Darbecilerin destekçileri
Yönetenlerin hür seçimlerle gelip yine hür seçimlerle iktidardan gitmeleri gerekirken; elinde silâh olanların bu sisteme müdahale etmesi ve darbe düzeni kurması Türkiyeye ağır faturalar ödetti. 2012nin son aylarında bile hâlâ Darbe kötüdür demek durumunda kalmak hüzün verici. Böyle demek zorunda kalınıyor, çünkü hâlâ darbelere ve darbecilere övgüler sıralayanlar var.
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonuna açıklamalarda bulunan bazı STK (eski) yöneticileri Pişman değiliz, bugün de olsa benzer şekilde davranırdık anlamına gelen konuşmalarda bulunmuşlar. Aradan bunca yıl geçtikten sonra darbeleri desteklemeye devam etmek hatada ısrar etmek değil mi?
Darbeciler en suçludur, ama bu şekilde konuşarak onlara manevî desteklerini devam ettirenler de az suçlu değildir. Darbeciler, darbe yapıp da memleketi çıkmaz sokaklara sürükledikten sonra Bizi bu kuyuya kim itti? diye soruyor. Tabii "başarılı" darbeciler koltuklara kurulurken, kazaen başarısız olanlar da hesap veriyor. Darbeciler kadar, onlara bu yanlış yolda destek verenler de kanun önünde hesap vermelidir. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonuna konuşan medya patronları da, Biz darbelere destek olmadık, bir kabahatimiz yok. Biz demokrasiden yana tavır aldık anlamında görüş beyan etmişlerdi. Tabii ki insanoğlunun bir çok şeyi unuttuklarının farkındalar. Ama insanlar unutsa da, "arşivler" unutmuyor ki! 28 Şubat öncesinde ve sonrasında hemen her gün iktidarı karalamak için atılan manşetler, hazırlanan yalan ve yanlış haberler bunlar hatırlatılsa ne diyecekler?
Televizyonlarda bunca program yapılıyor. Bir "arşivci" çıksa ve o dönemde yayın yapan gazete ve televizyonların haberlerini bir özetlese... Üzerinde fazla çalışma yapmaya da gerek yok. Sadece, Bu bir arşiv yayınıdır. Filân tarihte yayınlanmıştır notu düşülse yeter. O zaman görülecektir ki, her bahane ile milletin seçtikleri karalanmış ve hükümet istifaya zorlanmıştır. Meselâ, 9 Haziran 1997 tarihli bir gazetenin manşeti söyledir: Brifingde suç duyurusu / Genelkurmayda yarın verilecek İslami Sermayenin Finans ve Eğitim Stratejisi brifingine başta Ankara olmak üzere pek çok ilin cumhuriyet savcıları da davet edildi. (Hürriyet, 9 Haziran 1997)
O süreçteki bazı manşetleri hatırlamak ve hatırlatmakta fayda var: Paşanın öfkesi / Erzurum Jandarma Komutanı Tuğgeneral (...) Erbakanın hac ziyaretini eleştirerek, Adam olan o Krala misafir olmaz dedi. (Sabah, 19 Nisan 1997) Gerekirse silah bile kullanırız / Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışan irtiyaca karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacağını açıkladı. (Hürriyet, 12 Haziran 1997) Tehdidin adı irtica / Türk Silahlı Kuvvetleri, yeni savunma konseptini açıkladı: İç tehdit, dış tehdidin önüne geçti. Çok dikkatli olmalıyız. (Milliyet, 30 Nisan 1997) Muhtıra gibi brifing / Genelkurmaydaki brifingi izleyen Sabah ekibinin ortak yorumu: Askerler irtica tehlikesinin giderek tırmandığı inancındalar ve bunun devamına izin vermeme konusunda kesin kararlılar. (12 Haziran 1997) TOBB: Hükümet hemen bitmeli / Türk-İş, DİSK ve TESKden sonra, Türkiyenin en güçlü sivil toplum örgütlerinden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği de (TOBB), hükümetin derhal çekilmesini istedi. (1 Nisan 1997) Ordudan son uyarı / Genelkurmay, rejimi silâhla korumaktan sözetti. (12 Haziran 1997) Bir daha: Ordudan ambargo / Genelkurmay: İrticacı kuruluşlardan alışveriş yapmayın. (6 Haziran 1997)
Binlerce misalden bir kısmını hatırlattığımız bu yaklaşım ortada iken "destekçiler"in suçsuz olduğu düşünülebilir mi? Böyle mi demokrasi savunulur, böyle mi Sivil Toplum Kuruluş olunur?
Benzer şekilde televizyonların yayınları da hatırlanırsa, darbeciler kadar onları bu yolda teşvik edenlerin de suçlu ve kabahatlı oldukları görülür. Darbe tehlikesini bertaraf etmek için akılları, zihinleri ve anlayışları değiştirmek, ikna etmek lâzım. Bunun yolu da her seviyedeki eğitimden geçiyor. Gecikmeden bu yolda kararlı adımlar atılırsa, belki önümüzdeki yıllarda darbe tehdit ve tehlikesiyle karşılaşmayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.