Suriyede yaşananları anlamak
Dünya, gözü önünde yaşanan haksızlıklara karşı sessizliğini sürdürüyor. Komşumuz Suriyede yaşananlar karşısında, büyük devletlerin ilgisizliğini başka türlü yorumlamak mümkün mü?
Suriyede yaşananlar Kim haklı kim haksız? tartışması yapılabilecek noktayı çoktan geride bıraktı. Nihayetinde başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere ekseriyetle masum insanlar katlediliyor. Bütün dünyanın ilk iş olarak akan bu kanı durdurması için harekete geçmesi gerekmiyor mu? Akan kanı durdurmayan hiç bir adım, Suriyedeki mağdur insanların derdine çare olamaz...
Bu noktada Birleşmiş Milletlerin büyük sorumluluğu vardır, ama kanaatimizce öncelikli sorumluluk İslâm ülkelerinindir. Farzediniz ki BM, çeşitli sebeplerle bu konuyla hiç ilgilenmiyor. İslâm ülkeleri de ilgilenmesin mi? Aksine İslâm ülkeleri ve onların temsilcisi durumundaki kuruluşlar, BMyi de harekete geçirecek adımları bir gün dahi gecikmeden atmalı, atabilmeli.
Yaşanan kargaşadan bu yana binlerce kişi öldü, milyonlarca kişi de evini, yurdunu terk etmek durumunda kaldı. Peki, hep böyle mi devam edecek? Bir ya da iki yıl sonra bu kavga bir şekilde sona ermeyecek mi? O halde, devam eden kargaşayı bugün sona erdirmek için ciddî ve kararlı adımların atılması icap etmez mi?
Merhum Nasreddin Hocanın dediği gibi Damdan düşenin halinden, damdan düşen bir başkası anlar durumuyla karşı karşıyayız. Damdan düşmeyen ülkeler için Suriyede yaşananlar belki bir mânâ ifade etmeyebilir, ama 1990larda benzer sıkıntıları yaşayan Bosnalılar, Suriye konusunda dünyayı idare edenleri ikâz ediyor.
Bosna-Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı (eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviçin oğlu) Bakir İzzetbegoviç, Bosnada Suriye halkının acısını kendi acıları gibi hissettiklerini, çünkü çok uzak sayılmayacak bir tarihte kendilerinin de benzer şeyler yaşadıklarını belirtmiş ve Gözlerimizin önünde bir insanlık trajedisi yaşanırken bir kez daha hareketsiz bir şekilde duruyoruz. Suriye halkının özgürlüğünü kazanacağı bu tarihî olayda bizler de üzerimize düşeni yapmalı, Suriye halkını tiranlıktan kurtarmalıyız demiş. (AA, 27 Eylül 2012)
Yanlış anlaşılmasın, BM Suriyeyi vursun, kırsın, yerle bir etsin demiyoruz. Aksine, vurmadan, kırmadan, tahrip etmeden ama mutlaka bir çözüm bulsun. Çözüme katkı sunabilecek ülkeler bir gün dahi vakit geçirmeden bir araya gelmeli ve Suriyeyi kötü idare edenler de bir şekilde ikna edilmeli. Belki işe, Suriyenin zalim idarecilerini, menfaatleri gereği destekleyen büyük ülkeler ikna edilerek başlanmalı. Nasıl ki Amerika ya da başka büyük ülkelerde yaşayan insanların insanca yaşama hakkı var, aynı hak Suriye için de, başka ülkeler için de geçerlidir. Gerek BM, gerekse dünya barışını temin için çalıştıklarını ilân eden kurum ve kuruluşlar bunu da bilmeli.
Suriyede şehirler yanıp yıkılırken, savaşın bir de görünmeyen cephesi var. Bu cephedeki yıkım, belki de şehirlerdeki yıkımdan daha derin, daha yaralayıcı ve hatta daha da öldürücüdür. Çünkü görünmeyen cephede manevî yıkım var. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere insanların ruh dünyaları, psikolojileri ve maneviyatları yıkılıyor.
İstanbulda düzenlenen bir toplantıda, görünmeyen cephedeki yıkım gündeme gelmiş. Konferansta konuşan Katar Sosyal Rehabilitasyon Merkezi Başkanı Memun el-Mubayyıd, Suriyenin geleceği olan çocuklar, olaylardan dolayı psikolojik travmayla karşı karşıya demiş.
Savaşın çocuklar üzerindeki etkisini, Suriyeli çocukların çizdiği resimleri projeksiyona yansıtarak anlatan Riyad Güven Tıp Merkezi doktorlarından psikoloji uzmanı Mülhem Züheyr Hiraki ise, Suriyeli çocuklar artık kandan beslenen ağaç resimleri çiziyor diye konuşmuş. (AA, 27 Eylül 2012)
Çiçek, böcek, kuş, gökkuşağı çizmesi gereken çocukların; kandan beslenen ağaç resimleri çizer duruma gelmesi ve dünyanın bu hadiseler karşısında Bana ne! demesi, gerçekte Suriyenin değil insanlığın öldüğünü gösterir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.