Toplumumuzdaki bu akıl tutulması sürekli olmamalı..
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Rıza Dirgen Ankara’dan yazıyor: ‘Tuncay Güney isimli birisi, çeşitli gazetelerde ve tv. kanallarında çalışmış.. 28 yaşında da, Türkiye dışına gitmek zorunda kalmış.. 7 senedir oralarda imiş.. Şimdi Kanada’da bir sinagog’da ‘Haham yardımcısı’ imiş .. Bu kişiyi, M.A. Birand’ın programına çıkardılar, 17 Temmuz akşamı.. Ergenekon Soruşturması’nın kilit isimlerinden.. Birçok şeyleri bildiği bildiriliyor ve kendisi de o havayı veriyor.. Adam tam bir fırıldak.. Yahudi aleyhinde olanların ekmeğine yağ sürüyor; ‘anti-semitizm’e hizmet ediyor.. çünkü, söz ve eylemlerinden çıkan mâna, yaptığı bunca işleri, bunca kurnazlıkları büyük ihtimalle yahudi oluşuna borçlu..’
*SEç: Ekalliyet-azlık unsurlardan olmanın her toplumda birtakım sıkıntıları olduğu gibi, birtakım avantajları da vardır.. Onlar kendi aralarında daha fazla dayanışma içindedirler.. Tahsil imkanlarının daha gelişmiş ve yabancı dil bilmeleri ve dış münasebetlerde, azlıkta yaşadıkları ülkeyle ilgilenmek isteyenler için en münasib ‘haber ve bilgi kaynağı’ olması vs.. Bütün bu hususlar, onları aranan eleman haline getirebilir.. Bu örnek de öyle..
-İbrahim Seyidanî (‘Srebrenitsa’nın 13. yıldönümünde ilginç bir tartışma’ başlıklı 10 Temmuz günlü yazım üzerine, Haksoz.net’te) yazıyor:.. ‘TAM’ın merkezi Düsseldorf’da yazmışsınız.. Orada değil, (30-40 km. kuzeydeki) Essen’de.. Prof. Faruk Şen için de, TAM’ın Başkanı demişsiniz, direktörüdür..’
-Mustafa Ceylan yazıyor: ‘Dünkü Radikal’de, nihayet, MİT’in darbecileri Hükûmet’e haber verdiği, bir ilk icraat olarak belirtiliyordu.. MİT ne yapardı ki?’
*SEç: Evet güzel bir gelişme.. Demirel, ‘MİT Musteşarı bana Afrika ülkelerinden Yukarı Volta’da askerî darbe yapılacağına dair rapor verir, ama, Ankara’da olup bitenlerden söz etmezdi..’ demişti, eskiden.. Bunun bir sebebi de, MİT’in başında hep bir generalin bulunması idi.. Şimdi, artık o değişti.. Belki asli vazifelerini yerine getirmeye başlarlar..’
-Zuleyha Şekerci Yozgat’tan yazıyor: ‘16 Haz. tarihli Star’da Mustafa Akyol, bir yazı yazmıştı.. Yazı, genelde fena değildi.. ‘Atatürk’ü nasıl sevsinler’ başlıklı.. Ancak, Akyol putlaştırmaya karşı çıkarken, ‘Onu bir‚ ‘ulusal sembol’ haline getirmeye ihtiyacımız var’ demekten de kendini alamıyordu.. Bu ne perhiz, bu ne turşu!.
-S. Alphan yazıyor: ‘İsrail rejiminin zindanlarında 30 yıl esir kalan Lübnan’lı Semir Kuntar’ın serbest bırakılması üzerine değişik görüşler serdediliyor. Hizbullah bu adamda niçin bu kadar ısrar etti, Seyyid Hasan Nasrullah biz tüm Lübnanlıların hâmisiyiz imajı mı vermek istiyor?’
