13 yeni büyükşehir... Kim kazanacak, kim kaybedecek?
Yeter ki “kriz” çıkarmak iste!..
Yeter ki “kavga” çıkarmak iste!..
Yeter ki “iftira” atmak iste...
Eğer, gözlerin açık ve ayakta olduğun halde “kâbus” görüyorsan, yazamayacağın “senaryo”, uyduramayacağın “yalan” ve üretemeyeceğin “komplo teorisi” yoktur.
Hele de “muhalefette” isen,
Ve “iktidar”a aç isen!..
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, Hükümet, Meclis’e bir “tasarı” sundu...
Bu tasarı Meclis tarafından kabul edildiğinde, “16 büyükşehir”e, “13 yeni il daha” eklenmiş ve dolayısıyla “büyükşehir” sayısı 29’a yükselmiş olacak...
Bu vesileyle “büyükşehir” statüsüne geçecek “il”leri de hatırlatalım: Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Manisa, Mardin, Muğla, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van...
Tasarı, sadece “büyükşehir” sayısını artırmıyor, “valilerin yetkileri”ni de “belediye başkanları”na devrediyor.
Ama, bu arada;
“Belde belediyeleri” kapatılacak, en ücra köyler dahi “büyükşehir belediyesi”nin bir “mahalle”si haline gelecek.
Elbette daha başka yenilikler de var ama, konumuz bu değil...
CHP’NİN KORKUSU KAYBETMEK!
Biraz önce dediğimiz gibi;
Tasarı halen Meclis’te ve görüşülüp, tartışılmayı bekliyor...
Ama CHP’liler ve MHP’liler, tasarıyı daha şimdiden tartışmaya başladılar bile...
Mesela, CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu, dün, belediye başkanları ve milletvekillerini parti genel merkezinde toplayıp, hem onlarla bir değerlendirme yapmış, hem de onlara hitaben bir konuşma yapmış...
Özetle demiş ki;
“Bu tasarıda kent, kentte yaşayan insan düşünülmemiştir...
Düşünülen sadece ‘AKP nasıl belediyeleri alır, hangi oyunları çevirirsek, hangi düzenlemeleri yaparsak biz belediyeleri alırız’, düşünce budur...
Siz yerel yönetimlerin önemli bir ayağını, belde belediyelerinin büyük bir kısmını kapatıyorsunuz...
Neden?..
Hangi gerekçeyle?..
Birinin çıkıp anlatması lâzım...
Tam tersine belediye kültürünü geliştirmemiz, yerel yönetimleri güçlendirmemiz lazım.
Önündeki engelleri kaldırmamız, gelirlerini artırmamız lazım.”
Eleştirilerinden de anlaşılacağı gibi, Bay Kılıçdaroğlu’nun derdi, “Büyükşehirlerin CHP’nin elinden gitmesi”dir!..
Ehh, haklıdır da...
Öyle ya;
“İl mülki sınırı” sistemi, eğer 12 Haziran 2011’deki genel seçimlerde uygulansaydı, halen “muhalefet”in elinde bulunan “6 büyükşehir belediyesi”nden MHP Adana’yı, CHP Antalya ve Mersin’i, DSP de Eskişehir’i kaybedecekti... Ve tabiî, bu belediyeler, AK Parti’ye geçecekti...
Muhalefetin elinde ise mevcut büyükşehirlerden sadece CHP’li İzmir ve BDP’li Diyarbakır kalacaktı.
Yeni büyükşehir olacak 13 il belediyesinden MHP’nin elindeki Balıkesir ve Manisa ile bağımsız Eşref Fakıbaba’nın yönetimde olduğu Şanlıurfa AK Parti’ye geçecekti.
Buna karşılık AK Parti yönetimindeki Mardin, BDP’li olacaktı.
CHP Aydın, Muğla ve Tekirdağ’ı, BDP ise Van’ı koruyacaktı.
Böyle bir tabloda en zararlı çıkan muhalefet partisi, elinde hiçbir eski ve yeni büyükşehir belediyesi kalmayan MHP olurken, BDP ise AK Parti’den sonra en kazançlı parti olacaktı...
CHP de, mevcut 3 büyükşehir belediyesini kaybedecekti.
CHP’nin sancısı bundan...
Bakmayın; “Demokrasi, cart-curt” dediklerine...
Karın ağrılarının tek sebebi, “Antalya ve Mersin’i kaybetme korkusu”dur.
MHP’NİN KORKUSU BÖLÜNME!
Farzedelim ki;
CHP Antalya ve Mersin’i kaybedecektir, peki AK Parti’nin de Mardin’i kaybedeceğini niye düşünmüyor?..
Demek oluyor ki;
AK Parti’nin bu girişiminde “kaybetme veya kazanma hesabı” yoktur.
Peki, “hesap” nedir?..
Bay Kılıçdaroğlu’na göre hesap; “Belediyeleri AK Partili yapmak”tır...
MHP’ye göre ise hesap, “ayrılıkçı yönetimler” oluşturmaktır!..
Bir ara “MHP Genel Başkanlığı”na da aday olan Ümit Özdağ, 5 Ekim 2012 günü Yeniçağ’da yazdığı “AKP’nin Kürt açılımı en radikal aşamasında” başlıklı yazısında, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “2023 Manifestosu”nda dile getirdiği “63 maddelik reform”u eleştirmekte ve demektedir ki;
“Ancak bu maddeler gerçekleştirildiği zaman 1923’te İstiklal Savaşı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti sona ermiş olacaktır.
