Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Fatmanur neden katledildi?

Fatmanur neden katledildi?

Adı: Fatmanur Çelik...İşi: Üniversite öğrencisi...

İstanbul’a Antalya’dan gelmiş ve Bahçelievler’de bir arkadaşıyla kiraladığı evde kalmaya başlamış...

Henüz yirmi yaşında...

Hayalleri, tasavvurları, hayata ilişkin plânları ve hayattan beklentileri olan bir kız...

Kaldığı eve internet bağlantısını bahane ederek giren biri tarafından tecavüze uğra­dı. Konuşamasın diye de katledildi.

Neresinden bakarsanız bakın, olay, Türkiye’yi derinden sarsması gereken bir olay. Ama Türkiye sarsılmadı. Suriye’yi, terörü, seçimi, anayasayı konuşmaya çok kısa bir ara verip, yine bildiği yolda devam etti.

Konuya ilişkin birkaç yazı yayınlandı sadece. Bazı meslektaşlar nedense, Fatmanur’un “tesettür”lü olu­şunu özenle vurgulama ihtiyacı duydular.

Doğrusu, bunun neden önemli olduğunu anlayamadım. Dahası, yadırgadım...

Başkaları da yadırgamış olmalı ki, “Ne yani, tesettürsüz kadınlar tecavüzden muaf mı?” diye sorma ge­reği duydular.

Maalesef bu tür meraklarımız var: İnsanları yaşarken kategorize ettiğimiz gibi, öldükten sonra da kate­gorize ediyoruz!

Oysa burada önemli olan “tecavüz” ve “cinayet”...

Sorulması gereken ise, bu ülkede kadınların neden tecavüze uğradığı, neden eski sevgililer, eski nişanlı­lar, eski kocalar tarafından katledildikleri?

Bu sosyo-psikolojik derinliği olan bir konu: Bence üstünde durulması gerekir. Konunun uzmanı deği­lim, ama tarihsel çizgiye bakarak, bir “toplumsal bozulmuşluk” sürecinden geçtiğimizi söyleyebilirim. Bu süreç yoğun olarak Tanzimat’la başlar, artarak günümüze kadar gelir. Tedbir alınmaması halinde bu­radan nereye gideceğini ise ancak Allah bilir. Bu süreç, insanı tutan fren balatalarını aşındırdı. Duygula­rı dizginleyen ne varsa alabora etti. Arta kalanı ise televizyon, internet, medya (en başta da kontrolsüz sosyal medya) kemiriyor. Durum sanıldığından da zor!

Şimdi bir de eski halimize bakalım. La Baronne Durand de Fontmange şöyle diyor:

“Ülkenin (Osmanlı ülkesi) asırlık âdet ve an’âneleri ile dînî hükümleri her seviyedeki kadını koruduğu için, Osmanlı’da ne iğfâl edilmiş kız hikâyeleri, ne sokakta bulunmuş çocuk, ne düello, ne de intihar var...”

Mareşal Moltke’nin sözlerine de göz atalım bu arada:

“İtiraf etmeliyiz ki; bizde bir genç kız, nişanlılıktan evliliğe geçince bir derece daha itibardan düşer. Çünkü şehvetperest erkeklerin âşıkane iltifatları kesilir. Şarkta ise evlilik, kadını yüceltir; zira evin tek hâkimi kadındır.”

Sıra “Türkiye Seyahatnamesi” isimli eseriyle meşhur Du Loir’da: 1650’lerdeki ahlâkımız hakkında şu tespitte bulunuyor:

“Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vazi­yettedir.”

“Buyurun cenaze namazına!” demekten başka çaremiz yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi