Cemaat halinde yapılan ibadetlerin hikmeti (2)
Dünkü yazımızda, Cuma namazıyla ilgili olarak Hanefîlerde üç kişi, Şafiîlerde ise kırk kişi olduğunda kılmanın farz olacağını söylemiştik.
Bunun izâhı şu olsa gerek: Hanefî mezhebini kabul edenlerin ekserîsi, kalabalıkların her zaman bulunduğu şehir merkezlerinde veya şehir hükmünde olan bölgelerdedir. Şafiîler ise, ekseriyetle, kırlarda, köylerde veya dağınık tarzda yaşamaktadırlar. Şehirlerde ve sosyal hayatın imkânlarının çok olduğu beldelerde kırkı bulmaya ihtiyaç yok. Nasıl olsa, bir aradalar. Üç kişi Cuma namazı için kâfîdir. Ancak, Şafiîlerde, bazı köyler kırk hâneliktir. Diyelim ki, bir belde veya köyde 40ıncı gelmedi. Oysa, bu rakamların tamam olması şarttır ki, Cuma namazı edâ edilebilsin. Kırkıncı gelmediğine göre, acaba başına bir hâl, bir felâket mi geldi, bir derdi mi var? gibi sorular hemen zihinlerde uyanır. Neticede de gereği yapılır.
Bu ve benzeri binlerce hikmetlere binâen Cenâb-ı Hak (cc), Ey imân edenler, Cuma günü, namaz için nidâ olunduğu [ezan okunduğu] zaman, hemen Allahı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer siz hakikatı anlayan kimseler iseniz elbette bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allahın lütfundan isteyin. Allahı çok zikredin, umulur ki, kurtuluşa erersiniz (Cuma Sûresi, 9-10) buyurmuştur.
İnsanın, hemcinsleriyle beraber yaşamaya mecbur bir sosyal varlık olduğunu biliyoruz. Ancak, işi ve çevre şartları, çoğu zaman insanı yalnızlığa mahkûm edebiliyor. Dünya hâdiseleri, sıkıntıları, yeni yeni gelişmeler, âdeta insanı yalnız yakalar ve bunaltır. Böyle bir vaziyette olan insan, hemcinsleriyle bir araya gelmeye, konuşmaya, kaynaşmaya, dertleşmeye muhtaçtır.
Bunun en ulvî yollarından birisi, Cuma, bayram ve cemaatle kılınan namazların zeminidir. Namazlar, insanları birlikte yaşamaya mecbur eder. Hergün, günde üç, beş vakit bir araya gelemiyorlarsa, en azından haftada bir buluşmalarını sağlar. Bu da mümkün değilse, senede bir iki sefer bir araya gelme, akraba, komşu ve dostları kaynaştırır. Böylece aynı zamanda, birbirini kontrol etme, iyi ve güzel huylarından istifade etmenin de yolunu açmış olur. Tirmizînin Salât bahsinin 161. hâdisinde, Cemaatle kılınan namazın, yalnız başına kılınandan 27 kat daha sevap olduğu kayıtlıdır ki, bu İslâmda cemaate verilen önemin bizzat Resûlullahın (asm) dilindeki ifadesidir.
Birlik ve beraberlik, ancak bu ulvî yollarla gerçek mânâda sağlanabilir. Allah Resûlünün (asm) Cuma günü ve namazının faziletiyle ilgili şu hadis-i şeriflerine bakmakta da fayda vardır: O günde öyle bir saat vardır ki, kul haram bir şey istemedikçe, Allahtan ne isterse, Allah onu cevapsız bırakmaz. (İbni Mâce, İkame: 79)
Ayrıca, insanlar yalnız başlarına sıkılır, tehlikeli yollara başvurabilirler. Onları yalnız başına yakalayan nefis ve şeytan, olmadık desise ve plânlar yaptırabilir. Ancak, cemaat şuûru ile bir araya gelmek, o düşünceleri törpüleyebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.