Tatlı Dille Uyarma
Tatlı dil karşısında yumuşamayan insan yoktur. Bunun için atalarımız, Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demişlerdir. Şu mısraıyla Yunus Emre bu anlamı ne güzel dile getirir:
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
Efendimiz de bunun için sürekli tatlı dille hitap ederdi. Bir şey öğreteceği zaman, önce karşısındakini yumuşatarak gönlünü kazanır, sonra söyleyeceklerini söylerdi.
Kadı İyaz, bu pek etkili ahlâk eğitim ve öğretimini bütün Müslüman eğitimcilere tavsiye ederek, Allah Tealanın bile, böyle bir usul kullanmaya ihtiyacı olmadığı halde, Kuran-ı Kerimde azarlamadan önce nasıl hoş davrandığına, günahtan bahsetmeden evvel bağışlayıcı olduğunu hatırlattığına dikkatleri çekiyor.
Tuvalette nasıl oturacaklarını Müslümanlara öğretirken Efendimiz (s.a.v.) şöyle demişti:
Ben sizin babanız sayılırım. Helaya girdiğiniz zaman kıbleye oturmayın; kıbleyi arkamıza da almayın. ( Ebu Davud, Taharet, 4; Nesai, Taharet, 35; İbn-i Mace, Taharet, 16.)
Görüldüğü üzere Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tuvalet adabına ilişkin söyleyeceği sözlerin çekingen sahabeleri utandıracağını veya bir kısmının, Peygamber böyle şeylerden bahseder mi? diye söylediklerini yadırgayacağını hesaba katmakta ve herkesi şefkatle kucaklayan o sevimli sözleriyle söyleyeceklerine uygun bir zemin hazırlamaktadır.
Nitekim bazı müşrikler bu hadisi duydukları zaman, Efendimizin insan hayatının her detayını öğrettiğini ileri sürerek Müslümanlarla alay etmek istemişlerdir.
Oysa hayatı öğretiyordu onlara Efendimiz. Ama cahiller hep var olacaktır. Gün olur, öğrettikleri ile onu ayıplarken, gün gelir hayatın detaylarını öğretmediği için onu ayıplayanlar çıkar. Oysa bilmek istediği kitaplarda yazılıdır ama cahil bunu bilmez ve sataşır.
Ona işte suçüstü yakalandın. Bak bu dediğini şu söz ve işiyle ne güzel öğretmiş ve şu kitaplar onu yazmış, kaydetmiş. Ama sen kendi cahilliğinden bilmiyorsun. Bir de utanmadan laf atıyorsun demenin ve onu büsbütün kızdırıp kaçırmanın ne faydası var?
Ama tatlı dille, güler yüzle kitap açılsa ve okunması sağlansa, bu senin dediğini adam kendine diyecektir. Ama kendisi kendine dediği için, kendisine kızmayacak, kendinden kaçmayacaktır.
Öyle değil mi ya? Bazen aynaya bakar ve kendimize öyle sözler söyleriz, öyle kusurlarımızı yüzümüze vurarak kınar ve ayıplarız ki, onun onda birisini başkası bize söylese, kavga çıkar. Fakat kendi kendimize baş başa iken her acı tenkiti yönlendiririz de gıkımz çıkmaz.
Sevgili kardeşlerim, bir kusur, bir kabahat veya günah gördüğümüzde emri maruf nehyi münkeri yapalım, ama üslubumuz yumuşak olsun önce, kırmadan dökmeden yapalım yapacağımızı. Eylem ve söylemlerimizde amaca bakalım. Maksadımız ne? Islah ve onarmak mı, kırıp dökerek karşımızdakini rezil etmek mi?
Maksat üzüm yemekse, önce öfkemizi yiyelim yutalım. Yok bağcı dövmekse, bunu niçin yapıyorum? diye dönüp kendimize bir soralım. Bu bizim ahlak ve karakterimizi de bildirecek bir sorudur.
Bu bayramı vesile ederek herkesle beraber dilimizle incittiklerimizi de ziyaret edelim. Bize böyleyapanlar gelirse, onlaeı da affederek bağrımıza basalım derim.
Çünkü bizim de af edilmeye çok ihtiyacımız var. Ya edilmezsek?