Bozuk İctihadlar Çarpık Fetvalar
Ortalıkta birtakım bozuk ictihadlar ve fetvalar uçuşuyor. Müslümanların kafaları karmakarışık.
Zamanımızda mutlak müctehid yoktur. Bunca ictihadı kimler yumurtluyor?
Bozuk ictihadların biri zekat hakkındadır. Derneklere, vakıflara, tüzelkişilere zekat verilebilirmiş... Bu ictihad Kur'ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırıdır. Zekat parasıyla veya malıyla cami bile yaptırılmaz, nerede kaldı ki, derneklere verilsin.
Riba=faiz konusunda da acayip ictihadlar var. Enflasyon miktarı kadar riba alınabilirmiş... Mesken ve otomobil satın almak için ribayla kredi alınabilirmiş... Kimler çıkartıyor bu uçuk ictihadları?
Bozuk fetvalara gelince, bini bir paraya...
Diyanet'in bozuk ictihad ve fetvalar konusunda Müslüman halkı uyarması gerekiyor ama oradaki Sünnî hocalar üzerinde ağır baskılar var, ses çıkartamıyorlar.
1950'li 60'lı yıllarda eski dersiamlar, medrese mezunu eski icazetli ulema ve fukaha din konusundaki bozuklukları tenkit eder, halkı uyarırdı. Şimdi onlar da yok.
Bozuk ictihad ve fetvalar hiç tenkit edilmiyor demiyorum ama yeteri kadar ve etkili şekilde tenkit edilmiyor.
Müctehid kimdir, müftü kimdir, doğru dürüst bilen kaç kişi çıkar?
Farmason Cemalettin Afganî'nin ve onun peşinden giden bazılarının metodu şudur: Her Müslüman Kur'anı alsın ve kendi kafasına göre, kendi re'y ve hevasıyla yorumlasın, hüküm çıkartsın. Bunun neticesi nedir: Din konusunda kaostur, anarşidir, Protestanlıktır.
Bugünkü İlahiyat fakültelerinden müftü yetişebilir mi?
Yetişmez, çünkü müftü olabilmek için icazet veren bir İslam medresesinden mezun olmak gerekir.
Bir ilahiyat fakültesi şu anda Fazlurrahmancıların kontrolu altındadır. Onların yapacağı ictihadtan, vereceği fetvadan ne hayır gelir.
Ehl-i Sünnet Müslümanları isteseler bir "Ehl-i Sünnet Fetva Meclisi" kurabilirler ama kurmuyorlar.
Böyle bir Meclis olsa, hiç olmazsa Müslümanların bir kısmı dinî sorularını ve müşküllerini bu mercie sorar ve doğru cevaplar alır.
Halkımızın büyük kısmı bilhassa hurmet-i musahare konusunda çok bilgisiz kalmıştır. Onları kim uyaracaktır?_
Bazı Sünnî gençlerin gizlice mut'a nikahı yaptıklarını duyuyoruz. Onları kim uyaracaktır?
Abdest alırken incecik naylon çoraplar üzerine mesh etmek caiz midir?
Beş vakit namazı üç vakitte cem ederek kılmak caiz midir?
Geçen yıllarda birileri, kurban kesmeyip paralarını hayır derneklerine vermenin caiz olduğuna dair bâtıl ictihadlar yapmış, bozuk fetvalar vermişlerdi.
Bozuk ictihadlar ve çarpık fetvalar bilhassa zekat, sadaka-i fıtr, kurban, riba gibi parasal konularda yapılıyor. Hikmeti nedir?
İcazetli ulema ve fukahanın, gerçek şeyh ve mürşidlerin temel vazifelerinden biri de Müslüman halkı uyarmak, bilgilendirmek ve aydınlatmaktır. Bilenler bu vazifelerini yapmazlarsa Ümmet içinde kaos ve anarşi çıkar, din sömürücüleri büyük tahribat yapar.
İmkanım olsa, yüz kadar önemli meseleyi İslam dünyasının fetva merkezlerine sorar ve aldığım cevapları halkmıza duyurmanın yollarını arardım.
Fetva hizmetleri paraya, geçime, zengin olmaya alet edilmemelidir.
Ehl-i Sünnet akaidine ve fıkhına uygun fetvalar parasız verilmeli, bunların ticareti yapılmamalıdır.
Ehl-i Sünnet Müslümanları bir Ehl-i Sünnet Fetva Meclisi kurmak için daha ne kadar bekleyecektir?
Müslüman halkımız Arapça bilmiyor ki, İslam dünyasının muteber fetva meclislerine müracaat etsin.
Diyanet'te muhterem Sünnî hocalar yok değil ama onları bazı konularda konuşturmazlar.
Mesela şöyle bir soru yöneltsem:
"Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, 'Yaşadığı zamandaki İmam'a biat etmeden ölen kimse sanki cahiliyet ölümü ile ölmüş olur' buyurmaktadır. Bu hadîsin ışığında bizim durumumuz nedir?"
Diyanet buna cevap verebilir mi?
* (İkinci yazı)
Müslümanlar ve Basın Hürriyeti
Basın hürriyeti var ama medya halka gerçekleri anlatmıyor, söylemiyor.
Çünkü büyük gazetelerin ve tv'lerin bir kısmı medya müessesi olmaktan ziyade, birtakım büyük patronların menfaat bültenleri haline gelmiştir.
Adamın irili ufaklı yüze yakın şirketi var, birkaç bankası var, milyarlarca dolar sermayesi var. Onun gayesi gerçekler, taze haber, doğru yorum falan değildir. Milyarlarına milyar katmaktır.
Bu medya hiçbir zaman samimî muhalefet yapamaz.
Türkiye'de muhalif gazete çıkartmak, muhalif yayın yapmak yasak değildir. İşte Cumhuriyet, işte Sözcü, işte başka gazeteler. En ağır ve kesici muhalefeti yapıyorlar, kimse kıllarına dokunamıyor.
Demokrat ve medenî ülkelerde ciddî gazeteler kimsenin gözünün yaşına bakmaz, gerçekleri yazar.
Bizde öyle mi?...
Bu memlekette ciddî, doğru ve olumlu olmak şartıyla en sert muhalefeti Müslümanların yapması gerekir. Böyle yapıyorlar mı?
İslam'ın prensiplerinden biri "Baban, kardeşin aleyhine de olsa doğruyu söyleyeceksin"dir.
Resulullah (Salat ve selam olsun ona) ne buyurmuş: "Allaha yemin ederim ki, kızım Fatıma hırsızlık yapsa onun da elini keserim..."
Soruyorum: İslamî medya böylesine âdil ve tarafsız mıdır?
* (Üçüncü yazı)
Cemaat Sorumlusu Beyefendiye Açık Mektubumdur
Selam ve hürmetlerimi sunarım... Beyefendi, Cemaatinize mensup bütün gençlerin birer pırlanta olduklarını iddia ediyorsunuz. İddianız doğru olsa bile onlar maalesef yontulmamış ham pırlantalardır ve değerlerinin ortaya çıkması, ışıltılarının gözleri kamaştırması için ehliyetli ve liyakatli elmas yontucuları, mürşidler tarafından yontulmaları, şekillendirilmeli gerekir.
Cemaatinize mensup gençlerden ikisi geçen sene bir vesile ile ziyaretime gelmişlerdi. Efendi gençlerdi ama hayli noksanları vardı. Bu noksanlardan kendileri sorumlu değil, cemaatiniz sorumlu idi.
Bu gençlere çay hazırlamıştım. Çayları ve kurabiyeleri havi tepsi ile salona girdiğimde yerlerinden kıpırdamamışlar, çayı ayaklarına kadar getirmemi, oturdukları halde kendilerine sunmamı beklemişlerdi. Hiç şüphe yoktu ki, böyle bir şey onlar için bir noksanlıktı... Ne yapmaları gerekirdi? Bendeniz kapıda görünür görünmez, içlerinden biri ayağa kalkıp tepsiyi elimden almalı, servisi kendisi yapmalıydı. İstanbul İslam Osmanlı görgü, nezaket ve terbiyesi bunu gerektirirdi.
Muhterem beyefendi! Cemaatinizin mükemmel ve mükemmil bir cemaat-i mübareke olduğunu iddia buyuruyorsunuz. Öyleyse bu tenkidimi ve uyarımı lütfen nazar-ı dikkate almanızı ve fakiri cür'etimden dolayı afvetmenizi istirham ederim.
O iki gencinizle sohbetim esnasında kendilerine Osmanlıca bilip bilmediklerini sormuştum. Biri hiç bilmiyordu, ötekisi kekeleyerek zar zor okuyabiliyordu. Yontulmuş pırlanta olmaları için bin yıllık millî İslamî yazımızla okuma yazma bilmeleri gerekmez miydi? Bu sualin cevabını zat-ı âlilerine havale ediyorum.
Bilvesile ihtiramat-ı fâikamı arz eylerim efendim.