Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Tasfiye ve tasaffî operasyonu

Tasfiye ve tasaffî operasyonu

Doğru, Cumhuriyet hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Hiçbir zaman bu kadar cumhuriyet olmamıştı ki! çünkü gerçekten cumhurun huzuru için ilk defa bu kadar büyük bir imkân doğdu. Hem ‘gizli’, hem ‘ifsat’ sıfatına sahip komitelerin bir kısmı, denizin cesetleri kıyıya atması gibi gün yüzüne çıktı: Şişmiş ve kokuşmuş! Burunlarınıza mukayyet olup, yeni nesillerin refahı pahasına bu kokuya katlanmalısınız! Kimbilir, biraz sabır, biraz cesaretle, marifetli dalgıçlar insaflı yargıçların önüne vicdanları kanatan ne dosyalar dizecekler...
Birşeyler bitmedi henüz, Ergenekon ile her şey yeni başlıyor... ‘Tasfiye’ süreci ‘tasaffî’ (temizlenme, arınma) dönemine anahtar olamazsa, umutları bir başka bahara ertelemek de gerekebilir. Buna ise hiç mi hiç tahammülümüz yok!
Her kurum, her uzuv, her bünye kendi ‘Ergenekon’unu teşhis etmeli ve ardından tasfiye etmeli!
Bu sadece bir örgüt değil; bir anlayış, bir hayat tarzı: Hukuksuzluğun, magandalığın, gizliliğin, meşveretsizliğin, istibdadın, halkı adam yerine koymamanın olduğu her yerde bu virüs hep var oldu.
Hep bir darbe özlemi vardır bu yapılarda; alaşağı etme ve dayatma mekanizması durmak bilmez, kin ve haset kapanı daima çalışır!
Gizli görüşmeler, gizli sicil dosyaları, gizli tutanaklar vs.
Biteviye bir gizlilik, bir muamma!
Suçlar, suçlamalar bile gizlidir!
Onun için bu takıma ne hesap verilir ne hesap sorulur!
Ne hata vardır, ne kusur onlarda!
Onlardadır sorma ve sorgulama hakkı!
Hukuk bir kılıftan, yargılamalar bir maskeden ibarettir bu anlayış için.
Yine bunlara göre Cumhurun tercihleri ise Cumhuriyeti bağlamamalıdır!
Bu kin, bu düşmanlığın, bu ihanetin, bu densizliğin kaynağı nedir peki?
Kendi milletine, öz vatanına, öz değerlerine bu husumet nereden gelir?
Vahşi kabilelerin bile bunlardan daha çok saygısı vardır birbirlerine.
Bakmayın, aynı kavağın kaşığı bazı medya kuruluşları mevzûyu mistikleştirme, sinematik bir efsaneye dönüştürme ve sulandırma operasyonları yapsalar da, maznunlara masum pozlarıyla imaj tazeleme gayretkeşliğine girseler de, kapılardan dışarı sızan kan kokusu şimdilerde şeytanın avukatlığına soyunan basireti bağlı soysuzları er-geç zehirleyecek ve aynı akıbeti tatıracaktır! Kokuşmuş bir kadavraya makyaj yapmak ne kadar diriltirse ölüyü, bu makyajperest imaj fetişistlerinin de örtbas girişimleri o kadar para edecek!
O vakit, göbeğini kaşıyan cumhur, sırtı kaşınan sahte reislere tokadını yapıştıracak işte!
Demek her dem zâlim izzetinde mazlum zilletinde kalamıyormuş!
Mahkeme-i Kübrâ’dan önce küçük mahkemeler de bazı zalemenin canını acıtabiliyormuş, ortak irade ve cesaret birleşince...
Moda tabirle ‘sızan haberler’e göre gizli ifsat komitelerinin akıl hocaları şimdilerde üç vardiyalı yeni imalat fesat fikirleri ve şebekeleri üretmek için çalışıyorlarmış. Bir kısmı da tarifeli uçaklarla, tasfiye ve tasaffî rüzgârına kapılmadan, uçuşa geçeceklermiş! Birinci güruha, eceli gelen kelbi hatırlatmak, ikinci tayfaya da azaplı yolculuklar dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok!
Lâkin biz daima aynı fesat komitelerinin vatanseverlik maskesi altında yakın tarihte kaç bin masumun canına kastettiklerini, kaç bin ocağa ateş düşürdüklerini hatırlayacağız!
Yine, aynı fesat komitelerinin, memleket kurumlarını yönlendirerek, milletin dini ve imanı ile nasıl oynadıklarını, hiçbir hukukî gerekçe olmadan, barbarca, bağnazca, zâlimce binlerce mütedeyyin insanı nasıl mağdur ettiklerini hiç unut(tur)mayacağız!
Aynı gizli ifsat komitelerinin istikbalimizi karartmak için mâzimizi nasıl sattıklarını, halka himmet etmek niyetindeki hakka inanmış hakiki vatanperverleri nasıl astıklarını, nasıl zindanlara attıklarını da hiç unut(tur)mayacağız!
Mazlumların on yıllardır yaptıkları dualarla, Yaratanın inâyet ve ihsanıyla ufukta sıcaklığı ve nuru beliren güneşimizin kıymetini ise üç-beş çapulcunun, ne idüğü belirsiz birkaç sokak eşkıyasının yaptıklarına karşı intikam duygularımızı kabartarak zayi etmek niyetinde olmayacağız.
Daha çok şükür, daha çok gayretle, kalemimizde mürekkep, kelamımızda kuvvet oldukça tasfiye ve tasaffî sürecine bir tutam tuz da biz ekeceğiz; yetmez mi?


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi