Sokaktakiler 2
Zengin kesimle yoksullar arasındaki uçurum gittikçe artıyor. Bir yanda lüks ve şatafat içinde yaşayanlar diğer tarafta açlığa terk edilenler... Bu paradoks kapitalist dünyanın karakterini ve mizacını da ortaya koyuyor aslında... Avrupa'da yılda sırf parfüme harcanan para 12 milyar doları buluyor. Kedi köpek maması için ise yılda 17 milyar dolar harcanıyor. Her yıl tonlarca ekmek çöpe atılıyor... İsrafın hat safhaya ulaştığı bir dünyada ne acıdır ki, onlarca insan evsiz barınaksız ve çaresizliğe terk ediliyor.
İslami kültür ve geleneklerden beslenen toplumlarda sokakta kalan insan, yardımlarla desteklenir ve bu erdemden kabul edilir. Ancak yaşanan kültür erozyonu insanlarımızın bu konudaki duyarlılığını etkilemiştir. Artık bizim toplumumuzda da onlarca insan sokaklara terk ediliyor ve burada ölüyor.
Sokaklarda yaşamak çetin bir savaşı göze almaktır. Çünkü yaslandığınız duvarlar yıkılmıştır ve hangi hain elin size zarar getireceğini bilemezsiniz. Sokaklar insanların sürgün ettiği bu insanları kabul etmiştir ama iki şeyi onlardan alıp götürmüştür. Beden ve ruh sağlığı... Onları buralara savuran sebepler ise aşağı yukarı aynı....
Uzun zamandır sokakta yaşayan bir kişiye sorduğumda, gözlerini yukarı doğru dikiyor ve sokaklara nasıl düştüğünü birkaç cümle ile özetleyiveriyor. "Tek çocuktum annemle yaşıyordum, o öldükten sonra işten çıkarıldım altı ay iş aradım bulamadım, sonunda buralara düştüm işte. Altı yıldır çöplerden besleniyorum, çöpler de olmasa ne yaparım..."
Boşluğa doğru bakarken, acıyı ve yoksulluğunu gizlemeye çalışıyor ama yapamıyor... Ben taşlarla dertleşirim abla, hiç olmazsa insanlar gibi bana zarar vermiyorlar diye bitiriyor sözü...
Bir yazar "sokakta yaşayanların en büyük korkusu fark edilmek" diyordu. Gerçekten de bu insanlar fark edilmekten çok korkuyorlar. Çünkü fark edildiklerinde sığındıkları apartman boşluklarından, bankamatiklerden ve tenha mekanlardan kovulacaklarını biliyorlar.
Gündüz neyse de akşam olduğunda bir telaş sarıyor onları. Nerede kalsam ne yapsam diye düşünüyor ve sabahı karşılayacakları bir mekan arıyorlar. Apartman merdivenleri, bankamatikler, hastanenin acil servisleri, kuytu köşeler onların evi ve yurdu oluyor. Ama fark edildiklerinde kovulacaklarını bildiklerinden büyük bir korku içinde yaşıyorlar. Karanlığa sarılıp da gözlerini kapattıklarında bir endişe kaplıyor içlerini... Yarına bir çıkabilsem diye düşünüyorlar... Her an tetikteler, "biri gelip canıma kast ederse ya da birinin saldırısına uğrarsam ne yaparım" diye düşünüyorlar. Karanlık çöktükte acıları katlanıyor. Kış ayları ise derin bir sessizliğe dönüşüyor.
Uzun zamandır sokakta kalan kişi biraz alışmıştır ama yine de bu pek kolay olmuyor. Karla mücadele etmek en az dışarıda karşılaştığı tehlikeler kadar yoruyor bu insanları . Kar ve soğuk Allah'ın bereketi deyip, O'nun rahmetine sığınıyorlar ama insandan gelebilecek kötülüklerin önünü kesmek kolay olmuyor..
Sokak kavgalarına şahit oluyor, arkadaşlarının çoğunu bu kavgalarda kaybediyorlar. Ama yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da bu insanların haklarını arayan yoktur bunu biliyorlar. O yüzden sokakların insanı her akşam yarına çıkabilecek miyim sorusunu sorar ve hayatının bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilir. Uzun yıllardan beri rahat bir yatakta yatmamıştır . Bazen bir karton kutuyu bazen eski bir battaniyeyi yolun kıyısı koyuyor ve uyumaya çalışıyor. Ama bu pek te kolay olmuyor. Çoğu zaman insanların küçümseyici bakışlarıyla karşılaşıyor ama artık önemsemiyor. Çünkü bu insanlar kendisini nasıl sürgün etmişlerse o da onları buruk kalbinden sürgün etmiştir. Artık bu dünya diyarında sokakların misafiridir, şükür ki, ölürken makam mevki ve para sökmüyor bunu bilmektedir. Dünyada kendisini adamdan saymayan o insanlarla aynı şartlarda yaşayamasa da aynı toprağa gömülecek ve ebedi aleme göç edecek. Bunu bilmek içini rahatlatıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.