki fetvası dolayısıyla kutluyoruz.
Üç hak ibrahimî din vardır, Ehl-i Kitap da ehl-i necat ve Cennetliktir diyen bir kimsenin ardında namaz kılınmaz.
Bozuk itikadı dolayısıyla kıldığı namaz sahih olmayan bid'atçi bir imamın ardında namaz kılınmaz.
Şeriatın tâzimini emrettiği bir şeyi tahkir edenin, tahkirini emrettiği bir şeyi tâzim edenin ardında namaz kılınmaz.