Biz Bu Davanın Neresindeyiz?
Suheyb b. Sinan er-Rûmî de eziyet gören müslümanlardandır. İbn Sa'd'ın Urve'den rivayet ettiğine göre, Suheyb, Allah yolunda işkenceye uğrayan zayıf müslümanlardandı.
Amir b. Füheyre de işkenceye uğrayanlardandır. Amir, Allah yolunda Mekke'de işkenceye uğrayan ezilen müslümanlardandı. Dininden dönmesi için ona işkence yapılıyordu. Hz. Ebu Bekir, onu satın alıp âzad etti. Amir b. Füheyre'ye, şuurunu kaybedinceye kadar işkence yapılırdı.
Ebu Fükeyhe de onlardandır. Ebu Fükeyhe, ki ismi Eflah veya Yesar'dı, Safvan b. Ümeyye'nin kölesi idi. Bilâl-i Habeşî ile birlikte müslüman olmuştu. Ümeyye b. Halef, bir gün, Hz. Ebu Bekir oradan geçerken, Ebu Fükeyhe'nin ayağına ip bağlattı. Onu kızgın kayalıklara kadar sürükletti.
Umeyye, o sırada yanlarından geçen, kara böceği göstererek Ebu Fükeyhe'ye "Senin Rabbin bu değil mi?" dedi. Ebu Fükeyhe de "Benim Rabbim, Allah'tır. Beni de, seni de o böceği de, O yaratmıştır!", deyince, Umeyye kızdı. Ebu Fükeyhe'nin boğazını boğarcasma sıktı.
Kardeşi Übey b. Halef de: "Artır onun azabını! Muhammed gelip onu, sihri ile kurtarıncaya kadar artır!" dedi. Onu, öğlenin en şiddetli sıcağında çıkarıp bağlar; Ramdâ'da yüzükoyun yatırır, sırtına veya göğsüne kocaman bir taş, bir kaya parçası koyarlar; dili, ağzından dışarı sarkardı. "Öldü, artık!" diyerek yanından ayrılırlardı. Sonradan ayılırdı.
Hz. Ebu Bekir, Fükeyhe'yi de satın alıp işkenceden kurtardı.
Ammar ve babasYâsir, annesi Sümeyye ve kardeşi Abdullah da eziyet görenlerdendi. Müslüman olduklarını ilk açıklayanlar, Ebu Bekir, Bilâl, Habbab, Suheyb ve Ammar'dır. Allah, Rcsûlullah (sav)'ı amcası vesilesiyle koruyordu. Ebu Bekir'i de kavmi himaye ediyordu. Diğerleri ise demir zırhlar giydirilip güçleri tükeninceye kadar güneşin altına bırakılıyorlardı. Ebu Cehil bir gün Sümeyye'nin başına gelip kalbine mızrağını saplamıştı. O, İslam'ın ilk şehididir.
Ammar b. Yasir'i sadece bir don içinde gören biri bana anlattı: "Onun sırtına baktım; bir yara gördüm. Sorduğumda Bu, Kureyş'in bana Mekke'nin kızgın kumlarında yaptığı işkencenin izidir, dedi."
Ammar'a şuurunu kaybedinceye kadar işkence yapılırdı. Ammar b. Yasir, babası Yasir, kardeşi Abdullah b. Yasir ve annesi Sümeyye, Allah yolunda işkence görürken Resulullah (sav) onlara uğramış ve "Sabredin, ey Yasir ailesi! Varacağınız yer Cennettir!" buyurmuştu.
Yasir, işkencedeyken şehid oldu. Sümeyye de Ebu Cehil'e ağır sözler söyledi, o da kalbine mızrağını sapladı ve Sümeyye şehid oldu. Abdullah'a da ok atıldı, o da yere düştü.
Vaziyet bu kadar acı idi. Bazı Müslümanlar bu işkenceye karşı koymak ve savaşmak için izin istedikçe Sevgili Peygamberimiz (sav) Buna izin verilmedi. Sabredin ashabım diyordu.
Sevgili Peygamberimiz (sav) bir benzerini Habbab b. Eret kıssasında gördüğümüz gibi geçmiş tarihteki tevhit mücadelesinden örnekler veriyor ve sabır tavsiye ediyordu. Sabır, yani dini yaşamada dayanma, direnme, devam etme ve fiiliî mücadelden asla geri durmama.
Neden acaba?
Bunu iki önceki yazımızda İmtihanın Amacı başlığı ile yazmıştık. Tekrar etmeyelim.
Bugün şunu soralım, biz bu davanın neresindeyiz? Her şeyden evvel bunu öğrenelim bir.
Ne kadar eziyet ve işkenceye varız?
Ne kadar insana, bu da artık fazla yani. İnsana bu muamele yapılamaz ki? dedirten ve davaya kazandıran bir konumdayız.
Davaya kaç elle sarılıyoruz?
28 Şubat Post Modern Darbesinde olduğu gibi, 12 Eylül darbesinde olduğu gibi, gökten inen bu davayı, ben Müslümanım diyerek işkence altında bile anlatmaya devam edebilecek miyiz?
Allah Teâlânın güç ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet tanımadığımızı kendimize ve zalimlere haykırabilecek miyiz?
Yoksa dava erlerine para yardımı yaparım ama makbuz kesmeyin. Adımı da üye listesinden çıkarın mı diyeceğiz.
Ya da İmam Hatipler kapanmasın diye sabah namazında camiye dua eylemine gidenleri tutuklatan emniyet müdürüne şehir asayiş toplantısında bugün bizimkiler kaç kişiydi? diye sırıtarak soran, kardeşlerinin eylemine katılmak yerine onları aşağılayan şahsiyetsiz müftü gibi, (camiayı tenzih ederim) kendimizi sistemin garantisine almayı marifet mi sayacağız?
Ve bu halimizle zafer mi bekliyoruz?