Yerine çok milletli, federal/özerk bölge yapılı bir devlet oluşacaktır.
Bu maddeler yaşayan sahte Suriye krizinden daha önemlidir.
”
Ümit Özdağ’ın kastettiği maddelerden birisi de; “Nüfusunun 3’te 2’si büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayan bir Türkiye”nin hedeflenmiş olmasıdır.
Ümit Özdağ’a göre;
Bu girişim, “son derece mahzurlu”dur ve “teröre hizmet”tir!..
Buyrun, Ümit Özdağ’ı okuyalım:
“Bu uygulama sonunda Diyarbakır merkezli, Van, Mardin, Şanlıurfa’nın dahil olduğu yeni bir etnik bölge ve terör örgütünün hakimiyetinde ayrılıkçı yönetimler oluşturulacaktır...
Bu da fedaratif sisteme ve özerk bölgeye yol açacaktır...
Böylesine tehlikeli bir kanunun çıkarılması, sadece teröre hizmet olacaktır.
(...)
Bütün bu maddeleri alt alta koyduğunuz zaman, ortaya İkinci Oslo/Öcalan görüşmelerinin çerçevesi çıkmaktadır.
”
Bilmem;
Bir şey söylemeye gerek var mı?
Gördüğünüz gibi; “solcu” CHP ile “milliyetçi” MHP’nin, “aynı olay” karşısındaki tavrı taban tabana zıttır!..
Sormak gerekmez mi;
“CHP’nin korkusu” mu doğrudur, “MHP’nin korkusu” mu?..
TÜRKİYE KAZANACAK
AK
Parti Hükümeti; bu “tasarı”yı hazırlamakla “muhalefetin elindeki 6 belediyeyi kazanmayı” mı amaçladı, yoksa “federatif sisteme ve özerk bölgeye yol açacak” ayrılıkçı yönetimler kurmayı mı?..
CHP ve MHP’nin “korku”ları arasında dağlar kadar fark var ve birbirleriyle taban tabana zıt!..
Böyle durumlarda, “Hükümet” olmak gerçekten zor...
Öyle ya; aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık!..
Muhalefeti “memnun” etmek kolay mı?..
Hem sonra, hangisini memnun etsin, hangisinin “korku”sunu gidersin?..
Oysa, ortada “paranoya”ya dayanmayan, “vehim”lerden uzak bir tasarı var.
Bu tasarı kanunlaşırsa;
“Sürdürülebilir kalkınma hızlanacak...
Büyükşehir belediyelerinin hazırladığı projeler bir bir hayata geçirilecek...
Özel İdare’ler devre dışı kalacak ve çalışmalar yerel yönetimler eliyle yürütülecek...
Büyükşehirler; hem alt, hem üst yapı sorunlarını tek elden dizayn edecek, gelirleri artacak...
Sonuçta, Türkiye kazanacak.”
Bu faydaları göz ardı eder de, CHP ve MHP gibi, “kâbus”lar görürseniz, bu ülkede hiçbir şey yapamazsınız...
Çünkü onlar;
“Muhalefet” olsun diye muhalefet ediyor, “faydalı” işlere de karşı çıkıyor.
Galiba, bu yüzden “muhalefet”teler...
Halk Ekmek...
Halk Süt!
Dün; uzun süredir gitmek isteyip de bir türlü gidemediğim Silivri’deki Eriş Yem fabrikasına gittim...
Hem “umre” arkadaşım Ercüment kardeşimi, hem de Eriş Yem Yönetim Kurulu Başkanı Cevat Eriş ile oğlu İsmail’i ve fabrika çalışanlarını ziyaret ettim...
Oldukça istifade ettiğim bir sohbetimiz oldu...
“Hayvancılığın durumunu ve sorunlarını” konuştuk, “katkı maddeleri”ni konuştuk..
Bu vesileyle, bir defa daha öğrendim ki; “tereyağı” ve “yoğurt” diye, “bambaşka şeyler” yiyoruz.
Gerek Cevat Eriş, gerek oğlunun bir teklifi oldu ve bu teklif benim de aklıma yattı...
Belediyeler, nasıl ki “Halk Ekmek” büfelerinde “sağlıklı ve ucuz” ekmek satıyor, aynısını “et” ve “süt”te de yapsın!..
Hadi, “et” işini Et-Balık Kurumu yürütüyor diyelim, belediyeler “Halk Süt” işine el atabilir ve vatandaşa hem “günlük süt”, hem de “katkı maddesiz” süt satar!..
Eğer bu yöntemin hayata geçirilmesi zor ise, o zaman “sokak sütçüleri” yeniden ama “kontrol altında” devreye sokulabilir...
“Sokak simitçileri” nasıl “modern” hâle getirildi ise, “sokak sütçüleri”nin de kontrol altında; “sağlıklı ve günlük süt” satmaları sağlanabilir...
Zira, marketlerde satılan “kutu sütler”in sütle alâkası yok!..
Bu tespitlere Tarım Bakanlığı ne der acaba?..
Vatandaşa, “günlük süt” içirmek ve “evde yapılan yoğurt” yedirmek çok da zor olmasa gerek..