Üniter devlet ve bölünmez bütünlük nasıl sağlanır? - 1
Gayet tabiî ki, emniyet/güven ve asayişi sağlamak için inzibatî tedbirler alınacaktır. Birlik ve beraberliği sağlamak için bu olmazsa olmaz şartlardan biridir. Bu, her kuruluşun, her sistemin, her toplu organizasyonun, her devletin hakkıdır.
Ancak, bu yeter şart değildir. Milletin, devletin birlik ve beraberliği vatandaşlara etnik kökenlerine göre muâmele ederek, başlarına bomba yağdırarak, dillerini bantlayarak, ayaklarına pranga vurarak, haklarını tanımayarak, milliyetçilik duygularını kabartarak ve araya nifak sokarak sağlanamaz.
Ancak birlik ve beraberlik, Diyalog Avrasya Platformu Eş Başkanı Harun Tokakın Vanda tertiplenen bir etkinlikte: Üstad Bediüzzaman Said Nursîyle birlikte bir ses yükseldi. Bugün buradaysak o ses bizi topluyor. O ses ayrımcı bir ses değil, kucaklayıcı bir ses... Bütün dünyadaki sesleri bir araya getirecek bir ses. O yüzden sizden ricamız o sese kulak ve omuz vermeniz. (Yeni Asya, 11.11.2012) şeklinde ifade ettiği gibi Bediüzzamanın sesine kulak vermek ve gereğini yapmakla sağlanabilir.
Devlete, efkâr-ı âmmenin hâkim olduğunu (İçtimâî Reçeteler-2: 272) söyleyen Said Nursî, henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan,cumhûrî, millî devlet tartışmalarının yoğunlaştığı 1908lerde Selânik Hürriyet Meydanında, devletin devamını sağlayan vasıfları şöyle sıralar:
İttihad-ı kulûb, muhabbet-i millî, maârif, terk-i sefâhet, say-i insânî. (Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 56)
Bunların açılımını özetle yaparsak:
1- İttihad-ı kulûb (kalplerin birliği / gönül birliği): Toplumun ve devletin bütünlüğünün korunması için, gönül birliğinin sağlanması şarttır. Tevâif-i mülûk temelleri hükmünde olan anasır-ı muhtelife kulüplerinin ittihadının [etnik grupların kalplerinin birliğinin] (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî: 89) son derece elzem olduğunu dile getirmiştir. Bu da, devletin dağılmasını doğuracak teşkilâtlanma yerine, bütünlüğü muhafaza eden teşkilâtlanmayı esas almaktadır.
Madem ki Meşrûtiyette hakimiyet millettedir. Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır. Milletimiz de yalnız İslâmiyettir. Zira Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lâzların en kuvvetli ve hakikatli revâbıt ve milliyetleri İslâmiyetten başka bir şey değildir. Nasıl ki az ihmal ile tevâif-i mülûk temelleri atılmakta ve on üç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliyeyi ihyâ ile fitne ikaz olunmaktadır. Ve oldu gördük... (Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 97-98.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.