Ne Var Yahu?
Bir de vardır ki insan, yaptığının yanlış olduğunu bilmez. Hatta iyi yapıyorum diye belki aferin bile beklerken, birden bütün ters bakışların ve sert sözlerin kendisini mızrak gibi deldiğini görünce afallar. Ne var yahu? Ne oluyoruz? diye sormadan edemez.
Eğer biz de onun bu konuyu gerçekten bilmediğine inanmıyorsak, acı acı mırıldanmaya başlarız: utanacak ve yerin dibine geçecek, ya da af dileyecek yerde, bir de arsız arsız konuşuyor, anlamamazlıktan gelerek saf saf soru soruyor.
Bu vaziyette anlaşmak mümkün değildir. Çünkü iki gurubun da kafasında kendine yeten, kendisini haklı çıkaran bilgiler vardır. Önce bu yanlış veya eksik bilgi engelini aşmalıyız ki, hakikatte buluşalım.
Evet, bilgi bazen bir engeldir hayatta hedefe ulaşmak için çıkılan maddî veya manevî yolculukta. Hem de tehlikeli bir engel.
İşte size bir ilginç örnek:
Yeni Müslüman olduğu için namazda konuşulmaması gerektiğini bilmeyen Muaviye İbni Hakem, cemaatle namaz kılındığı bir sırada aksıran adama yerhamukellah / Allah sana merhamet eylesin der. Bu yersiz konuşmasından ötürü herkes ona sert sert bakar. Muaviye şaşırır: Eyvah mahvoldum; ne bakıyorsunuz yahu, ben ne yaptım? deyince, bu defa namaz kılanlar onu susturmak için elleriyle bacaklarına vurmaya başlarlar.
Muaviye, Müslümanların kendini susturmak istediğini anlayarak susar ve işin sonunu heyecanla beklemeye başlar. Olayı bize anlatan Muaviye diyor ki:
Anam-babam Resûlallaha feda olsun. Ne ondan önce, ne de sonra Peygamberimiz (s.a.v.) kadar güzel öğretim yapan bir öğretmen görmedim. Beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü. Namaz bitince bana şunları söyledi:
Namaz kılarken dünya kelamı söylememek gerekir. Namaz, tesbih, tekbir ve Kuran okumaktan ibarettir. ( Müslim, Mesacid, 33; Ebu Davud, Salat, 167; Nesai, Ticaret, 67.)
Bu olayda asil ve büyüklüğüne yakışan davranışıyla Peygamber (s.a.v.)in Muaviye İbni Hakemi nasıl hoşnut ettiğini ve kendine bağladığını görmekteyiz. Camiye yeni alışan, ürkek davranışlarıyla, çekingen tavırlarıyla camide yapması gerekenleri bilmediğini itiraf edercesine ve hoş görülmesini dilercesine bakan çocuk, genç, orta yaşlı Müslüman kardeşlerimizin durumu da böyle değil midir? Kalplerindeki imanın sesine kulak verip arada bir de olsa Allah (c.c.)ın evine gelen müslümanlara, sanki cami kendi malıymış gibi kaba davranan ve onların hatalarını asla bağışlamayıp hemen yüzlerine vurarak utandıran kimseler hem bu hadisi ve hem de aşağıdaki hadis-i şerifi okumalıdır.
Ensardan birinin hurma ağaçlarını taşlayan Rafi İbni Amr isimli yaramaz çocuğu bahçe sahibi yakalayarak Peygamberimiz (s.a.v.)in huzuruna getirdiği zaman, Hz. Peygamber (s.a.v.) o şefkati sesiyle Rafiye:
- Çocuğum, bu zatın hurma ağaçlarını niçin taşladın? diye sormuştu. Rafi çekingen bir şekilde:
- Aç idim, ya Resûlallah. Karnımı doyurmak için taşladım. diye kendini savunmak istemişti. Mübarek yüzündeki gülümsemesi ve şefkatli elleriyle Rafiyi okşarken Peygamber (s.a.v.):
- Bir daha ağaçları taşlama, yavrum! Altına düşenleri al, ye! Allah seni doyurur. Buyurmuş, sonra da: Allahım! Bu yavrunun karnını doyur! diye dua etmişti.
İşte bu kadar!