*SEç: 30 yıllık bir esaret hayatı sürdürmesi açısından, o bir sembol isimdi.. Onun mücadele verdiği dönemde, İsrail rejimine karşı bugünkü gibi net bir İslâmî temelde mücadele veren örgütler yoktu.. Kuntar da o örgütlerden birinde idi.. Ama onlar eridi, kurşunun her eritilişinde curûf kısmının atılması ve geride daha net bir öz’ün kalması gibi; İslâmî mücadele yükseldi.. Sizin de dediğiniz gibi, Hizbullah bugün sadece Lübnan’ın değil, bütün Ortadoğu’nun en disiplinli ve yürekli mücadele teşkilatlarındandır ve siyonizme karşı mücadelede bütün cenahları kuşatan bir siyaset izlemektedir.
-Abu-dabi (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘17 Temmuz tarihli yazınızda, ‘laik’liğin din olduğunu’ yazıyorsunuz. öyle bir din yok!’
*SEç: O yazının girişinde ‘din’in genel mânası itibariyle ne olduğunu, ilahî irade kaynaklı olduğu gibi, beşerî irade kaynaklı pek çok dinler olduğu belirtilmişti.. Bir hayat proğramı olarak kabul edildiğinde, komünizm de bir dindir, kapitalizm de, laisizm de, freudizm de, konfüçyüsizm de, budism de.. Temel hayat proğramı olarak neyi kabul ediyorsanız, din odur!
-İsmail Koca İzmir’den yazıyor: ‘Sibel Eraslan’ın dünkü yazısında değinildiği üzere, Ali Şeriatî’nin öldürülmediği görüşüne katılıyor musunuz?’
*SEç: Merhûm Şeriatî’nin kalb hastası olduğu ve digitalin ilacını almaya yetişemeden kalbinin durduğu iddiaları hep vardı.. O konjonktürde haber başka şekil almış olabilir..
-Selim Kaytan yazıyor: ‘Geçen sohbetinizde de değindiğiniz YN’nin ‘Allah’la aldatmak’tan bu kadar sık bahsetmesi, kendisinin de aynı aldatıcılığını gizlemek için değil mi?’
-Nilufer Yeğinoğlu Trabzon’dan yazıyor: ‘Bunlar o kadar mı körler?.. Ergenekon Dosyası konusunda Baykal ve taifesi öyle iddialarda bulunuyorlar ki, adeta suçüstü yakalanacaklarının telaşı içinde olduklarını yansıtıyorlar.. Siz sarih olarak yazdınız, ‘Bu adlî konulara Hükûmet’in direkt bir müdahalesi olamaz, belki hâkim ve savcılara psikolojik destek vereceği söylenebilir..’ diye.. çünkü her şey, HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)’na bağlı.. Tayyîb Bey, ‘müdahale gücüm olsaydı, kendi partimin kapatılmak istenmesini engellemek isterdim..’ demişti.. Bunlar gerçekten körler mi..’
*SEç: Şimdi kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlar, ama, kamuoyu, onların istediği gibi şekillenmiyor.. Nitekim, dünkü Cumh. gazetesi bile, aylardan beri ilk olarak, bazı konuları kabullenmeye başladı.. Eski diplomatlardan İlter Türkmen de, 19 Temmuz tarihli Hürriyet’te Muhalefet liderini (Deniz Baykal’ı) mâkul olmaya çağırıyordu.. Ama, asıl mâkul olmaya çağırdığı, galiba, bizzat gazetesindekilerdi de.. Evet, geçmişte, ‘Susurluk’ üzerine yürünmesini isteyenlerin şimdi, Ergenekon konusunu sulandırmak için ellerinden geleni yapması, az biraz mantıklı düşünme gereği duyanları en azından temkinli olmaya zorluyor.. Baykal ve cenahı ise, çırpındıkça batıyorlar..
-Mavera yazıyor: ‘Başörtüsü kararı ve Şemdinli İddianamesi konusunda Hükûmet’in isabetli karar veremediği’ görüşü sıkça gündeme getiriliyor.’
SEç: Bugünkü tablolar ortaya çıkmasaydı, o zaman da, ters yönde suçlamalar yapılırdı.. Kaldı ki, siyasette hatasızlık arayanlar hiçbir şey yapılmasını istemiyorlar demektir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.