Fişlemeyi dahi beceremediler!
Taraf gazetesinde yer alan habere bakılırsa, şu anda Ergenekon davası kapsamında tutuklu olan eski Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'un ofisinde yapılan aramada ilginç belgeler bulunmuş.
Bunlar arasında, 1998 ile 2004 arasında Jandarma'nın medya çalışanları hakkında tuttuğu kayıtlar da varmış.
Bu tip kayıtlara kısaca " fişleme " diyoruz. Yani Jandarma, gazetecileri fişlemiş.
" Hukuk devletinde, demokraside böyle şey olamaz " diye idealistçe bir tartışmaya girmeyeceğim.
Fişlemeler ya da mesela yargıç izni olmadan yapılan telefon dinlemeleri, ben kendimi bildim bileli Türkiye'de "sıradan olay" kabul edilir.
Daha eskisini de kitaplardan öğreniyoruz: Mesela Demokrat Parti'yi kuran Adnan Menderes, 1950 öncesi muhalefetteyken dinleniyor, kayıtlar CHP ileri gelenlerine teslim ediliyordu.
Bugün belli başlı dört istihbarat birimi var: MİT, Askeri İstihbarat, Jandarma İstihbarat ve Emniyet.
Bunlar hem 'hedef' kişi ve kuruluşları, hem de birbirini izliyor, fişliyor, dosyalıyor.
Bari işlerini hakkıyla yapsalar!
Yani topladıkları bilgiler doğru, değerlendirmeleri de makul olsa. Ne gezer!
Yazının başında sözünü ettiğim belgelere göre, gazeteciler hakkında derledikleri bilgilere şu tip notlar düşülmüş:
- " ABD tarafından enforme edilmekte " (bilgilendirilmekte).
- " İngiltere ve İsrail tarafından enforme edilmekte. "
- " Yunanistan tarafından enforme edilmekte. "
Yani hepsi ajan!
Ne söylenirse onu yazıyorlar.
Hepsi doğrudan ya da dolaylı olarak başka ülkeler için çalışmakta!
Elbette yabancı ülkelerin gizli servisleri Türk kamuoyunu etkilemek için çeşitli numaralar çeviriyor. Bunu biliyoruz.
Ama medyanın kalburüstü tüm simaları da mı ajan birader? Olacak iş mi?
Mesela Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda yürümesini isteyen her yorumcu, 'İngiliz ajanı' oluyor bu mantığa göre.
1 Mart ( 2003 ) tezkeresini desteklemiş olanlar da hiç kuşkusuz ABD için çalışan ajanlar.
Belli ki işlerine gelmeyen fikirleri savunan herkesi işte böyle fişlemişler.
Belge 1998 ile 2004 arasını kapsıyormuş. Ben o zamanlar magazin ağırlıklı yazıyordum.
özellikle son iki yıldır (bilhassa Danıştay saldırısından beri) siyasi meselelere değiniyorum.
Dikkatlerini çekmişimdir. Hemen beni de fişlemişlerdir.
O zihniyetin dosyama ne yazdığını tahmin edebiliyorum: " Sınır Tanımayan Vatandaşlar, adlı Malmö merkezli bir sivil toplum kuruluşunun, Türkiye'de ve İsveç'te düzenlediği toplantılarda konuşmalar yaptı. Ayrıca Avrupa Birliği'ni savunuyor. Demek ki İngiltere ve İsveç tarafından enforme ediliyor."
Halbuki işin gerçeği şu: "Sınır Tanımayan Vatandaşlar" fakir ve 'entel' bir kuruluş. Malmö belediyesinin verdiği üç kuruşla idare etmeye çalışan iki kadın tarafından yönetiliyor.
"AB savunuculuğu" derseniz; zaten Türkiye'nin genel politikası. Hacca gitmek için yola çıkan karınca misali yıllardır debelenip duruyoruz.
Hafızamı yokluyorum da; bugüne kadar mesela bir İngiliz diplomatıyla el sıkışmışlığım dahi yok.
Diyeceğim şu: Bu fişleme ve değerlendirme işini ya doğru dürüst yapın, ya hiç yapmayın.
Belli ki kalitesiz, kifayetsiz, eğitimsiz elemanlarla çalışıyorsunuz.
Hadi bize atılan çamur umurunuzda değil. Onu anladık da; bari dünyaya rezil etmeyin.
Adamlar, " Türkiye'de kendine vatansever diyen bir grup var, ama öyle beceriksizler ki; basit bir fişlemeyi dahi beceremiyorlar; ha ha ha! " diye kadeh tokuşturuyordur.