Müslümanlar Güven Vermeli
Muhammedül Emin olan Resulullahın (sav) ümmeti de tıpkı onun gibi güvenilir olmalıdır.
Sözün yalama olduğu, şahsiyetin silikleştiği, çıkarın mabut yerine konduğu, pragmatizmin genel geçer felsefe olduğu, ilkelerin haramların yanında meze gibi yenildiği bir zamanda yaşıyoruz. Çekler, senetler, garantiler bile güven vermiyor. İnsan aldatılmak korkusundan tebdilini şaşmış vaziyette.
İşte tam da bu zamanda Müslümanlar güvenli insanlar olmalıdır. Sözün bittiği yerde fazilet görülmelidir. Bu adamı sev sevme, yiğidi öldür, fakat hakkını yeme, bu bir Müslümandır, sözü demir gibi sağlamdır dedirtmeliyiz özellikle de düşmana.
Böyle yetiştirmeliyiz kendimizi, evladımız. Bizi böyle bilmeli kendi vicdanımız, omuzlarımızdaki melek arkadaşlarımız, nihayet Yüce Rabbimiz. Önemli olan budur. Böyle olursak bizi çevremiz de böyle emin ve doğru bilir. Böyle bilir o zaman dost düşman.
İmam Ahmed ve Ebu Davud Abdullah İbni Amir İbni Rebiadan rivayet ederler. Abdullah şöyle demiştir: Ben çocuk iken Hz. Peygamber bize gelmişti. O sırada ben oyun oynamak için dışarı çıkmıştım. Annem:
- "Abdullah buraya gel, sana bir şey vereceğim' diye beni çağırmıştı. Hz. Peygamber
- Ona ne verecektin?" diye sordu. Annem:
- "Hurma" dedi. Hz. Peygamber
- "Eğer ona vadettiğini vermeseydin aleyhine bir yalan yazılacaktı" buyurdu.
Yalan laneti gerektirir. Allahtan uzaklaştırır insanı. Bereketi kalkar işin. Başarısızlık yalanın yoldaşıdır. O da hüzün ve pişmanlık getirir, hüsran getirir, başka değil.
İşte bu emin olmak, güven duyulmak, yalandan uzak olmak müslümanın vicdanındaki ve şahsiyetindeki tertemiz ahlâktır. Yeryüzünde Allah'ın sistemini kuracak ve onu ayakta tutacak olan insanlara en yakışan ahlâk yapısı da budur.
İşte bu hakikat en büyük imtihan konusudur. Kendimizi ve toplumumuzu buradan test edelim. Edelim de kendimizi, ahlakımızı, başaracak güç ve düşmanı yenecek imkanımızı görelim. Bunu görmeden harekete geçmek, dereyi görmeden paçaları sıvamak demektir. Bakalım sular paçayı geçecek kadar mı, yoksa boydan aşkın mı?
Cihat konusuna gelince, insanlar bu kelimeyi sakız gibi çiğneyerek, yani yerli yersiz çok konuşarak tatsız tuzsuz hale getirdiler. Cihat kolay mı kardeşim? Ölüme gitmek kolay mı? Kolay olsaydı, Peygambere söz veren cemaat iş başa düşünce ölüm korkusuyla baygın baygın bakar mıydı? Bin bir bahane ile cihattan kaçar mıydı?
Bu zaaf ortada işte. Bu vaziyetten kendimizi nasıl kurtarır de ihlas ve samimiyetle seve seve cihada gidebiliriz?
Cevabı gelecek yazıda araştıralım mı?